Üç şahsiyet, üç muhatabiyet

İNSANIN FARKLI farklı şahsiyetleri, o farklılığa karşı değişik duruşları olabilir, birini diğerinden ayırmadıkça yanlış davranışlar sergilenebileceği gibi yanlış hükümler de verilebilinir… Yüksek makam sahibi biri, makamın gereği izzetli davranır, makam şahsiyetinden önde gelir; aynı adam evinde kendi şahsiyetini ortaya koyar, hane halkına karşı mütevazı olur, Hakkın ve adaletin tesisi için böyle davranmak durumundadır…

Yirmi Altıncı Mektubun İkinci Mebhasında kendi şahsiyeti için böylesi bir ayrım yapar Said Nursi: “ Bu biçare kardeşinizde üç şahsiyet var. Birbirinden çok uzak, hem de pek çok uzaktırlar.

Birincisi: Kur’an-ı Hâkimin hazine-i âlisinin dellalı cihetindeki muvakkat, sırf Kur’an’ a ait bir şahsiyetim var. O dellallığın iktiza ettiği pek yüksek bir ahlak var ki, o ahlak benim değil, ben sahip değilim.

İkinci şahsiyet: Ubudiyet vaktinde, dergâh-ı İlahiyeye müteveccih olduğum vakit, Cenab- ı Hakk’ın ihsaniyle bir şahsiyet veriliyor ki, o şahsiyet bazı asarı gösteriyor.

Üçüncüsü: Hakiki şahsiyetim, yani: Eski Said’in bozması bir şahsiyetim var ki; o da eski Said’den kalma bazı damarlardır.”

Bediüzzaman kendi şahsiyetini böyle üçe ayırdığı gibi kendine muhatap olmak isteyenleri de önce ikiye, sonra yine üçe ayırır; dünya için gelenlere kapısı kapalıdır, kendini mübarek görerek gelenlere de kapalıdır, Kur’an’ın dellalı cihetiyle gelenlere kapısı açıktır, o da üç şekilde olur; Dost, kardeş, talebe…

Dost yukarıda zikredilen üçüncü şahsiyetiyle, kardeş ikinci, talebe birinci şahsiyetiyle alakadardır… Her makamın bir bedeli, yapmakla yükümlü olduğu yükümlülükleri ve alacağı manevi ücretler vardır…

Risale-i Nur dairesine girenler ya dosttur, ya kardeş, ya da talebe ve Bediüzzaman’ın üç şahsiyetiyle muhataptırlar; tabiri caizse talebeler Said Nursi’yi Bediüzzaman olarak görür ve sever, kardeşler ise sadece Said Nursi olarak bilir…

Nur dairesinde - yaşayanlar için - kim talebe, kim kardeş, kim dost bilemeyiz, fakat kendimizi bilebilir, kalbimiz ve vicdanımızla tarttığımızda bazen talebeye yakın, bazen kardeşe, bazen de dosta yakın olduğumuzu idrak edebiliriz… Aynı şekilde muhatap olduklarımız da benzer salınımlar içerisindedir; talebe ile dost arasında gidip gelmektedir, nefis ve şeytanın hücumlarına maruz kaldıklarından böyle değişik durumda olmaları normaldir…

Yanlış olan, bir müddet dost durumuna düşmüş olan birinin yaptığını talebe makamıyla kıyaslamak ve hüküm vermek; ihlâsa halel verdiği gibi hakkaniyeti ve adaleti bozuyor, cemaat olma insicamını yıkıyor… Makamlar karışınca hükümler adil olmuyor, gıybet de eklenince uhuvvet gidiyor, kuvvet kalmıyor, kuru konuşmalar kalıyor geriye; o böyle dedi, şu şöyle yaptı basitliğine düşülüyor…

Üstad Bediüzzaman Said Nursi üç şahsiyetini ve kendine muhatap olmanın üç şeklini ortaya koyarken sadece tevazu göstermiyor, bize bir sistem sunuyor; siz de böyle olun, şahsi hayatınız itibariyle birbirinizle tam anlaşamıyor olabilirsiniz fakat dellalık ve hizmet makamında birbirinizi sevmek ve birbirinizde fani olmak durumundasınız…

İlgili yerler okunup, mesele değişik veçhelerden müzakere edilebilinir…

Birbirimize Bediüzzaman’ca muhatap olma duasıyla.

  26.01.2009

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut