BUGÜN KIZIM anneannesinden gelirken, orada buldukları eski bir hatıra defterini getirdi “sürpriz!” diyerek. Benim defterimdi bu. Yıllar önce 86 yılında ilkokuldayken kullandığım bu defter bana beraberinde çocukluğumu da getirdi. Birden hatırladım o saçları iki örgülü, çalışkan ve konuşkan bücürü. Gülümsedim. O ben miydim?
Hatıra defterinde bir sürü hatırlamadığım isim vardı. Benim en iyi arkadaşları olduğumu söyleyen, iltifatlar eden insanlardı bunlar. Hiç biri kalmamıştı aklımda, ama oradaydılar, defterdeydiler işte, o kargacık burgacık el yazıları ile beni anlatmaya çalışmışlardı arkadaşlarım. Manilerle, şiirlerle, baş harflerinden ismim çıkan tuhaf sözlerle…
Acaba onlar şimdi beni hatırlıyorlar mı diye düşündüm. Sanmıyorum. Zaman, deniz kıyısına yazılan yazılar gibi silmişti hatıraları. Belli belirsiz şeyler kalmıştı geriye, öğretmenimi hatırlıyordum elbette, ve birkaç arkadaşımı, ama hepsini değil. Ama bu defter herşeyi hatırlıyordu. Demek herşeyi hatırlayan biri vardı, ben ve arkadaşlarım unutsak da, hayatın içinde başka başka yerlere savrulsak da. Her şey bir levhada kaydedilmişti, işte bir parçası ellerimdeydi şimdi. Kayboldu sanılan hiçbir şey kaybolmamış ancak gayb olmuştu.
Çocukluğun samimiyeti ve içtenliğiyle beni akıllı, sevimli bulan insanlar, acaba şimdi tanısalar yine hakkımda öyle mi düşünürlerdi? Yahut yine en iyi arkadaşları olabilir miydim? Neticede herkes kendi kitabını yazmıştı, bu yaşımıza kadar ve hepsi 30 yaşında olgun bambaşka insanlardı şimdi. Olgunluk yaşı idi 30 ve herkes bir ölçüde olgunlaşmıştı. Hayatın içinde pişmiş, kendince birşeyler öğrenmiş, bir dünya görüşü edinmişti, kimbilir belki arkadaşlarım arasında bir ahiret görüşü edinenler de vardı. O yıllara bakınca benim de böyle olacağımı kim bilebilirdi ki? Neticede ip atlayan, top oynayan, zıp zıp zıplayan, küsüp küsüp barışan çocuklardık hepimiz.
Bir gün hepimiz bir yerde toplanacağız. Herkese “İkra kitabik”(Kitabını oku) denilecek. Ve herkes kendi yazdığı, kendi düzenlediği, kendi hatıralarıyla dolu, hatıra defterini okuyacak. Hayat aynı evde yaşayan iki kardeşe bile farklı yansıyacak, ve herkesin kitabı orijinal ve ilginç olacak. Yaşanmaya değmez, ibret alınmaz, değerli bulunmaz hiçbir hayat olmadığı gibi. Bizler de tekrar elden geçireceğiz hayatımızı, kitabımızı yeniden okuyarak. Ve şaşakalacağız, herşeyin ince ince yazıldığını, hiçbir duygunun, hiçbir sıkıntının, hiçbir neşenin, hiçbir sevginin, hiçbir hayal kırıklığının atlanmadan, anlamlarıyla, hikmetleriyle tek tek ele alınmış olduğunu görerek.
Allah’ın ayetleri sadece Kitabullah’tan ibaret değildir. Kainatın aktarında ayetlerini yazan Mülk Sahibi, bizim hayatlarımızda da ince ince ayetlerini yazmaktadır. Bu ayetlerin şimdi afakta ve enfüste farkına varmayanlar, bir gün ellerinde apaçık bir kitap, farkına varmak mecburiyetinde kalacaklar. “Oku kitabını!” denilecek ve cebren okuyacaklar, kimi yüzler ağaracak, kimi yüzler kararacak. Tıpkı benim arkadaşlarımı, ilkokul öğretmenimi, ve onların defterine yazdıkları o küçük kırılgan kızı hatırlamak zorunda kaldığım gibi. Dileyelim ayetler rahmet ayetleri olsun, gazap ayetleri değil. Dileyelim okuduklarımız yüzümüzü ağartsın.
Şimdi gözlerimin içine ışıl ışıl bakan “İyi etmişim değil mi anne?” diyen bir aferin bekleyen küçük kız aynı defterin boş sayfalarına yazmaya devam ediyor. İlk işi annesine bir şiir yazmak. Şiir yazma hevesini babasından almış. O da onun gibi koynunda ısıttığı en tatlı sözleri benim için sarf ediyor, ne nimet! O da kendi hayatını yazacak o deftere, onun arkadaşları da onun hakkındaki kanaatlerini, sevgilerini, takdirlerini anlatacaklar o defterde. Kimbilir, belki bir gün o da kaybedecek o defteri de onun küçük kızı bulup getirecek onu annesine, “Anne iyi ettim değil mi?” diyerek. Hayatlar su gibi akıp gidecek, ve bir denize dökülecek. Toplanacağız o denizde. Yapıp ettiklerimizle, dostlarımızla, hatıralarımızla, sevdiklerimizle. Kimimiz bir yelkenlide, kimimiz bir salda, kimimiz kulaç kuvvetiyle, kimimiz boğulma sınırında…
Küçük kızlar, küçük defterleri, ince ve güzel hatıraları, süslü çıkartmaları, renkli kalemleri, hulehopları, lolipopları, topları, elifbaları, hatıra defterleri, kargacık burgacık yazıları, saç örgüleri, hepsi dirilecekler. Rasulullah’ın etrafında toplanacaklar, bayramlıklarını giyecekler. Ve kudsi nebi tek tek ellerindeki kirazları dağıtacak onlara. Ve masumiyeti muhafaza etmek için gayret gösterenler neden olmasın belki de onun kızları olacaklar. Müminlerin kızlarına müjdem olsun.
Ayet-i kerimede buyuruyor ki, “Rasulullah içinizden hiçbir erkeğin babası değildir…” Ama kızların neden olmasın? Ben özellikle zamanımızda kızların ve kadınların üzerinde Rasulullah’ın ellerini çok zahir görüyorum. Onları evlerinden tek tek topluyor, onlardan cemaatler teşekkül ettiriyor, onlarla nice hayırlı hizmetler yapıyor, elleri başlarımızı okşuyor. Çünkü kadınlar erkeklerden biraz daha fazla itiliyorlar dünyadan, biraz daha fazla itildikleri yer şüphesiz Rasul’ün kucağı. Çünkü kadınlar emaneti erkeklerden biraz daha fazla yükleniyorlar asrımızda.
Bunlar benim hissettiğim şeylerdir. Allahu alem bi’s-savab (En doğrusunu Allah bilir).