Belki de elde etmemek için arzu etmelisin

İŞTE HAYAT böyledir. İnsan arzu eder, fakat irade edemez çoğu zaman. Kalb arzu eder, akıl talep eder, lakin maksud kuşu irade elinin yetişemeyeceğe yere konar sıklıkla.

Hep böyle de olmaz ama. Bazen insan irade eder, arzu ettiğini, istediğini, irade edebilme durumundadır, lakin kendi iradesi yetmez, yeterli olmaz, başka iradeler mevzubahistir. Kendi hayatının merkezinde bile kendi iradesi yoktur. Arzu kuşu, irade kafesinde öylece kalıverir. Acizdir kalb; bazen kendi irade kafesinde bazen başka iradelerin boyunduruğuna mahkum mahzun olur. Halden hale kalbolur. ‘Arzu’ haliyle hallenir, ne ki bu hali irade edecek veya ettirecek sesi çıkmaz kalbinden.

Hepsinden öte iradelerin üstünde bir külli irade vardır, bir Fail-i Muhtar vardır, her ‘arzu’nun dizgini O’nun elinde, her ‘irade’nin anahtarı onun yanındadır.

İnsan elemini çektiklerinin, arzusu peşinde koştuklarının sahibi değildir. Onlar üzerinde fiil sahibi de değildir. Fail-i Muhtarın iradesi altında münfaildir. Etken değildir, edilgendir. Kendisine verilen cüz’i irade, arzularını irade etmesi için verilmiştir. Ne ki bu arzu edilen ve sahip olunması için irade beyan olunan şeyin her zaman insanın dilediği şekilde neticelenmesini sağlamaz. Hem insan elde ettiğini elinde de tutamaz. İnsan niyet sahibidir, fakat sonuç sahibi değildir; niyetleri sonuçlara kavuşturan veya niyeti sonuçsuz bırakan bir ‘İrade’nin hikmetine ve inayetine iman etmek durumundadır.

İnsanın sorumluluk alanı ‘arzu’nun tasarrufuyla başlar, iradeyle devam eder, zulümde biter. Zulüm ise niyetleri sonuçlara kesinkes bağlayıp, külli iradeyi–haşa--kendi cüz’i iradesine endekslemesidir. Zira insan kalbindeki arzuya ait ‘ilm-i ledün’e sahip değildir. Niyet ve arzu ancak ‘hayrı kabul etmek, şerre merci olmak’ için insanın nefsine takılmıştır. Hem kainat kapıları zahiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır da.

Tam bu noktada bir hikmet ehli “Bir şeyin olup olmaması nezdinde müsavi değilse nâkıssın” demiştir. Yani; bir şeyin senin arzu ettiğin şekliyle olması, senin arzu ettiğin haliyle senin eline geçmesi veya geçmemesi, eğer senin âleminde farklı anlamlara işaret ediyor ise, senin külli iradenin sahibine dair ciddi ontolojik problemlerin var demektir. Sen arzularının külli irade karşısındaki durumunu hem ölçmeye çalışıyorsun, yetmezmiş gibi kendi âlemine ait referanslarla ölçmeye çalışıyorsun, eksik ve yanlış iş yapıyorsun, sen kemale erememiş, nakıs noksan kalmışsın demiş.

Sen insan olarak mahluksun, yaratılmışsın. Mahluk olarak münfail bir fıtratsın, fâtır bir fail değilsin ki, isteklerinin senin eline geçip geçmemesine göre kendince sonuçlar çıkarıp, hüküm verebiliyorsun. Arzularına nail olman ne ise, olamaman senin âlemin için aynı varoluş tınısını üflemeli ruhuna. Kanaat ve memnuniyet lisanlarıyla şükür dersi vermelisin arzularına. İradenin ellerini teslimiyet ve rıza makamına uzatmalısın. Yunus gibi, “ne varlığa sevinmeli, ne yokluğa yerinmeli”sin. Arzu dilinin külli iradeyle sana ulaşan yankısı karşısında ‘aklı başında bir insan’ olmalısın. Ne dünya umurundan kazandığına mesrur, ne kaybettiğine mahzun olmalısın.

Hem bazen elde etmek için değil, elde etmemek için de arzu etmelisin.

“Rabbim, arzularımızı dinin üzere sabit tut” diye dua etmelisin.

  23.06.2009

© 2021 karakalem.net, Metin Ergöktaş



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut