O Cenab-ı Hak’tır; her isminin hakkını verir

Zehra Sarı

BİLDİĞİM, FAKAT o sohbette dinlediğimde çok etkilendiğim bir tespitti bu: "Cenab-ı Hak, her isminin hakkını verecektir".

Sohbeti yapan kişinin çok hissettiği bir hakikat olduğundan ya da benim tüm alıcılarımın o anda bu hakikati duyup, içine çekmeye hazır olduklarından mıydı bilmiyorum, ama bu hakikat duyduğum günden beri her zorda kalıp nefsimin, kalbimin ve ruhumun üzerine bir örtü örtmeye hazırlandığı ve zaman zaman da bunu başardığı anlarda hatırıma gelir oldu; O Cenab-ı Hak, benim her duygumu tatmin edecek olandı. Her duygumuzun tatmin edileceği vakıası, O'nun hak olduğunun deliliydi; O'nun hak olması, bana istetip arzu ettirdiği şeyleri vereceğine işaret ediyordu.

Bu hakikat, O'nun her isminin sonsuz mertebelerinin olduğu gerçeğini de tekrar ettiriyordu bana ve elbette her ismin mutlak olduğunu da. Lakin bir eminlik hali; o emin olmadan dolayı bir teslimiyet hali yaşamak isteyen duygularıma; ayetler, hadisler enfüsî ve afaki tefekkürü işaret ediyordu. Kainattaki mükemmelliğin seyrinin tadını alamayan, o mükemmellikte Kemal'e ulaşamayan; kainattan kendi âlemini, kendi yaratılışını, kendindeki esmaları görüp, hissedip, okuyamayan insan; bunların Kaynağını bulamadığında hissettiği her duygudan sonra; o duygusunun karşılanıp karşılanamayacağı hissinin ona verdiği endişeden, sabırsızlıktan, rahatsızlıktan dolayı nefis, ruh, kalp, akıl terazilerinin dengesinde orantısız sapmaların olduğunu görür.

Halbuki, O'nun, her isminin hakkını buralarda ve ötelerde verecek olduğuna emin olan bir kişi; istediği her ne varsa, bu eminlikte ister; kendi nefsinin isteyip, Halık'ının istemediğinden de yine bu eminlikle uzak durur. İşte böyle bir halin kazandırdıklarındandır; o kişi okuduğundan lezzet alır, yaptığından feyizlenir; yaratılan her bir şey ile, merhametle muhatap olabilir. En büyük ihtiyacı olan ebedi saadet ihtiyacının; bu dünya ile ilgili olan kısmında da saadetin tadını sonuna kadar hisseder. Kendisinin bilmediği fakat Yaratıcısının murad ettiği ulvi gayelerin meyvelerinin tadını çıkarır da çıkarır.

TV’deki bir dizinin bir sahnesinde; ormandaki bir adamın üzerine adeta, hücum eden siyah bir bulut kümesinin, o adamı içine çekeceği anda; adamın okuduğu birkaç ayetin, o karartının gitmesine sebep olduğunu ve buna şahit olan yanındaki arkadaşının ise, onun okuduğu şeylerden habersiz olup, bunu arkadaşına verip; "bunu nasıl başardığını sorduğunu" izledim. Yabancı bir dizi filmde gösterilen bu sahne bana; Rabbinden emin olmanın, O'nun isimlerinin hakiki manalarını, herkesin kendi seviyesine, kendi idrakine göre anladığında; okuduğu Felak, Nâs, Ayete’l-Kürsi gibi sure ve ayetlerin onu başına gelebilecek veyahut gelmiş nice belalardan, kötülüklerden koruyacağı ile ilgili hadisleri, tavsiyeleri hatırlattı.

Yaşadığımız alemde bize gayb olan ama filmde siyah bir bulut kümesi şeklinde gösterilen musibetler, belalar, şerler; O'nun isimlerine olan hakiki bir eminlikle geldiği gibi gidebiliyordu ve bu, akla daha birçok hakikati de getiriyordu; "sadaka belaları defeder; şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler; Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir; Felak ve Nâs sureleri ile Allah'a sığın; zira Allah'a hiçbir kul bunlardan daha faziletli birşey ile sığınamaz; Ayete’l-Kürsi de yedi kale kuvveti vardır; vs..."

Hiçbir şeyin hakiki sahibi olmadığımız ama cömertçe üzerimize birçok nimetin verildiği ve yine âlemdeki ve kendimizdeki hiçbir şeyi kontrol edemediğimiz; bizde ve âlemde olan gidip gelmeler; Gerçek Sahibin kim olduğu; bizi ne amaçla bu dünyaya getirdiği; bizde asılı duran soru işaretleri sanki. Bir dergi kapağında, bir iş adamının kafasının içinde, onu tamamen sarmış olan soru işaretleri tarzında birşey bu. O iş adamının, işlerinin gidişatının ne olacağı, bugünkü toplantısında hangi kararları alacağı, kime hangi görevi vereceği tarzındaki, belli bir süreliğine gönderildiği bir âlemdeki soru işaretlerinin yanında; bizim ise, ebedi saadeti, sonsuz hayatı kazanmamızı sağlayacak soru işaretleri... Tüm bu soruların cevabı O'nda; yarattığı kainatta, Habibinde, gönderdiği kitapta ve bizde aslında.

Her davranışımız, her sözümüz bizim inancımızın bir meyvesi. Bu meyvenin renginin daha güzel, tadının daha lezzetli, kokusunun daha hoş, görüntüsünün daha düzgün olması Rabbimize olan eminliğimizle alakalı. Rabbinden ve O'nun isimlerinden emin olan bir insanın hali; asla sıradan bir başka kişinin haliyle aynı olmaz, olmamalı. Ve sıradan davranan bir kişiye verilmeyen birçok gizli ilahi nimetler, o insana verilir ve o kişi, kurbiyetin üst basamaklarında çıkar da çıkar.

  19.02.2009

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut