Sevgilimiz kimliğimizdir

Mona İslam

KİMLİĞİNİZ, KENDİNİZİ kime nispet ettiğinizle doğrudan alakalıdır. Şayet özel biri olmak istiyorsanız, ki bunu herkes ister, o zaman kimin için özel olmak istediğinizi iyi seçmelisiniz. Seçiminiz isabetliyse, bağlanacak doğru insanı bulmuşsanız, sizin değeriniz artık kendinize nispetle değil, onun için taşıdığınız öneme nispetle ölçülür. Muhabbet bu açıdan sihirli bir değnekten daha etkilidir. Size dokunur ve siz kimse için olmasa da, biri için hayati bir yere sahip olursunuz. Bu insana yeter. Zira bir kişi bile bir kainattır.

Mario, basit bir postacı. Bisikletine biner alacağı üç beş kuruş için dağ tepe tırmanır. Mektupları sahiplerine ulaştırır. Bazen minik bahşişler koparır. Ancak çoğu zaman ödülü yalnız üzerinde doğup büyüdüğü muhteşem İtalyan adasının doğasını, Akdeniz’in davetkar dalgalarını, martıların şenliklerini izlemek olur. Yaşlı bir balıkçı olan babasına yardım eder, evde yemek pişirir. Adada çok insan yoktur, ama yine de onun adını bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Dikkate değer bir vasfı yoktur Mario’nun. Yakışıklı değildir, bilgili değildir, zengin değildir. Esprili yahut konuşkan hiç değildir. Yaşarken bile unutulmuş gibidir o, öldükten sonra onu kim hatırlayacaktır…

Vasıflarının silikliğine rağmen adanın en güzel kızına aşıktır Mario. Her birimiz gibi uzanamayacağı meyveyi ister. Kızın onu görebileceğini, fark edebileceğini tasavvur edemez. Günlerce çalıştığı hana gider. Kıza tek bir kelime söylemeye çalışır. Bir tek kelimeden fazlasını söylemeye yetmez zaten yüreği. Söylenmeye değer tek kelimeyi seçer, Beatrice. Kızın adıdır bu. Kız adama bakar. Adam başka tek laf dahi edemez. Aşk adamın dilini bağlar.

Bir gün adaya ünlü bir şair, devrimci bir düşünür gelir, Pablo Neruda. Sürgündedir. Devrimine destek verdikleri tarafından memleketinden sürülmüştür. Seküler her devrim gibi vefasızdır onun ülkesindeki devrim de. Buruşturulup atılmıştır bir yana. Uğruna şiirler yazdığı ülkesi Şili onu istememektedir artık.

Neruda’nın talihsizliği, Mario’nun talihi olur. Mektup getirdiği şairle dost olur. Önceleri ondan şiir yazmak için yardım ister. Tek derdi Beatrice’e bir şiir yazmak ve aşkını anlatmaktır. İçinizde patlayan bir volkan varsa ve sukut etmek kaderinizse, yazmak tek çıkar yoldur. Neruda ona kendi şiirlerinden okur, kitaplar verir. Ona dalgaların sesini dinlemeyi, kuşların ne anlattığına dikkat etmeyi, denizden çıkan renkli taşlara anlamlar yüklemeyi, ay ışığında düşünmeyi öğretir. Mario arzu ettiği şiiri sonunda yazar. Muradına erer. Beatrice ile evlenir.

Fakat artık o başka bir adamdır. Tek bir kelime söylemek için göğsündeki tüm havayı kullandığı, tek bir şiir yazmak için yığınla kitabı yuttuğu kadına değil, kendisine bulundukları adadan çok daha büyük bir dünya armağan eden, hayalleriyle sonsuza ulaşmayı öğreten Neruda’ya ve şiirine sevdalanmıştır o artık. Şairler bizimle aynı yerde yaşasalar da eşyaya bizim gibi bakmazlar, uzun uzun dinlerler onlar evrenin sessizliğini.

Mario kendini Beatrice’e beğendirmek için çabalarken, kader onu beğenmiş ve başka bir amaç için seçmiştir. Mario Neruda’da Beatrice’de olmayan soyut güzelliği keşfetmiştir. Kelimelerin büyüsü sarmıştır Mario’nun ruhunu, lanetlenmiştir o artık, iflah olmayacaktır. Kısa bir süre önce tüm emeli bir iş bir eş ve bir evken, artık bunlar onu ilgilendirmemektedir. O ruhunun elbisesini bir şiirle değişmiş, şairlerin göksel krallığına bir adım atmıştır. Artık yere inemez. Yerde var olan hiçbir yaratık da ilgisini çekmez artık. Adadaki kimseye benzemeyen bir varlık olmuştur o.

Neruda’nın sürgünü biter. Ülkesine döner. Ama Mario’nun içindeki Neruda hala yaşamaktadır. Onun için bir şiir yazar bu kez, ve şiiri ödül alır. Okumaya gittiği ödül töreninde kalabalık arasında ezilerek ölür. Neruda için can verir. Kalabalık onu unutur. Haberlerde bile adı anılmaz. O sadece ezilen kalabalıkta bir sayıdır. Zamanla güzel karısı da hayatına devam edecek ve onu unutacaktır. Onu sadece Neruda unutmaz. O isimsiz bir adam değildir artık, o Neruda’nın postacısıdır. Güzel bir kıza aşık olmak sıradan bir eylemdir, oysa ideallere ve şiire aşık olmak sıradışıdır. Mario’lar çoktur, ama Neruda’nın postacısı bir tanedir.

Kime gönül verdiğimiz mühimdir. Maddeye mi, ruha mı? Arzi olana mı, semavi olana mı? Suretteki cemale mi, siretteki hüsne mi aşık olmuşuzdur? Tutkun olduğumuz şey elde edinceye dek arzuyla yanıp tutuştuğumuz, ama elde ettikten sonra bir manası kalmayan, yakınken bile uzak olan, ruhuna değemediğimiz, yahut ruhu bile olmayan bir kabuk mudur, yoksa ebediyyen gönlümüzde tutabileceğimiz, her dem tazelenen, her sözcüğüyle bizi besleyen, uzaklara gitse de, araya yıllar asırlar girse de yine de özlenen yakınlık duyulan mıdır? Aşk mukadderdir, ama kime yöneltildiği iradidir.

Kendimizi muhabbetle bağladığımız kişi kimdir? Ölümümüzde bizi hatırlayacak mıdır? Yardımımıza gelecek midir meleklerin yanına vardığımızda? Adını kendi adımızdan aziz bildiğimiz, özleyerek çokça zikrettiğimiz o isim semavi alemlerdekilerin de dizlerini titretmekte midir bizim gibi? Biri siyah, biri beyaz iki melek oturuverdiğinde göğsümüzün üstüne, ağzımızdan ancak tek kelime çıkacak kadar nefesimiz olacaktır. O zaman kimin adını söylemek gerekir? Tek kelimelik konuşma hakkı kimin adı için kullanılmalıdır?

Muhammed son kelimemiz olmalıdır. O ciğerlerimizdeki nefestir. Muhammed özlediğimiz. Muhammed zikrettiğimiz. Muhammed vefalı sevgili. Bizi unutmayacağından emin olduğumuz. Onun postacısı olmak, hep ona yazmak, onun sözlerini koynumuzda menzile mektup gibi taşımak. Onun kelimeleri ile acıkmak, onun duası ile doymak. Her darlığımızda başucumuzda elimizi tutan sevgili.

Tek isim söyleme hakkımızın, tek hayatımızın, tek günümüzün olduğu bir vasatta yapılacak şey akıllı olmak, ve sevgilimizin ismini dikkatli seçmektir. Sevgilimiz bizim kimliğimizdir.

Sevgilimiz bizim çaremizdir. Dert de deva da o olunca, yapılacak şey onun ismini dil kuruyuncaya dek zikretmektir. Yeryüzünde ne kadar isim varsa, gönlümüzde ne kadar aşk varsa Muhammed’le değiştirilmelidir. O gözüne girilmeye değer tek habibdir.


NOT: Anlattığım hikaye, “İl Postino” (The Postman) adlı filmden alınmıştır.

  27.03.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut