İNSAN TÜR olarak da, ferd olarak da özel bir varlık. Eskilerin deyişi ile, bir zat-ı mükerrem. Nev-insan kainatta çok önemli görevler üstlenmiş, Rabbin Esma’sını yansıtma, O’na muti bir kul olma, halife olma, halil olma, habib olma imkanları önüne serilmiş. Ferd olarak da her birimizin Allah’ın yaratılış projesinde önemli bir yerimiz, dünyaya gelişimizde özel bir maksat, varlığımızın ehemmiyetli bir maksadı var. Bu yüzden de Ehad ism-i şerifinin tecelligahı olan insan biriciktir, yeri doldurulamaz, bir başkası ile değiştirilemez, ve yine bu yüzden bir insanın öldürülmesi kainatın tamamına yönelik bir cinayettir.
Her birimiz kalbimize baktığımızda özel olma ihtiyacı ile donanmış olduğumuzu görürüz. Hiç kimse unutulmak istemez, yerini bir başkası doldursun istemez, sıradan ve alelade görülerek bir muameleye tabi olmak istemez. Bu fıtratın gereğidir. Bu iç ses size “Benim için özelsin, yerin doldurulmaz” diyen bir Rabbe işaret eder. Rabbinizden gaflet ettiğinizde ise gökyüzünden hızla düşmeye başlarsınız, göğsünüz daralır, beyniniz uyuşur, nefesiniz kesilir, yere çakılır ve paramparça olursunuz. Sonra yırtıcı kuşlar parçalarınızı gagalar da yok olursunuz. İnsan ruhu bu eziyete dayanamaz. O milyonlarca yıldızdan bir yıldız olan güneşin etrafındaki onca gezegenden birinde, minicik bir dabbe olarak yaşayıp ölmeyi, sadece bir sayı, bir küsürat, bir istatistik olmayı asla içine sindiremez. Oysa bu demir bilyeyi sindirmek, Rabbi ile rabıtasını koparıp en güzel suretten dört ayaklılar dünyasına iniş yapmış olanın kaçınılmaz kaderidir.
Modern insan bu sukuttan payını büyük ölçüde alır. O da ataları olan paganlar gibi özel olduğunu hissetmek için nesneler bulmak zorundadır. Putperestlik Gerçek Yaratıcının önündeki perdeler arttıkça zaruri bir ihtiyaç haline gelir. İnsan bir şeye bağlı olmak, birine ait olmak, bir şeylere tapınmak zorundadır. Bu zaruretle dünyaya yönelir. Dünya onun zihninde bunun için çok elverişli bir materyaldir. Zira tamamı sahip olunacak, hükmedilecek, toplanıp biriktirilecek, çıplaklıklarını örtecek nesnelerle doludur. Yalnız aklın bu süratte ilerlediği bir zaman diliminde insanları taş ve tahtadan yapılma putlara tapınmaya çağırmak anlamsızdır. O halde zamanın putları daha sofistike olmalı daha incelmeli, küçülmeli, ve görünmez hale gelmelidir.
Bilgisayarları küçülten, cep telefonlarının içine sığdıran teknoloji, her türden sofistike put icadında mahirdir. İnsana üzerinde hafifçe taşıyacağı ve kendisini özel hissedebileceği sayısız put yapmıştır. Artık Hz. İbrahim’in babası Azer gibi sayısız put yapıcısı vardır. Büyük marka sahipleri putları yapar ve piyasaya gömlek, kravat, ayakkabı, çanta, telefon, gözlük, araba gibi nereye gitseniz yanınızda götürebileceğiniz biçimde sürerler. Nesneler onlara sahip olmakla sizi anlamlı kılar. Marka sahipleri bu putlara imanınızı, rahipleri olan reklam şirketleri vasıtası ile tazeler, “Gömleğiniz kişiliğinizdir,” “Falan içecek hayattır” “Filan pantolon ile özelsiniz” diyerek size okuyup üflerler. Sizden zamanınızı, emeğinizi, hayatınızı, sunaklarına kurban etmenizi isterler. Zamanla sahip olduklarınız size sahip olurlar, yahut aradaki farkı seçemez olursunuz.
Bu sofistike putperestlik öyle sinsice ilerler ki, kendini tevhid inancı ile mücehhez sanan insanları bile bir bir avlamaya başlar. Belirli giyim tarzları, belirli kafelerde takılmalar, belirli aksesuar kullanımları size kolayca aidiyet ve bir sosyal sınıf kazandırır. Artık okumanıza, bir fikir sahibi olmanıza, bir şey başarmanıza gerek yoktur. Sahip olduğunuz eşya ile kendinizi tanıtmanız ve öyle de kabul görmeniz mümkündür. Bu zamanda revaçta olan bez dokumayı kuşanmış, ve yine rağbet gören teneke bineğe binmişseniz mesele yoktur. Zaten insanların hızla kuşatılmamış hayatlarında okumaya, durup düşünmeye, incelemeye, hissetmeye ayıracak vakitleri de kalmamıştır. Sistem tabilerine hiçbir düşünecek zaman boşluğu hiçbir koklanacak toprak parçası, hiçbir görülecek gökyüzü dilimi bırakmamıştır. Para kazanmaya ve harcamaya adanmış hayatlar istenmektedir. Kimsenin de hikmetin paradan daha değerli olduğunu akledecek aklı yoktur.
Belirli bir marka otomobil kullanan, belirli markalardan giyinen, belirli klişe kavramlarla konuşan insanların gerçekte kim olduklarını kimse merak etmez. Aslına bakarsanız zamanla onlar da kim olduklarını unuturlar. Putları olmadan kendilerini çırılçıplak hissederler. Onlara bir bilge gelip bu eşyalar size değer katmaz, siz zaten değerlisiniz dediğinde önce akıllarına yatar gibi olur, sonra İbrahim toplumu gibi zihinleri altüst olur da hiçbir şey akletmez olurlar. Kendilerini savunmak için söyledikleri şey ise “biz bu putları, bu nesneleri, Allah’a daha iyi hizmet edelim, bizi Allah’a ulaştırsın, Allah katında daha makbul bir yer edinebilelim diye yaptık” demekten ibarettir. Oysa nesneler değil insan Allah’a hizmet edecektir. Ve durup da düşününce kolaylıkla idrak edebileceği gibi Allah katına herkes çıplak çıkacaktır.
Nesnelerle kurulan bu hastalıklı yakınlaşmanın zıddı olarak insan ülfet ettiği hemcinsinden de alabildiğine uzaklaşır. Bilgisayarın başındaki kişi oturma odasındakine, ekrandaki sohbet evdekine, yoksula dokunup acısını hissederek yardım etmek, online bağışlara, komşuya götürülen bir kap yemek ise iftar çadırlarına bilmem kaç adet yemek bağışlamaya dönüşür. Teknoloji sizi alıp uzaklara götürür ve yanında bulunmanız gereken insanlar yapayalnız kalırlar. Dostluklar da domates gibi hormonla büyütüldüğünden, msn’de onlarca ama gerçekte belki sıfır arkadaş sahibi olursunuz. Nesnelerle kurulan bağımlılık hatta aşk ilişkisi bedenimizi ruhumuzdan kalbimizi nefsimizden ayırır. Ruhun, kalbin ihtiyaçlarını anlayamaz, sızlanmalarını işitemez hale geliriz.
Yapılacak şey ikidir. İlki: Hz. İbrahim’in sünnetine uyup “Fefirru ilallah” demek, Allah’a kaçmak, yüzümüzü O’na dönmek putlardan ve onların aşıklarından kurtulmak. Değiştiremediğimiz bir şeyin bizi de yutmasını önlemek için güzel bir kopuşla ayrılmak.
Nesnelerden ayrılmak gerekir. İktisada yapışmak gerekir. Çok zaruri olmayan hiçbir nesneyi dünyamıza sokmamak, onlarla kurduğumuz ilişkiyi daima murakabe etmek, efendi ile uyruğu iyi tespit etmek gerekir.
İkincisi: Halil İbrahim sofralarını yeniden kurmaktır. Soframıza insanları buyur etmek, evde pişenden mutlaka komşulara götürmek, sahip olduklarını paylaşmak, insanların hizmetine sunmak, nefsi acıtana kadar infak etmek.
Bunlar bizi nesnelere tapınmaktan, insanla yeniden ülfet peyda etmeye, hatta uhuvvet tesis etmeye götürebilecek iki yoldur. Zira insan Rabbin kendisine verdiği değeri ancak insana kıymet vererek öğrenebilir.
Muhakkak ki geçmiş kavimlerde bize ibretler, umum peygamberlerde bize uyulacak güzel örnekler vardır. Hepsine salat u selam olsun.