Okumayı yazmak

YAZMAK, YORUMLAMAK, yargılamak beraberinde tedirginliği de getiriyor; ya kaderini yazıyorsun veya yazdığın kaderin oluyor… Uzaktan hükümler vermek, “öyle yapılır mı” şeklinde yargıçlık taslamak kolay da, yazdığını yaşamak, yaşadığını yazmak kolay değil…

Yanılgılarla yuvarlanıyor, yanlışlarla yürüyoruz; yol hep doğru değil, eğriliyor, devriliyor sonra yine doğrulup ilerliyoruz; fazilet burada zaten, yanlışı görmek ve telafi etmek…

Yazının tesiri yazanın yüreğinde pişmesinde, azalarında yaşıyor olmasında; dilinde, elinde, evinde… Kalpsiz kuru kelimeler, bir okunmalık savrulmalarla yok olup gider, ne yer eder, ne de tohum olur… Yaşıyor olunan kelimeler okundukça yüreklerde kök salar, filizlenir, meyve verir, ne zaman eskitir onu, ne mekân… Kaç kış geçse de ter ü tazedir; diri ve canlı, kökü derinliklere giderken meyvesi göğe yükselir…

Geriye baktıkça kendini yargılamak, yazdığını kendin yorumlamak; kelimeler kalplerde köklenen tohum mu olmuş, yoksa rüzgârda savrulan toz bulutu mu?

Yazar ne yazar? Her yazar biraz kendini yazar; onda olan dökülür dışarıya, dökülenin sahiciliğini okuyan karar verir, fikri isabetliği kadar samimiyeti de ölçer satır aralarında, sayfa bütünlüğünde… İçtenlikle yazılan yazıdan bir tat, bir lezzet alır okur; içten gelen bir tebessüm duyar harflerin sıralanışından, kelimelerin raksından… Mana mana akar, satırlar sadırlara…

Yaşanmamışlıkla yazılmış cilalı cümleler bir az zaman sonra boyası dökülmüş makyaj gibi sırıtır; hissiz dökülür, harfler kelimeler satırlar sayfalar…

Büyük lokma yemekten daha sıkıntı vericidir büyük kelamlar etmek, köşesinde köşeli kelamlar döktürmek, okuyanlar adedince hazımsızlık verir zira… Bazen susmak, yazmamak; dinlemek ve okumak en iyisi olsa gerek, gereksizce harfleri meşgul etmek zihinleri ziyan etmektense…

Ayın on dördü ne kadar parlak ve göz alıcı ise ay, yavaş yavaş göz önünden çekilmek ve sessizce kaybolmak, karanlığa karışmak, çok mu yanlıştır, hayır… Yeniden, yenilenerek dirilmek, farkındalıkla fark edilmek için gerekli; yörüngeni kaybetmiyor ışığın kaynağını yitirmiyorsan…

Tedirginlik duyuyor, endişe ediyorsan yazdıklarından - yanlış, hata, samimiyetsizlik – yürümelisin yazı yolunda; kitabı, kâinatı, hadiseleri, insanı okuyarak… Sessizce beklemelisin bazen; içinin dinmeyen sesini, hadiselerin hikmetini, karıncanın raksını, arının velvelesini, bülbülün şarkısını, bulutun şevkini, rüzgârın sesini, yıldızın yaldızlı tebessümünü, ayın duru bakışını, yazılanı okuyarak, yazan adına…

Okumasını bilmeyen ne yazar ki? Kelimelerle oynar, cümleleri cilalar… Okunası yazar, kâinat sayfalarında okuduklarını yazandır, hayat hakikatini içinde içselleştiren yaşam karelerini onunla dolduran, kalemi aklıyla kalbinden çıkaran ve yine yerine aklıyla koyandır…

Ne diyeyim, iyi okumalar.

  15.06.2009

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut