Ne hoş çelişki, ne zor denge!

Mona İslam

AŞK GÜZELLİĞE, mükemmelliğe, kusursuzluğa bir yöneliştir. İnsan hayatı boyunca bir tamamlanmamışlık, bir eksiklik duygusu ile boğuşur durur. Aşk, tamamlanmaya duyulan bir iştiyak, eksiklerini başka biriyle tekmil etme arayışıdır. Bu yüzden hayranlıkla başlar aşk. İnsanın kendi eksikliğini idraki, ve karşısındaki insanın kabiliyetinin yüksekliği nisbetinde serpilir, hayranlık aşka , gözlem hayrete inkılab eder. Hayret makamında aşık, kendi varlığını unutur, tüm dünyası maşuku olur. Bir kendinden geçiş halidir bu. Başkasında fani oluş halidir. İnsan benliğinden vaz geçmenin hazzını ilk kez aşkla yaşar, benlikten geçebilmenin mümkün olduğunu bir kez hissettiniz mi de artık iflah olmazsınız. Seyr-i suluk aşkla başlar aşkla sürer taa ki aşk-ı hakikiyi bulana dek.

Denizin büyüklüğü enginliği, suyunun maviliği, üzerinde gündüz güneşin, gece ayın parlattığı büyülü sayfa her insanın hoşuna gider. Herkes denize cezb olabilir, herkes onu uzun uzun seyredebilir, hatta girip yüzmek bile isteyebilir. Ancak büyüleyici bir güzellikle kurulan her ilişki aşk değildir. Sadece aşık denizin yüzeyine değil, derinliklerine meftundur. O yüzmez, dalar. O denizde kaybolur. Onun dünyası, nefes alanların dünyası değildir artık, o balıkların, mercan resiflerinin, midyelerin, yosunların, incilerin sevdalısıdır. Kabil olsa hiç çıkmaz dışarı. Azımsanmayacak kadar çoktur deniz kızlarına sevdalanıp derinliklerde yaşamak isteyen denizcilerin aşk hikayeleri. Aşık için sadece sevgili vardır, dalgıç için ise sadece deniz. Bunu derinliklere hiç dalmamış olanlar bilemez. Ne büyük kayıp!

Aşığın dili tutuktur. Her konuşma çabası kutsal sukuta bir tecavüz addedilir. Kelam onun menzilinde değildir artık. O ağzını açsa saçmalar. Onun sadece kulakları ve gözleri vardır artık. O istima makamında sadece sevgiliyi dinler. Onun tek bir cümlesine derin manalar atfeder. Hikmet incisi gibidir kelimeler. Onlar ezberler, evirip çevirir. Her yanından yeni kelimeler türetir. Tek bir cümlede hazine bulur. Bazen maşukun kastı, niyeti, düşüncesi olmayan manaları bile atfeder kelimelere. Sevgilisinin servetini büyütür. Tereddütsüz ona iade eder. Gözleri hakeza radar gibi keskinleşir. Her mimiği, her yüz çizgisini bir usta ressam titizliğiyle zihnine nakşeder. Her duyguyu sezinler, her huzursuzluğu algılar. Zihnine kazıdığı sevgiliyi koynunda taşıdığı bir fotoğraf gibi her yere beraberinde götürür. Onunla uyur, rüyasında onunladır, sabah onun dudaklarında bıraktığı tebessümle uyanır. Onun izlerini arar yeryüzünde. Onun geçtiği sokaklar, onun baktığı ağaçlar, onun adı bambaşka bir titreşim yayar yeryüzüne. Bunu ondan başkası anlamaz. Mevlana’ya Şems’i gördüm diyen her adama elbisesini verdiren sır budur, çünkü sevgiliden yalan da olsa haber getiren, ondan bahseden, adını anan herkes ödüllendirilmeye layıktır aşıkın nazarında. Bilinmez ki marifet kimdedir, maşukta mı aşıkta mı? Bazen biri, bazen diğeri öne çıkar. Ancak kemal bu ikisinin mezcindedir. Hakikat orada tulu eder.

Aşk ebedi olana yöneltilir. Kesintisizdir, bitimsiz ve duraksızdır. İnsana soluk aldırmaz, iflahını keser. Ciğerlerinizi istila eden deniz suyu gibi kaplar sizi, tuzu içinizi yakar. Ancak teslim olup onda boğulmayı kabullenmekle huzur bulur insan. Aşk ciğerlerinizi doldurdu mu artık siz ebediyeti görürsünüz, gözünüzdeki perde kalkar. Bir tohumda ağacı görmek misali, sevgilinin şahsında onun tüm potansiyelini, inkişaf etmiş kabiliyetlerini, cennetteki halini müşahede edersiniz. Yaşlı karısına cennet hurisi gibi muamele etmekten benim anladığım budur. Herkesin gözü başka aşıkın gözü başka görür. Ama asla aşkın gözü kör değildir, bu söz aşkın hakikatine varamayan, ona ulaşamayanların, ulaşamadıkları ciğere murdar demesinden ibarettir.

Ancak aşıkın ebediyet dürbünü takmış gözü bir insanda sonsuz güzelliği görebilir. Gördükleri el hak doğrudur, hayal ve vehim değildir. Ama onları ondan başkası da göremez. Aşıka mecnun dedirten de budur. O gayrın nazarında, kimsenin görmediği hayaletleri gören, kimsenin oturup kalkmadığı meleklerle oturup kalkan, uzak diyarlardaki sevgiliden, kuşlarla, rüzgarla, rüyalarla haber alan bir delidir. Tüm hayal kırıklıkları, sevgiliye gayrın nazarı ile bakmaktan hasıl olur, sevgili yabancı nazarlara dayanamaz, örtünür kara çarşafını gizlenir, geriye ne güzellik kalır, ne hikmet. Öyleyse aşık gözlerini kimseyle değişmemeli, kimsenin sözüne itibar etmemelidir. Hatta sevgilinin güzelliğini gayra anlatıp onu teşhir asla etmemelidir. Bunlar aşkın haramlarıdır. Aşk yalnız ebediyet dürbünüyle, cennet gözleriyle görülebilir, bu dünyada ancak cennet fikri ile beslenip büyüyen bir çiçektir aşk.

Merhamet öyle mi ya! O tüm gücünü bu dünyanın koşullarından alan bir çiçektir. O sadece aciz olana, fakir olana, eksik ve kusurlu olana yönelir. Mükemmelliğin olduğu yerde merhamet gizlenir, hayret ortaya çıkar. Merhametin serpilmesi çiçeklenmesi acz toprağı, arz toprağı iledir. Merhamete konu olan, topraktan gelen yönümüz, arzi ve arızı olan yönümüzdür. Ne kadar eksik ve kusur varsa o kadar merhamet çiçeği biter tarlanızda. Akan bir nehir gibi yönelir çorak olan toprağa. Merhamet tatlı sudur. Doyurur ve yaşatır. Aşk tuzlu sudur, sizi ele geçirir ve hükmüne boyun eğdirirken canınızı yakar. Bir temiz rüzgar esintisi gibi odanın bir ucundan diğer ucuna sirayet eden, her yeri kaplayan merhamet size gelirken, aşk bir büyüleyici parfüm gibi sizi kendine çeker. Aşk yara açar, merhamet iyileştirir. Aşk aczi hissettirir, merhamet aczi şefkatle giderir. Aşk insanın semavi yönüne yöneliştir. Bu yüzden meleklerden haber almak gibi güç bir iştir. İnsanın kulakları çınlar, vücudu ağırlaşır, yerinden kımıldayamaz olur.

Aşk bizden yukarıda bulunanlara yönelirken, merhamet aşağıda bulunana yöneliktir. Aşkla basamaklar çıkılır, merhametle inilir. Aşk semaya urucdur, merhamet yeryüzüne rücu. Aşkın hayret hayranlık ve şevkle yükselttiği insan ruhunun muhteşem bir şefkatle eli kolu dolu geri dönüşüdür merhamet. Aşk bire dönükken, merhamet çokluğa dönüktür. Aşk Yaratıcıya duyulurken, merhamet mahlukata duyulur. Aşk bizi habib yaparken merhamet halife yapar. Aşk yoksulluk, merhamet gına halidir. Aşk ferdiyete, merhamet külliyete bakar. Aşk şirk kabul etmez, kıskançtır, merhamet iştirakla çoğalır.

İnsan kainatın en muhteşem varlığıdır. Esmanın tamamını üzerinde taşır. Rabbi’nin göz bebeği, meleklerin hayranlıkla secde ettiğidir. Tüm kainatı bünyesinde taşır. Ferdiyete mazhardır. Ebedidir. Derindir. Keşfi nihayetsiz bir hazinedir. Şayet aşk, esmaya, ebediyete, ferdiyete, kemale bakan bir duygu ise elbette insan aşık olunmaya layıktır. Aynı zamanda insan alemin en aciz en fakir en muhtaç varlığıdır. En acınacak dilenci odur. Bir baş ağrısına dayanamayan, bir ayrılığa tahammül edemeyen, en küçük bir streste burnundan şakır şakır kan boşanan insan, demirden taştan değildir, kırılgan bünyesi ile en ziyade merhamete muhtaç olandır. Merhamet daima en ihtiyaç sahibinden başlayarak dağılır. Merhamet önce insana verilir.

İnsan bu iki cenah arasında araftadır. Sevdiğimiz birini onda yansıyan esma nispetince, onun kuvveden fiile geçirsin geçirmesin kabiliyetleri nispetince, ebedi ruhunun derinliği, varlığının inceliği ve letafeti nispetince aşkla severiz. Acizlikleri, noksanlıkları, kusurları, zaafları, hataları nispetince de ona merhamet ederiz. Bu sırdır ki bizi sevgilinin gözlerinin güzelliğine bakarken aynı gözlerden süzülen yaşları bir mendille silmeye yöneltir. Onun heybetine ağzı açık bakarken, üşümesin diye üzerini örttürür. Yine bu sır, insanı aciz halindeyken merhamet ettiği birine, bu zorluğu atlatmasındaki maharetle, güçle, dirençle kendine hayran bıraktırır, aşık eder. Düşülen kuyunun derinliği nispetinde oradan çıkana hayret ve hayranlık duyulur. Çamura bulanmış halini gördüğünüz ve temizlenmesine yardım ettiğiniz biri sizin gözünüzde tertemizken tanıdığınız birinden daha güzeldir. İnsan aşık olduğu birinin zayıf ve zelil hallerine şahit olunca da benzer şekilde aşk merhamete dönüşür. Birden onu düştüğü çukurdan kurtarmak ve eski ali yerine koymak için canhıraş bir şekilde koşuşturursunuz.

Aşk merhameti, merhamet de aşkı doğurur. Bu dualite bizi dünya ile ahireti, aşkla merhameti, fanilikle ebediyeti birlikte kucaklamaya götürür. Benim Rahman suresinde sürekli tekrar eden tesniye (ikil) kalıptan ve bozmayalım diye ikaz edildiğimiz mizandan anladığım budur.

  21.03.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut