“Üç şahsiyet, üç muhatabiyet”e zeyl

“ÜSTAD” OLAN Bediüzzaman, Said Nursi’dir de, Said Nursi Bediüzzaman’dır, Üstad’dır… Böyle birbirine bakan, iç içe geçmiş, bütünlüklü ve dengeli bir şahsiyettir Eski Said’ten yeni Said’e geçen Bediüzzaman… Bizim gibi biri olmakla birlikte, zamanın bütün ilimlerine vakıf bir bedii ve Kur’an’ın dellallığını ifa eden “Üstad” makamında biridir de…

Onu anlamak, tefsir-i Kur’an’la hayatı anlamlandırmak ve yaşam tarzı haline getirmek; dengeli şahsiyet geçişlerini iyi algılamak, bütüncül bir bakışla bakmakla mümkün; celalinde cemalini, cemalinde celali okumakla gibi…

Sirayet ve inikâs sırrıyla bu üç şahsiyet, karşısındakilere üç muhatabiyet – talebe, kardeş, dost - şeklinde yansımış, herkesi makamına göre muamele etmiş, dengeleri bozmamış, hakkaniyeti bırakmamış… Risale-i Nur’lara ciddi muhatap olan her bir şahıs da, boş ve hissesiz kalmamış, kabına ve kabiliyetine göre bir şeyler almış; ya dost olmuş, ya kardeş, ya da talebe…

Başka bir bakışla bakarsak talebe olan aynı zamanda dosttur, kardeştir de… Bediüzzaman’daki bu hal bir nevi onlara da – derecesine göre – sirayet ve inikâs etmiş, cemiyet hayatında başka başka tavırlar olarak yansımıştır… Birbirleriyle muhatabiyette neyi esas alıyorlar; talebeliği mi, kardeşliği mi? Talebelik makamında bulunan biri o an için kardeşlik makamında kalmış birine “fazilet füruşluk” nevinden gıpta damarını tahrik edemez ve tenkit edemez, çünkü herkes nefis ve şeytanın tasallutuna muhatap, her an aynı hal üzere bulunulmuyor, ayın halleri gibi değişim gösteriliyor; hilal, yarım ay, dolunay, sonra sönüş, tekrar doğuş…

“Fenafil ihvan”ı esas kabul edenler dünyaya ve semaya dengeli bir duruşla duran ve dönen aya hikmet gözlerle bakarken, ayın kendisinin karanlıklı oluşu gibi, kendi ve kardeşlerinin kör nefislerine de öylece nazar eder, birbirleriyle karıştırmazlar; Ay sevimsiz olsa da onda yansıyan dellallık nurlarına baktıklarından, onun karanlıklı halini bakmazlar, görmezler, araştırmazlar… Benzer muhatabiyeti Risale-i Nur cemaatinin diğer grupları için de yapar, haksız hüküm vermezler…

Yirmi Dördüncü Sözün ikinci dalında hakikate gitmenin yollarını ifade eden“Zühre”, “Katre”, “Reşha” temsilleri var, nefsin, aklın, kalbin süluklarını işaret eden, bunlar da kendi aralarında üçe ayrılıyor… Bu dalda oturup Zühre, Katre, Reşha iyi tefekkür edilirse Üstad Bediüzzaman Said Nursi çok daha iyi anlaşılır, tefsir-i Kur’an Risale-i Nur daha iyi kavranır, kardeşler arasında ve diğer gruplar arasında muhatabiyet daha dengeli ve adaletli olur kanaatindeyim…

O üç temsil, cüzi meselelerde bile külli bir nazar kazandırıyor; Zühre olan Said Nursi, katre olan Bediüzzaman, Reşha olan Üstad bize enfüsi ve afakî muhatabiyetlerde hakkaniyet dersi veriyor; kardeşlerinizi tenkit etmeyin, fazilet füruşluk nevinden gıpta damarını tahrik etmeyin…

Böyle yazılı bir eser bıraktığı için Allah ondan razı olsun, bizi, ona ve Risale-i Nur’a talebe, Kur’an’a ciddi bir muhatap yapsın, Peygamberine ümmet eylesin.

  16.02.2009

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut