Bir peri masalının peşinde

Mona İslam

HAYAL VE gerçek, geçmiş ve an, iç içe geçkindir. Onları hayatımızın her günü, bir annenin kızını okula göndermeden saçlarını örüşü gibi itinayla öreriz. Böylece hazırlarız kendimizi her yeni güne. Arzularımız, kederlerimiz, yoksunluklarımız, sevinçlerimiz, kahramanlarımız, iki kapağın arasına itinayla resimlenmiş bir peri masalından farklı değildir. Herkesin yaşı, cinsiyeti ne olursa olsun kahramanlara ve peri masallarına ihtiyacı vardır.

NEVERWAS (Geçmişin Peşinde) bunu anlatan çok özel bir yapım. Fantastik öyküleri sevenlerin hemen hatırlayacağı ve heyecanlanacağı müthiş oyuncu, harikulade İngilizcesiyle gerçekten bir masal kahramanı gibi duran, Sir Ian McKellen, yani beyaz büyücü, Gandalf (Yüzüklerin efendisi) bu filmin de kahramanı. Burada canlandırdığı karakter Gabriel, bir akıl hastası. Kendi tanımlamasıyla, dağların ardındaki Neverwas ülkesinin kralı.

Genç bir psikiatrist olan Zachary, çok para kazandığı, şöhretinin olduğu büyük metropoldeki işini bırakır, ve New England’da bir köhne devlet hastanesinin terapisti olmaya talip olur. Kendisini bu topraklara getiren , bir köklerine dönme, geçmişini bulma, aidiyet arayışından başka bir şey değildir. Bu şehir onun için kötü hatıralarla doludur. Doktor olmasına sebep olan adam, babası, ünlü bir çocuk kitapları yazarıdır. Milyonlara mal olmuş bir kitabın içinde aklını kaybetmiş, ve hayatından kopup giden neşeyi, Neverwas’ın satırları arasında bulmuştur. Küçük Zack babasını bir masala kurban vermiştir. Bazen anılarımız kötü de olsalar, varoluşumuzu, kimliğimizi ayakta tutarlar. Bu şehir canını yaksa da onun şehridir. Görülmemiş hesapları vardır onunla.

Babasını bu kitabı yazmaya iten, zamanla onun içinde yaşar kılan, ilham perisi Gabriel şimdi Zachary’nin hastasıdır. Zachary Gabriel’i bulduğuna üzülsün mü, sevinsin mi bilemez. Gabriel öyle bilge, öyle karizmatiktir ki, filmin sonuna doğru siz de inanmaya başlarsınız ona ve krallığına. Haritalar çizer, peri kanatları getirir, tarif ettiği kalenin fotoğrafını gösterir. Kalesinin hükümdarlığının merkezinin var olduğunu ispatlamaya çalışır doktoruna.

Zachary şaşkındır, babası Gabriel’e inanmıştır. O da inanmalı mıdır? Babasının bu kadar etkilendiği bir adamla çalışmak, onun iyileştirme gücünü etkileyecek midir? Gabriel’e göre terapistler kötü büyücülerdir. İnsanın hayal dünyasını, umudunu çıplak gerçekle tekmeleyip yaralayan, kendi inançsızlıklarını norm yapıp, üzerinize zehirli iğneleriyle gelen, zihninizi alıp götüren büyücüler. Kimse ona neyin gerçek, neyin hayal olduğunu söylemeye cüret etmemelidir. Çünkü o perili diyarın kralı Gabriel’dir.

Zachary’nin hayatında umud edecek, bağlanacak bir şey var mıdır? Yoksa o da gerçeğin yalın, çıplak, soğuk, acımasız ellerinden bir masalın rahatlatıcı koynuna mı sığınmalıdır? Masallara düşman bir çocuktur o, babasını almıştır onlar küçük Zach’in ellerinden. Masalları olmayan bir çocuk ruhunun sızısını nerde dindirir? Şimdi babasının masallar diyarına gittiğine mi inanacaktır? Onu bırakıp kaçtığı yer, nasıl güzel bir yer olabilir, nasıl onu teselli edebilir?

Kendi gerçekliğinde sahip olduğu ne vardır? Kocasının ölümünü unutamamış alkolik bir anne , karşısına ansızın çıkan bir güzel kız. Nereye varacağı belli olmayan bir ilişki. Bunlar onun için umut olabilir mi? Hayatı yaşamaya değer kılabilir mi?

Kanımca filmdeki Zachary ve Gabriel tesadüfen seçilmiş isimler değiller. Zekeriya peygamberin ve Kutsal Melek Cebrail’in Hristiyanların dünyasında büyük bir yeri var. Bu seçim Zekeriya peygamber ve onun duasını hatıra getiriyor. Öyle bir duadır ki bu inanmadan, umut etmeden, sebepler dairesinde geçekleşecek bir şey değildir. Ama o şöyle der “Rabbim sana karşı duamda hiç mahzun olmadım.” Onun delili budur. Kimse inanmasa da, o bilir ki onun dualarına daima icabet eden, onu mahzun etmeyen, onu seven, üzerine titreyen bir Rabbi vardır. O Rabbi’nin kendisine karşı tutumunu , hüsn-ü zannına delil yapar, en büyük garanti sayar, garanti Allah’ın rahmetidir. Allah’a hüsnü zan eden asla sukut-u hayale uğramamıştır. Zira O’nun rahmeti varken tüm dilekler gerçekleşir, her şey hayal edilebilir, dergah-ı ilahiden umut edilebilir. Ona her şey kolay, her şey mümkündür.

Zekeriya’ya icabet edilir. Kimsenin inanmadığı şey olur. Dileği ona verilir. Mihraba dönmüş dua ederken bir melek ona seslenir. Yüzünü mihraba dönenler, umudu vahiyde arayanlar Cebrail’in muştusunu duyarlar, ism-i Hayy’ın tecellisini görür, cenneti koklarlar. Allah bize bu dünyada verdiği nimetleri, öteki dünyadakilere delil yapar. Bir Zat’ın bu güne dek yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının da bir delilidir çünkü. Her hediyesi bu bakımdan bir ayettir. Yahya’nın Zekeriya’ya ayet oluşu gibi…

İnsanın geçmişinden ve gününden gelen acıları yatıştıracak, doğan yeni güne uyandıracak, penceresini korkusuzca güneşe açtıracak, hayat risk almaya değer dedirtecek tek şey cenneti hayal ufkunda görmektir. Cennet fikri bize yardım eder. Düştüğümüzde kalkmamıza, üzüldüğümüzde katlanmamıza, terk edildiğimizde yaralarımızı sarmamıza sebeptir cennet. Ölmüş babanızı size gösterecek, sizi kederden ve korkudan emin kılacak, uzaktakileri yakın edecek, gözyaşlarınızı silecek asıl hayatınızdır o. Hayallerinizi gerçekleştirecek masal diyardır. Huzur içinde uyumanızı temin edecek ninninizdir. Duanızın kabul edilmiş halidir cennet. Hayal olan bir yer varsa şayet , o sufilerin dediği gibi burasıdır. Cennet gerçeğimizdir.

Sırt çevirenlere ,inanmayanlara ,umudumuza zehir şırınga edenlere inat, sımsıkı sarılırız cennete. O bizim ait olduğumuz yerdir. Köklerimizdir. Aslımızdır. Vatanımızdır. Evimizdir. Sığınağımızdır. İnsan bir yere ait olmadan nasıl yaşar ki…

Cennete Cebrail’le ulaşılır. Cebrail daima doğru söyler. O gerçekten de melekler aleminin kralıdır. Cennetin anahtarları onun cebindedir. Oraya vahiyle girilir. Ve insanın hakikati de, kutsal bir ruha giydirilmiş bir elbisedir. Ruhumuzun meleklerden farkı yoktur. Bunun aksini iddia edenler, kendi kutsal ruhlarını yitirmiş askıdaki elbiselerdir. Onlar peri masallarını kendileri inşa etmek zorundadırlar. Kendi elflerini bulmalı, kendi büyücüleriyle savaşmalı, azıcık azık ve çıplak ayaklarla, minicik bir hobbit olarak uzun yollar aşmalı, şerle tek başına savaşmalıdır.

Dünyanın Cebrail’e , vahyin üflediği ruha, ihtiyacı vardır. Cebrail insanın elini bırakmayacak tek dostudur. Ruhumuzun kutsanmasını, vahye, Ruhül Kudüs’e bırakabilirsek, ölüm meleğine bizi masal ülkemize götürecek bir yol arkadaşı nazarıyla bakabilir, neyin hayal neyin gerçek olduğunu kolayca anlayabiliriz. Zira Ruhül Kudüsün dostlarına Furkan verilir. O zaman masallara, hayallere, rüyalara gönlümüzce inanabiliriz.

  04.02.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut