ÜNLÜ İNGİLİZ yazarı Bernard Shaw’a sormuşlar:
-Dünyanın en çekilmez ve huysuz kadını kimdir?
-Yeryüzünde sanırım bir tek çekilmez ve huysuz kadın vardır.
-Bir tek mi?
- Evet, her evli erkek onun kendi karısı olduğunu zanneder.
Gerçekten evlilik hayatında, erkek penceresinden kadının, kadın penceresinden ise erkeğin böylesi bir anlayışla değerlendirildiğine zaman zaman rastlarız. Eşlerinin kendileri için doğru insan olmadığını düşünenler hiç de az değildir. Oysa bir ilişkinin her zaman iki tarafı vardır. Gelinen nokta, her iki tarafın adımlarıyla ulaşılan yerdir. O nedenle, evlilik ilişkisinde memnun olunmayan gidişattan her iki taraf da sorumludur. Taraflardan birinin belirgin olarak haksız, yanlış tutumları olabilir ve fakat diğer tarafın davranışları, bu yanlışlıkların daha da artmasına zemin hazırlar.
Dünya hayatında, gerek madde boyutunda, gerekse psikolojik açıdan “etki-tepki” prensibi söz konusudur. Vurduğumuz kapı ses verir; duvara attığımız top, çarpıp geri gelir. Her davranışımız da, ulaştığı yürekler ve zihinlerde bir yer bulur, bir anlam yüklenir ve nihayetinde bize geri döner. Dönüp gelenler, bizim gönderdiklerimizin yorumlanıp geri gönderilmiş halinden başka bir şey değildir aslında. Bu gerçeği hiç unutmadan yapılması gereken, doğru davranmaktır. Peki öyleyse doğru davranmak nedir?
Doğru davranışın tesbiti öyle sanıldığı kadar zor değildir. Allah’a iman etmiş, bir eş olarak--kadın ya da erkek--sorumluluklarını bilen, kendini tanıyan, kul hakkından çekinen insanlar, ilişkide asgari bir tutarlılık yakalarlar. Burada ölçümüz, her durumda, alınması gereken doğru tavrın tesbitidir. En başta, Rabbimizin âdeta bir oto-kontrol sistemi olarak içimize yerleştirdiği vicdan ve mü’min bir kul olarak uygulamakla mükellef olduğumuz güzel ahlak prensipleri, bize nasıl davranmamız gerektiğini söyler.
Her ilişkiye özgü olarak değişen, tarafların beklentileri, sevgiyi anlayış ve ifade ediş biçimleri de evlilik ilişkisinde kuşkusuz belirleyicidir. Kendini tanıyan ve gerçekten karşı tarafa mesaj göndermeyi başarabilen eşler, sağlıklı bir evliliğin ilk adımlarını atmış olurlar. Çünkü bizim anlattıklarımız, söylemek istediklerimiz, karşı tarafın anladığı kadardır ancak. O nedenle, mesajımızı ulaştırırken, karşı tarafın ne anladığına dikkat etmeliyiz. İstediğimiz mesajı ulaştırmak için gerektiğinde yöntem değiştirmeliyiz. Doğru kişiye yanlış davranırsak, yanlış kişiye dönüşür. Yanlış kişiye doğru davranmak da, onu doğru kişi haline getirir.
Asla unutulmaması gereken diğer bir nokta da, eşlerimizin ve bizim, nikâh akdiyle bir araya getirilişimizin bir tesadüf olmadığıdır. İlâhi iradenin bir tecellisi olan bu birlikteliklerimiz, aynı zamanda bu dünya hayatındaki sınav sorularımızdır. Acısıyla, tatlısıyla yaşanan her gün, çekilen her sıkıntı iman ve ibadet perspektifinden baktığımızda kemale ulaşma, yanlışlarımızı farketme ve geri adım atma konusunda birer fırsattır. Kadın ya da erkek, her insan Allah’ın kuludur. Ve Rabbimiz, defalarca, bize üstünlük kazandıracak olanın ancak takvamız olduğunu belirtir ayetlerinde. Takva, Allah’a karşı bir sorumluluk bilinci ve bu bilince uygun yaşama gayretinde olmaksa; hayatımızın her yönü gibi, evlilik hayatımızı da böylesi bir anlayışla yaşamaya çalışmak gerekir. O nedenle, karşımıza çıkan sorunlar, bizden ya da eşimizden kaynaklanan haksızlıklar konusunda, önce kendimize sorular sormalı ve Rabbimizden hak üzere bakabilmek noktasında yardım istemeliyiz.
Rahmetin tecellisi ve bir lütuf olarak, yüreklerimize eşlerimize karşı muhabbet yerleştiren O’dur. Hatalarımız ve tamamen nefsanî davranışlarımız yüzünden bu ikramından istifade edememek, hatta onu kendi ellerimizle yok etmek ne büyük kayıptır! Var olanı korumak ve şükürle bereketlendirmek, mahrum olduklarımız için de kavlî ve fiilî duada bulunmak, mü’min kadın ve erkekler için--Kur’anî ifadeyle--“uğrunda azmedilecek işlerdendir”. “O’nun işaretlerinden biri de sizi cezbeden kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati yerleştirmesidir; bunda kuşkusuz, düşünen insanlar için dersler vardır.” (Rum suresi, 21)