Klasik bir senaryo

Zehra Sarı

BİR FİLMİN seyrinin ardından, dilimden dökülen bir cümleydi; "Klasik bir senaryo işte, bildik şeyler, hep aynı tarz". O an için böyle bir yorum yaptığımda, aldığım cevabın da bu yorumumu doğrulayacak şekilde olması beni memnun etmişti. "Haklısın galiba, evet düşününce tanıdık geliyor bu sahneler".

Farklı olma, başkalarına benzememe, aykırı olma isteği, almış başını gidiyor zamanımızda. Adeta "normal" olmak istemiyor kimse. "İn"lerin, "out"ların olduğu bir dünyada "normal" olmak, "out" olmak için yeterli bir sebep oluveriyor zira.

Çatışmaların çokça yaşandığı filmler izlemek istiyoruz mesela; ya da ani sıçramaların olduğu; o filmden çıktığımızda "ne farklıydı değil mi, ne güzel düşünmüş senarist" diyebileceğimiz...

Her olayda güzel, bizi mutlu edecek farklılıklar yaşama ve görme arzumuz; bize günlük hayatta gördüğümüz herşeyi de "normal, alışılmış" görüp, onlara fazla ehemmiyet vermeden yanlarından geçip gitmemize sebep oluyordu. Ay'ın hilal halini alması bile normaldi bizim için; "yeni bir ay başlangıcı canım, ne var ki bunda insanı etkileyecek!" "Bahar geldi canım, tabii ki çiçekler açacak" vs.. Normalleşen algılayışlar, normalleşen bakışlar ve önemsenmeyen "normal" kabul edilen acılar, duygular, sevgiler, mutluluklar... Farklı birşeyler yapma arzuları, insanların "Aman Allahım" tepkileri vermesine sebep olacak şeyler peşinde koşma çabaları..

Kimse "normal" olmak istemiyor, "sıradan bir insan" olup, "sıradan bir hayat yaşamak" kimsenin "in"i konumunda değil şu zamanlarda. Herkes çevresinin kabul gördüğü şeylere o kadar odaklanmış durumda ki; kimse kendisine verilenlerden mutlu olamıyor. "Normal" olmak istemiyor çünkü; herkesin hayranlıkla anlatacağı, hayranlıkla kendisinden bahsedeceği şeylere sahip olmak istiyor... Ve şükür o ortamdan alınıyor.

Gelinlik diktirmeye giden "normal bir genç kıza" soruyor terzi bayan; "Nasıl bir gelinlik hayal ediyorsunuz?" diye. Genç kız "Normal bir gelinlik işte, fazla abartılı olmayan..." falan diyecekken, sözü kesiliyor genç kızın. "O gün, tüm gözleri sizin üzerinize çekecek, ortamdaki herkesten sizi daha güzel gösterecek, diğer tüm gelinlerden ‘farklı7 olacağınız bir gelinlik... Evet bunu beraber başarabiliriz" deniyor.

Seyredilen her filmde, okunan hemen hemen çoğu yazıda, gidilen mekanlarda içten içe herkesin içine yerleştirilmeye çalışılan; kişinin peşini bırakmayan bir emir sanki bu: "farklı ol, çevren ancak senden, bu şekilde bahsedebilir ve sen ancak bu şekilde mutlu hissedebilirsin".

Tüm bunlara, gerçekten insanın, tüm gücüyle "Hayır" diye bağırası geliyor. Yaratılış itibariyle her insan zaten tek, özel ve herkes zaten bir diğerinden farklı, ama aynı dünyada, aynı duygulara sahip olan; ölümlere üzülen, kavuşmalarda mutlu olan "normal insanlar" olarak bizler aynıyız demek istiyor. Hepimiz aczimizle, fakrımızla, imtihanlarda düşmelerimizle, kalkmalarımızla, sendelemelerimizle birbirimize benziyoruz. "Klasik sahneler" yaşamamızdan daha da önemli olan; bu "klasik" sahnelerde Yaratıcımızın bizden beklediği, O'nu mutlu edecek, fıtratımıza uygun, tamamen "bize özel, klasik olmayan" tavır sergileyebilmek. Çünkü, düşününce farkediyoruz ki; hepimiz aslında hayatta daha çok "normal insanları" seviyoruz. Tamam, "farklı" insanlar dikkatimizi çekiyor ama, üzüntümüzü açıp paylaşmak ve rahatlamak istediğimiz bir arkadaşımızı aradığımızda çoğunlukla o kişi "farklı" olan arkadaşımız değil de "normal" olan, derdimizi anlayıp bize hayatın içinden olan, "normal" cevaplar verebilecek olan arkadaşımız oluyor. Ya da gittiğimiz yerlerde dikkatimizi en çok kendini belli etmeye çalışan; konuşmasıyla, kıyafetiyle, hal ve tarzıyla "farklı" olan birileri çekse de; gözümüz ve gönlümüz orada; kendi içine dalmış, kendisiyle olan sorunlarını halletmeye çabalayan, herkese güleryüzlü davranmaya çalışıp, yüzüne baktığınızda "teslim olmanın huzurunu" hissettiğiniz kişiye kayıveriyor ve onun gibi teslimiyetin huzurunu hissetmenin ve teslim olmuş bir ruha sahip olup ruhunuzun sakatlanmaması duasını yapıyorsunuz.

Gerçek olan, asıl olan, "normal" olan, bizden olan şeyler; yaşanabilir, hissedilebilir, anlaşılabilir. "Farklı" olmanın yakınlarına uğramaya çalışan önce "normal"i unutmalı ki, bunu başarabilsin. Ama acı olan şu ki, "normal"i unutmak; "aslını" unutmak ve "kendin" olmaktan vazgeçmektir. Ki insan, en çok kendine bunu yaparak acı verebilir. Ne kötüdür insanın "kendi gerçekliğine" sırt çevirmesi. Ne kötüdür insanın "kendine" dönememesi.

İdeal yaşam dedikleri aşırı uçlardaki salınımlara gözünü dikmeden, "yaratıldığın normallikte" kalabilmek olsa gerek. Çünkü hakim söyleme rağmen biz biliyoruz ki; "normal" olan iyidir, "normal" olan bize yakındır ve "normal" olan güzeldir.

  19.01.2009

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut