Şaşırmamak için

Mehmed Boyacıoğlu

GEÇTİĞİMİZ HAFTAKİ seçim sabahı, bir iki gönül dostu ile yaptığım istişarenin sonucu ve vicdanımın sesi gereğince oyumu kullandıktan sonra sıla-i rahim yapmak ve bahar manzaralarını seyretmek için “kızım”la birlikte doğduğum köyün yolunu tuttum. Akşama baba ocağına döndükten sonra yorgundum. Ne radyo açtım ne de TV seyrettim.

Seçim sonuçlarını ertesi sabah saatlerinde öğrendim. Demem o ki, o daireye bizatihi bakanlardan değilim. Milletin her yönden adalete, hürriyete, özellikle din ve vicdan özgürlüğüne kavuşması dışında şimdiki siyaset dairesi ile pek ilgili değilim.

Ertesi sabah seçim sonuçlarını öğrendiğimde, AK Parti’nin birinci parti olma konumunu korumakla birlikte, oy kaybettiğini bazı önemli belediye başkanlıklarını kaybettiğini öğrendim.

Sayın başbakan seçimin, özellikle bazı sonuçlarına şaşırdığını söylüyor. En çok da, partisinin Antalya ve Van belediye başkanlıklarını kaybedişine şaşırmış.

Oysa ben de üzüldüm, ancak çok şaşırmadım. Bir iki sebebi var:

Antalya’yı Ortadoğu’nun "diğer bir" Beyrut’u yapma çabalarınız, ümidinizi turizmden gelecek gelire bağlamanız; eski liderinizin, aslen çok doğru, fakat yerli yersiz sarf edildiği için güme giden deyimiyle “turistlere garsonluk yapma”daki canhıraş gayretiniz kader-i ilahice hoş karşılanmamış olacak ki o şehirde kaybettiniz.

“Millet”in ortak “dil” ve hissiyatlarını anlamak ve bu anlayışa göre icraat yapma gayretinde olmak yerine, diğer kanallarda daha önce yayınlanmış belgesellerin ve eski Yeşilçam filmlerinin Kürtçe çevirilerini dillendirmekten başka şimdilik pek işe yaramayan TRT Şeş yayınını başlatma gibi icraatlarınızın doğudaki dindaş ve vatandaşlarımızca samimi bulunmadığına inanıyorum.

Zaten kıyılardaki malum yerlerde bir eline yağ diğer eline de bal verseniz de memnun edemeyeceğiniz, malum fesat şebekesine oy verenlerden destek görmeniz pek beklenmemeliydi.

Bazılarını ne yapsanız memnun edemeyişinizin çarpıcı bir örneği olacağı için hatırlatayım. 7 Nisan 2007 tarihinde Karadeniz sahil yolunu açtığınızı o malum zihniyeti destekleyenlerden kimse hatırlamaz. Bu yatırım seferberliği, onların bir hafta sonra Tandoğan meydanından bir çığlık başlatmalarına ve sizi dört beş ay meşgul etmelerine ve milletin huzurunu kaçırmalarına engel olamamıştır.

Onun için, kıyılardaki o malum partiye teveccühün mali krizle çok fazla ilgisinin olduğuna da inanmıyorum.

O zaman niçin bu hale düşüyorsunuz ve kazanmanız gerekirken kaybediyorsunuz?

Çünkü milletin çoğunluğunun ses ve taleplerine değil de herkesi memnun edebilecek görüntüsü veren, ama daha çok cayırtıcı, velveleci kesimlerin ses ve taleplerine kulak veriyorsunuz.

Bir arkadaşım, kendisiyle Karadeniz kıyılarına yaptığımız bir yolculuk sırasında, seleflerinizden bir siyaset kurdunun personel atama politikasından söz etmişti. Diyelim ki kabiliyet ve becerileri, çalışkanlıkları yönünden iki kişi var ve bir makama adaylar. Selefiniz habbeyi kubbe yaparak kendini sıkıntıya sokabilecek olanı seçermiş. Zira bilir ki, uslu ve sessiz olandan ses çıkmaz ve kendine zarar gelmez, ama gürültücü olandan gelir.

Öyleyse, milletin tekrar teveccühünü kazanmak istiyorsanız öncelikle gürültücü azınlığın değil de, her kesimin, en azından birçok kesimin taleplerine kulak vermelisiniz.

Bu hususun detaylarına tek tek değinmek uzun sürer; bir örnekle yetineyim.

Ege bölgesi kentlerinden birinde görev yapıyorum. Saatlerin ileri alınması ile ne kendim Cuma namazına gidebildim. Ne de okulumdaki temiz çehreli gençleri o kutsi heyecan içinde görebildim. (Cuma namazının hakkıyla eda edilemeyişini tartışmak başka bir yazı konusudur.) Yılın yedi ayının ileri saat uygulaması ile geçirildiği düşünülürse bu sıkıntı nisan başından ekim sonuna kadar devam edecek demektir.

Sizden ricamız; tek cümlelik bir kanun, hiçbir kesimin hayır diyemeyeceği bir kanun çıkartmanız. (Don Kişiotça bir çıkışla başlayıp emekli veya çalışan birçok hukukçudan itiraz ve ret görecek ve neticesiz kalacak bir teklif de olmamalı; bu hukukçularınızın işi.) Şu mealde tek maddelik bir kanun çıkarılamaz mı mesela? “Türkiye’de resmi veya özel kurum ve kuruluşlarda mesai, günde sekiz, haftada kırk saat çalışma kuralını ihlal etmemek şartıyla her türlü inancın müntesiplerinin ibadet ihtiyaçlarını gözetecek şekilde düzenlenir.”

Yahudi ve Hıristiyan için zaten sıkıntı yok. Onlar cumartesi ve pazarları havra ve kiliselerine serbeste gidiyorlar.

Farz edin ki, ileride salı günü sabahın saat onu ile on biri arasında ibadet etmek isteyen bir itikat türedi. Semavi olup olmayışına bakılmaksızın onların bu ihtiyacı da karşılanabilir.

Bunun haftanın belli bir saatinde, ölmüş bir dünya büyüğünün kabrine çelenk koyup saygı duruşunda bulunmak isteyenlere de bir zararı olmaz.

Eğer devlet bütün inançlara aynı uzaklık veya yakınlıkta duracaksa… uygulama böyle olmalıdır.

Çoğunluğun daha nice talepleri var ki, sözü uzatmamak için kısa kesiyorum.

Yoksa bayındırlık hizmetleri ile; baraj, köprü, yol inşaatları ile konut projeleri ile birilerinden oy da toplayamazsınız, onların hışımlarından da kurtulamazsınız.

Tekrar oy artışı görmek istiyorsanız, öncelikle tabanınızın da önemli bir kesimini oluşturan çoğunluğun sesine kulak vermelisiniz.

Yoksa Allah korusun, şaşırmaya devam edersiniz.

  04.04.2009

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut