Himmetlerin pervazı I
Durum tespiti

Mehmed Boyacıoğlu

ÖĞRETMENLERİN DERSLERİ sırasında en çok kullandıkları kelimelerin ne olduğu sorulsa herhalde bunların başta gelenlerinin ‘dinle!’, ‘sus!’ ve ‘sessiz ol!’ ifadeleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. İnanmayan okullarımıza gelsin – biraz gayri ahlaki bir yol da olsa- sınıfların kapıları yanında birkaç dakikalığına kalsın ve içeriden gelen seslere kulak kabartsın.

Yok, öğrencilerin okula zorla geldiği aşikar olan bazı eğitim kurumları değil kastımız.

Tam aksine, Milli Eğitimin değer atfettiği kalburüstü okullardan birinde çalışıyorum ve yukarıdaki gözlemin böyle bir okula ait. Hatta geçenlerde mühim bir yetkili, okulun bahçesindeki tertip ve düzeni öylesine beğenmiş ki içeriye girmeye gerek duymamış. Müspet bulunup da içine girme gereği duyulmayanı böyle ise…

Öğrenciyi motive etme ve öğrenmeye sevk etmede başarılı olduğumuz söylenemez.

Eğitim uzmanları motivasyonun iki türünden söz ederler. Bunlardan biri dışsal (extrinsic) motivasyon, diğeri de içsel (intrinsic) motivasyondur. Öğrenciyi dış etkenlerle; yazılıyla, sözlüyle, ÖSS, vs ile korkutarak bir konuyu öğretmeye çalışmak dışsal motivasyondur. Öğrenilecek konunun bir şekilde ileride işine yarayacağını hayatında, bu bilgi ve becerileri kullanacağına ikna edilirse bu içsel motivasyon olur.

Okullarımızda kullanılan daha çok dışsal motivasyondur. Öğrenciyi motive etme yollarımıza bir bakar mısınız?

Kimimiz sınıfa elindeki not defterini göstere göstere girerek öğrenciye notla gözdağı verir.

Kimimiz ‘bu konu çok önemli, yazılıda çıkacak’ diyerek motivasyon sağlamayı dener.

Kimimiz sözlüde bu konuyu değişik bir versiyonu ile soracağını söyler.

Kimimiz bir ünitenin ÖSS’nin demirbaş sorularından birkaçını kapsadığını söyleyerek öğrenciyi toparlamaya gayret eder.

Kimimiz öğrettiklerinin KPSS’nin vazgeçilmez sorularından olduğunu söyleyerek öğrencide zihni bir hareketlenme oluşturmaya çalışır.

Motivasyon sağlanamayışını bazıları konunun ilginç sunulmayışına, görsel malzemelere yer verilmeyişine bağlar.

Oysa konu olabildiğince ilgi çekici hale getirildiğinde ve görsel malzeme kullanıldığında da durum pek değişmez. Bir on beş yirmi dakikalık ya da bilemediniz bir iki saatliğine bir ilgi canlanması olur. O kadar… Sonrasında işler yine, amiyane deyişle eski hamam eski tastır.

Bu ilgi yetersizliği olmamış olsaydı, bu kadar yıllık okul süresinden sonra milyonlarca liralık kaynak yüzlerce dershaneye akıtılmazdı. Bu öğrenme eksikliği, ilgi yetersizliği vehmi bir şey olsaydı bu kadar üniversite mezunu KPSS için tekrar dershanelerin yolunu tutmazdı.

Kısacası, eğer öğrenme öğrencide kalıcı bir davranış değişikliği sağlamak demek ise, açık söyleyelim biz bu işi be-ce-re-mi-yo-ruz.

Bunun sebepleri çok: Sınıf duvarları donuk ve cansız. Öğrenciyi hem rahatlatacak hem de konunun içine çekecek özellikleri yok. Ders konuları yeterince ilgi çekmiyor. Konular günlük hayatla bağlantısız. Eğitim biliminin verileri çok geriden takip ediliyor.

Ama esas olarak motivasyonda sınıfta kalışımızın asıl sebebi bunlar değil.

Ancak, yerimiz doldu ve bu yazıda zaten bir durum tespit yazısı olarak tasarlandı. Çare olarak düşündüğüm şeyleri ise öbür yazıda ele alalım.

  24.06.2009

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut