Yolun ve zamanın oğulları

Mona İslam

İNSAN ÇOK değişken bir varlık. Sadece nev içinde millet ve kabileler arasında değişiklikler arz etmekle kalmıyor, aynı zamanda cinsiyete, zamana, yaşanılan çevreye ve fıtrata göre de değişik hallere bürünüyor. İnsanlar arasında farklılık asıl, benzerlik tali bir yol olarak seyrediyor. Farklılık ehadiyete, benzerlik vahidiyete vurgu yapıyor. Aynı anne babanın çocuklarında, aynı meşrebin saliklerinde dahi fark kaçınılmaz olarak arz-ı endam ediyor.

Eskiden insanlar, bir giysi ile yıllarını geçirir, eskirse onu yamalar, kullanılamaz hale gelmişse, keser ve ondan başka eşya yaparmış. Anneannemin kaçık çoraplardan saç tokası yapmasını hayretle izleyerek düşünüyorum bunları. Yine eski zamanlarda “bir yastıkta kocamak” diye bir tabir varmış. Süslü saten kocaman yastıklar dantelli bembeyaz kılıflarla süslenir aynı saten yorgan ile de kombine edilir ve eşler bu tek yastıkta yatarlarmış, estetik ve romantik olması bir yana, ne kadar rahatsız edici bir şeydir bir dantele yanağını tüm gece dayamak ve yastığı istediğin yere çekiştirememek. Şimdiki zamanın çocuklarına safi eziyet gibi geliyor. Bizler sevgimizi tek yastıkta yatarak taçlandırmayı abes sayıyoruz. Evliliklerimizi bir ömür sürdürmeyi başarabilsek dahi (ki bu da azınlıkta seyrediyor) bunu eskiler kadar birbirinde fani olarak yapamıyoruz. Zira son zamanların oğulları için fark daha da öne çıkıyor ve biz tevhide ehadiyet penceresinden daha kolay, vahidiyet penceresinden daha zorlukla bakabiliyoruz.

Yahut eşyalarımızı onların ruhlarını da düşünüp sevsek, uzun süre israfsız muhafaza etsek, kullanılamaz hale geldiklerinde hürmetle ayrılsak, ahirete yolcu ettiğimizi tahattur etsek dahi yer minderlerinde oturmak bizim için bir meşakkat halini alabiliyor. Üzerimize giydiğimiz kotlar bağdaş kurup oturmaya müsait değil, kasıyor, rahatsız ediyor. Gün içerisinde çok uzak mesafelere koşuşturan insanlar olmamızdan ötürü buruşmayan bu kıyafeti seçmek durumunda kalabiliyoruz. Bunu ne bir zamanı küçümsemek, ne de bir çağı ve zihniyetini yermek için söylemiyorum. Sözünü ettiğim, insani erdemleri barındırsanız, duygularınızı tam manasıyla kemale ulaştırsanız bile her zamanın insan üzerinde ayrı bir hükmünün olduğu. Bu da eskilerin yapabildikleri bazı şeyleri yapamamak, ama bazı şeyleri de onlardan daha iyi yapmak şeklinde zahir oluyor.

İnsan zamanın oğlu ve zaman oğullarına(ve elbette ki kızlarına da) az veya çok tesir ediyor. Yine meşrepler ve din algıları üzerine tefekkür edildiğinde görülecektir ki, bu en az değişir zannedilen alanda dahi zaman hükmünü icra ediyor. Zamanın özgürlük ruhu her bireye öyle veya böyle sirayet ediyor. Ve eskisi gibi katı hiyerarşik yapılanmaları, olmazsa olmaz kuralları, emir-komuta zinciri ile işleyen yapılanmaları olan meşrepler daha az rağbet görüyor. İnsanlar daha bireysel kalarak daha çok alandan istifade ederek bal yapan arı konumunda olmayı tercih edebiliyorlar. Yine tüm dünyada en çok istifade edilen kitaplardan biri olan Mesnevi’de de bunu müşahede ediyoruz. Bu kitaptan farklı mizaçlarda çok insan istifade ediyor ancak bu insanların acaba kaçta kaçı bir Mevlevi dergahına intisap edip seyr-i sülukunu bir şeyhin gözetiminde yapıyor. Bu asrın insanları özgür kalmak istiyorlar. Yine bu özgür ruhun bir tezahürüne Risale müellifinin bizlere katı kurallar dayatan bir sistem önermemesinde rastlayabiliyoruz. Üstad da bu zamanın en mütemayiz oğlu ve zamanın merkezinde oturan bir hakîm olarak, “Ekmeksiz yaşayabilirim ama hürriyetsiz asla” diyor. Elbette özgürlükten maksat olarak başıbozukluğu kast etmiyor. Yine Risale-i Nurların her cepheden insan tarafından okunmamasının ardında bunun bir hiyerarşik yapıya intisap etmek zorunluluğu taşıdığı zannı ve önyargısı yatıyor. Ekseriyet nura müşteri olabilecekken, bu sebeple hariçte kalmaya devam ediyor.

Geçmiş zamanın insanları daha kurallı kaideli, basamak basamak inkişafı netice verecek. Bir dağın zirvesine tırmanış edası ile her durakta durup dinlenecek, etrafını hayret ve ibret nazarı ile gözleyecek, çiçeklere dokunacak, uzaktan gelen vahşi hayvanların seslerine dikkat kesilecek, onlar için tedbir alacak, yürüyüş yolunu tercih ederlerdi. Ya da eşek, katır, at gibi yavaş giden bir araca biner, yolda olmaktan, yolun tadını çıkarmaktan haz alırlardı. Maksada ulaştıracak hızlı araçlar aramaz, hızlanınca ruhu geride kalan Kızılderili gibi bundan rahatsızlık duyarlardı. Bu yüzden tarikatlar çok yetkin bir biçimde zamanın insanına hitap ettiler. Onlar yol oğullarını yetiştirdiler.

Oysa biz şimdi gittiğimiz yerlere ulaştıracak hızlı araçlar arıyoruz. Bu maddi boyutta böyle olduğu gibi, manevi boyutta da bu minvalde seyrediyor. Biz yolu değil, varılacak menzili önemsiyoruz. Uzakları yakın etmeye çalışıyoruz. Ruhumuz da bu hıza ayak uydurabiliyor, bir trene, bir uçağa binerek hızlı giderken de marifet devşirebiliyoruz. Belki öncekiler kadar haz almıyoruz, ancak bizim yollarımız eskiye göre daha tehlikeli, durmaya ve konaklamaya vaktimiz az. Bu yüzden biz seleflerimize göre daha az yol oğluyuz. Bizi merdivenin sonuna ulaştıracak bir gök ipini arıyor ve bizi buharlaştırıp bir bulutun koynuna alıveren bir mürşide ihtiyaç duyuyoruz.

Ne yolların ne vasıtaların ne de zamanların birbirine bir üstünlüğü var. Üstünlük bulunduğunuz şartları akıllıca değerlendirme ile mümkün olabiliyor. Efendimizin (SAV) şu sözünü hatırlıyorum, “Kardeşlerimi özledim, onlara selam edin” “Biz senin kardeşin değil miyiz Ya Rasulallah?” “Hayır, kardeşlerim henüz gelmediler, siz arkadaşlarımsınız, onlar beni görmeden bana iman edecekler”. Bu söz bizlere bir umut ve taltif iken bir taraftan da düşünmeden edemiyorum. Kardeş mi daha yakındır arkadaş mı? Duruma göre değişir, arkadaşlarınızla daha çok ortak noktayı paylaşırsınız, daha iyi anlaşırsınız, ancak kardeşlerinize şefkatiniz, koruma kollama duygunuz daha büyüktür. Canınız en çok kardeşlerinize bir şey olduğunda yanar, sırrınızı ise arkadaşlarınıza anlatırsınız. Sanırım burada bile bir denge, bir adalet var. Ve yine sanırım neden seleflerimize muhabbet, bize ise şefkat düşmüş buradan da sezilebiliyor.


Not: Ben insanların genelinden bahsettim. Elbette bu zamanın insanı olup geçmiş zamanların insanlarının karakterinde olanlar olabileceği gibi, geçmiş zamanlarda da maksada çabuk ulaşmayı önceleyen ve hızlı bir vasıta arayanlar olmuştur. İstisnalar kaideyi bozmaz.

  30.03.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut