Kırmızı ve siyah

Mona İslam

BİTMEK BİLMEZ bir mutluluk piyesindeyim. Oyun kimbilir kaç perde. Başroldeyim. Rolümü inanarak oynamalıyım. Hüzün hiç uğramamalı yüzüme, renklere boyamalıyım sahneyi, Allah’ın boyasıyla. Sarı, mavi, yeşil, turuncu, beyaz, pembe cıvıl cıvıl olmalı renkler, göz almalı, izleyici memnun ayrılmalı, yönetmen de memnun olmalı oyundan.

Şarkılar söylemeli, danslar etmeli, şatafatlı aşk dizeleri söylemeliyim. Yaptığım fedakarlık değil, olsa olsa vefa. Herkesin hakkını tastamam vermek. Yönetmenin, bilet alan seyircilerin, saatlerce prova yapan oyuncuların, emekleri boşa gitmemeli. Elimde boya fırçam, boydan boya arşınlıyorum sahneyi. Dekor benim işim. Endişeye mahal yok, kimse gerçek beni göremez. İşimi iyi yapıyorum. Her yer göz kamaştırıcı ve rengarenk. Yüreğimse sadece kırmızı ve siyah.

Rolüm ayağımda bir pranga. İnsanlık prangası. Özgürlük, kulağa hoş gelse de başıboş hayvanlara göre. Bazen insanın kelepçeleri kalbindedir. Emek kelepçeyi takar, vefa kilitler, vicdan anahtarı denize atar. Seni kendi renklerine göre değil, fırçandaki renklere göre değerlendirir halk. Onları hayal kırıklığına uğratamazsın, yeşil boyuyorsan yeşil kadar huzur verici, mavi boyuyorsan mavi kadar engin olacaksın, yanaklarından portakal rengi ışıklarla saçılacak sevgi, utanman beklenen her yerde pespembe oluvereceksin. İnsanların gözlerindeki pırıltıyı aşkın kırmızı ve ihanetin siyah yüzüyle söndürmeyeceksin. Kimse bilmeyecek huzursuz, kaygılı, öfke ve aşk dolu tabiatını. Asla kendin olma gafletine düşmeyeceksin. Asla doğruyu söylemeyeceksin. Kendini faş ettiğin an oyundan düşersin.

İyilik ve ihsanla bağlandın mı bir kere artık asla kımıldayamazsın, tüm kıpırtıların tebessüm, tüm mırıltıların teşekkür olmalı. Onun için sevinecek, onun için mutlu olacaksın, tebessümü hak edene tebessümü vereceksin, derdin olsa da onun derdini önceleyeceksin. Git denilene dek asla kalkıp gitmeyeceksin. Gözlerine sevgiyle bakan gözler varken, göz kırpmaya bile cüret etmeyeceksin. Ne kadar vefalı, ne kadar hakikatli diyecekler. Sen bileceksin, sen kırmızı kadar serseri, siyah kadar vefasızsın. Ne kırmızıyı açık edeceksin, ne siyahı. Kırmızı seni yardan, siyah seni serden edecek. Onları yaşamın sonuna kadar kutsal bir emanet gibi gizleyeceksin. İsa’nın kanı gibi bileceksin…

Ağlayacaksan, gözyaşlarını gecenin koynuna saklayacaksın. Gün ışımadan makyajını yapacaksın. Hiç bilmeyecekler sahnede olmaktan bıktığını, inmek için dualar ettiğini. Rolünü canla başla oynayacaksın. Başkaları gibi sen de inanacaksın kendine, başarabileceğine. Aklından bir an bile çıkarmayacaksın ki, başrol oyuncusu istifa edemez. Elindeki fırçayı ve gökkuşağının gülümseten renklerini bırakıp gidemez. Tüm kumpanya ona bağlıdır. Turne illa ki tamamlanacaktır. Herkesin ekmek parası da, mutluluğu da buna bağlıdır. Kendinden geçeceksin, rolünden asla vazgeçmeyeceksin. Şimdi kederle kardeş olsan da bir gün mutlu olacağım diyeceksin.

Ölüm nerededir acaba? Belki burada kapının ardında bekler bir kurtarıcı gibi, belki de çok uzaklarda güneşin battığı gözededir. Özlediğinizi bilir mi onu? Sesinizi duyar, çağrınıza cevap verir, adınızı öne alıp sizi izlemeye protokole gelip yerleşir mi dersiniz? Hayallerinizdeki gibi beyaz mıdır ölümün rengi, kar gibi, yahut toprak gibi kucaklar mı çepeçevre, aralarda içtiğiniz bir fincan kahve gibi midir yoksa sıcak, koyu, buruk, biraz acı biraz tatlı. O gelince söndürecek midir aşkın kırmızısını, siyah onun koynunda ihanet değil huzur olacak mıdır? Alkışlayacak mıdır sizi o da herkes gibi ruhunuzun renklerini gördüğü halde…

Olur ya talih yüzünüze güler, atıverir sizi atının terkisine bay ölüm de, unutuluverirsiniz onun sayesinde. Sorumluluklarınızı hatırlatan da kalmaz, arkanızdan yas tutan da. Ölüm ülkesinde kırmızı ve siyah suçlu değildir. Orada ancak eylemlerinizle kınanırsınız, kalbinizin rengiyle değil. Geriye dönüp bakmazsınız, zira her şeyi yoluna sokacaktır usta yönetmen. Oyun devam etmelidir. Yerinize bir başka oyuncu bulunur, yeriniz doldurulur. Kimse yokluğunuzda yoksun kalmaz, artık kimse dert etmenizi gerektiren bir konumda değildir. Yeniden müzik çalınır, sahne yeniden açılır, dekor yeni başrol oyuncusu tarafından yenilenir. Kahkahaları işitirsiniz. Herkesin keyfi yerindedir. Yolunuz açıktır, kimse iyi yolculuklar demese de. Özgür kalırsınız, ölüm meleği sayesinde.

Vazifeniz: Size edilen ihsanlara karşı vefa göstermek. Size biçilen rolü oynamak. Sevgilere mukabele etmek. Etrafta kırmızı ve siyah bir kalple dolaşmak, cehennemi yüreğinizde her yere beraber götürmek, yanmak ama yakmamak. Hissetmek, ama söylememek. Özlemek ve yok saymak. Nefret etmek, ama ihanet etmemek. Yorulmak ve ayakta durmak. Var olanla mutmain olmak. İçinizde sağnak yağmur gibi ağlamak ama dışınızda kuş cıvıltıları gibi gülmek.

Arzunuz ise unutulmak, ağır sorumluluklardan azat olmak, vazifeden kolay bir kaçış, tek gidiş bir tren bileti, şok edici bir istifadır. Ve yalnızca siz bilirsiniz ki, kalbiniz kırmızı ve siyahtır. İhanet nefsinizle beraber sakız gibi yapışmışsa üstünüze, aşk şeytanınız olup ateşi ile sarıp sarmalamışsa sizi iyice, istediğiniz kadar iyi rol çıkartın siz iflah olmazın birisiniz demektir.

Şükür ki, kırmızıyı da siyahı da ölüm temizler…

Şükür ki bir gün özgür kalacaksınız.

Şükür ki bir gün oyun bitecek…


Not: KIRMIZI VE SİYAH ismi Stendhal’ın Kırmızı ve Siyah adlı romanından alıntıdır. Romanda ordunun kıyafetini kırmızı, rahipleri ise siyah simgeler, ben imgeleri bundan bağımsız kullandım. Anlam ve çağrışımlar bana aittir…

  26.12.2008

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut