Ey bulut! Nezâketten bir pay düşür yuvamıza

Derya Güney

HER İNSANIN kendine has bir duruşu vardır hayata karşı. Olayları çözme biçimimiz, sevinç ve üzüntü anlarındaki tepkilerimiz, sevdiklerimize sevgimizi ifade edişimiz, kızgınlıklarımızı açığa vuruşumuz birbirinden farklıdır. Günlük hayat içinde sıradan görünen, ayrıntıymış izlenimi veren pek çok şeyde gizlidir bizim kim olduğumuz. Mesleği, makamı, mevkii ne olursa olsun, evinde çocuğuyla yaptığı sohbetteki üslûbu, eşinden bir bardak su isterken takındığı tavrında görünür insanların gerçek yüzü. Çünkü insanın en yalın halidir evindeki hayatı. “Benim hakkımda ne düşünür?” diye çoğu vakit endişe etmediği, elinin altında ve hazır gördüğü ilişkiler ortamında kendini koyverir pek çok kişi. Sanki acısını çıkarırmış gibi, başka ortamlarda arkasına gizlendiği nezâket perdesini sıyırır evinin içinde. Yalın, doğal hallerimize şâhit yuvamız, nezâket ve zerâfeti hak etmiyormuş gibi... O nedenle, hiç tahmin etmediğimiz insanların, hiç tahmin etmediğimiz hikâyelerini dinleriz üzüntüyle. Namazı, orucu ayrı, yuvadaki tatlı sözü apayrı değerlendirip, evinde huzur bulamayan ve huzur vermeyen örnekler içimizi burkar. Oysa din, hayattır. Hayatımızın bir numaralı kahramanları ise eşimiz ve çocuklarımızdır. “Yakıtı taşlar ve insanlar olan cehennem ateşinden, önce kendinizi ve sonra da ailenizi koruyun” diyen âyetler bu hakikate çevirir dikkatimizi.

Kendi hayatımızdan sonra, ilk olarak etkilediğimiz hayatlar, gidişlerini saadet ya da felâkete dönüştürme kabiliyetine sahip olduğumuz aile üyelerimizin hayatlarıdır. Ne yazık ki, yaşarken bu önemli hakikat göz ardı edilir ya da sadece bilgi düzeyinde kalır. Amele dönüşmemiş bilgi ise, ancak yüktür. Aile içindeki konuşma biçimimiz, hitaplarımız, doğru bildiklerimizle çelişir ve biz çoğu zaman bunu farketmeyebiliriz. Başkalarına eşlerinden daha nazik davranan hanımlar ve beylerin hemen hepsi, kendilerine uzaktan şöyle bir baksalar, gördükleri karşısında memnun olmayacaklardır. Eve gelen bir misafir çocuğuyla konuşurken seçerek kullanılan kelimelerin yerini, sonu nereye gider diye düşünmeden söylenmiş, kontrolsüz, serseri cümleler alıverir “hakiki misafirlerimiz”le muhatap olurken. Oysa onlar, geçici bir konukluk için, kendi yuvalarını kurana dek yanımızda ağırlanmak üzere gönderilmişlerdir bizlere. Bu konuklar, hemen yanı başımızda, nasıl ev sahibi olunduğunu tâlim ederler. Müşkülleri hallediş biçimimizi görmek, beklenmedik olaylar karşısındaki metanetimizi, zor zamanlarda sabrı, tebessümü bırakmayışımızı kaydetmek ve kendi misafirlerine aktarmak üzere gelmiş gibidirler âdeta.

Ansızın çıkagelen misafiri severek karşılamayı, ağzına kadar bulaşık dolu bir mutfağı inanç ve kararlılıkla tertemiz kılmayı, hüzün zamanlarını şükür ile tatlandırmayı, sevginin sıcaklığında ısınmayı bizim olaylar karşısındaki duruşumuzla öğrenir çocuklarımız. Hasta eşimize davranış biçimimiz, hastalık ve hastalara karşı bir bakış oluşturur onlarda. Allah’ın rızası konusunda titizlenen eşlerin, bu rızaya giden yolun birbirlerini hoşnut kılmakla mümkün olabileceğini kabul etmesi gerekir. Bırakın bir tas çorba vermeyi, hasta olduğu için eşine dünyayı dar edenlerin Allah’ın rızasını başka yerlerde arayışı ne acayiptir!

Cennete giden yolu, günlük hayat içinde ailemizle paylaştığımız dakikalardaki niyet ve davranışımızdan ayrı gören bir anlayışla hayatlarını değerlendirenler, hem kendilerine hem de ailelerine cehennemi anımsatan bir yaşam sunarlar. Oysa, mutlu bir evliliği “dünyanın cenneti” olarak tanımlayan Rasulullah (sav)’dir. Böyle bir aile hayatı için gayret etmek, bilgi ve bilinçle donanmak Kur’anî ifadeyle “uğrunda azmedilecek işlerden”dir elbette.

Din penceresinden bakarken hayatı eksik ve yanlış algılayış, ikiyüzlü bir duruş çıkarıverir ortaya. Bu yüzün bir yönü evin dışına tebessüm ederken, diğer yüzü evin içine kaş çatar. Oysa tebessüm ve nezaket için çizilmiş sınırlar yoktur, olmamalıdır. Bizi ebedî saadete taşımasını ümit ettiğimiz yol da sınır tanımaz. O uğradığı her yerde bizi nasıl bulduğuyla ilgilenir. Ve çoğunlukla, önemsiz gördüğümüz, iyi çalışıp hazırlanmadığımız yerlerden sorular bulup dizer kıyılarına. Çünkü basit görünen soruların, önemli ve derin cevapları vardır.

  07.04.2009

© 2021 karakalem.net, Derya Güney



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut