HASRETİN İLACI sevgiliyle sohbettir. Sohbet gönülle yapılır. Kelimeler bir gırtlaktan çıkar, bir dil ve iki dudaktan üflenir ve muhatabın sadrına değer. Sadr muhabbetle dolmuşsa kapıları açar sihirli kelimelere, kelimeler yağmur damlaları olur, pıt pıt damlar insanın yüreğine. Manalar dalga dalga yayılır göle düşen taş misali etrafa. İç içe, halka halka, derin ve gizli. Hakiki sohbet öyledir ki gayra kapalıdır. Onu sadece siz duyarsınız, siz anlarsınız, siz hissedersiniz. Kelimeler yalnız sizin içindir. Uluorta da söylenseler, umuma açık da neşredilseler, asla umuma ait değillerdir. Onlar bir dilin ihtiva ettiği, bir kamusun içerdiği manaların dışında, sizin için yeniden yaratılırlar. Mana kuştur, kelimler çamur. Muhabbetse çamuru kuş yapan sırrı nebevi…
İyi söz kökü yerde sabit dalları göklerde intişar etmiş, her mevsim meyvesini veren bir ağaca benzer. Meyve, mevsim mevsim ihtiyaca göre, toplayan kişinin duasına göre, kabiliyetlerin inkişafına göre değişir. Bazen bir dalda biden fazla cins meyve bulur, Yunus gibi erik dalından üzüm bile yersiniz. Bazen sözün kovuğuna girer, sığınak bulur saklanırsınız. Bazen dallarına çıkar ötelere bakar, öbür alemlere göz gezdirirsiniz. Söz Adem’in hediyesidir. Söz Musa’nın muştusudur. Söz İsa’nın nefesidir. Söz Muhammed-i Arabi’nin (sav) şefaatidir.
Kelimlerin kerameti vardır. Anlamını bilmediğiniz kelimler bile, kaynağı Cibril ilhamatı ise, kalbinizde bir şeyleri titreştirir. Sevgiyle söylenmiş sözler de böyledir. Kişi kalbinden çıkarttıysa kelimeleri, sonsuza kadar kullanabilirsiniz onları. Asla tükenmezler. En umutsuz anlarınızda yanınıza gelir aşkın kelimeleri. Sizi düştüğünüz yerden şefkatli bir sevgili gibi kaldırırlar. İnsanın kelimelerle aşkı ebede kadar devam eder. Cennet sadece güzel kelimelerin seslendirildiği, boş sözlerin bir fısıltıyla dahi işitilmediği bir yerdir. Burada cennetin kelimelerini arıyorsanız, kalbinizin kelimelerine bakmalısınız.
“Hasret rüzgar gibidir. Küçük ateşleri söndürür, büyükleri daha da büyütür.” Aşk için hasret testi gibisi yoktur, yalancı aşıkları dökülür bu testte, sahiciler ise cilalanıp parlatılır ışıl ışıl. Yüreğinizde ayrılıkların söndüremediği kadar kuvvetli bir ateş varsa Yakub’un kader ortağısınızdır. Muhabbetle yanan gönül, hasret rüzgarı ile körüklendi mi, ona necat ancak kelimelerdir. Kutsal kelimeler sevdalının yanan boğazından sel olup akarsa, yandıkça söyler, söyledikçe ışırsa ancak felah bulur. Dostla söyleşmek imdada yetişir böyle anlarda, dost Allah olunca gayra ne hacet. Onun kelimeleri ne tatlı, ne hoş. “Ey Dost! Sen söylesen ben dinlesem, hep söylesen hep dinlesem, ben kanmasam sana, ben kalmasam. Hep sen söylesen, ben olmasam, ben sen olsam, ağzımdan dökülen sen olsan. Ağzıma kelimelerini koysan, sadrıma düşen ateşi tutuştursan, ben ateş olsam, bir rüzgarla savrulsam, bırakıp kendimi teslim olsam, sana kavuşsam” der kalbiniz mihraba bakan, ayakları şişmiş ama Rabbi ile söyleşmekten doymamış Meryem gibi. Tüm hasretler O’na vuslat içindir. Tüm yalnızlıklar O’nunla başbaşa kalmak için yaratılmış bahanelerdir.
Kur’an’ın kelimelerinde aşk vardır. Tutuşursunuz onu okurken. Allah’ın ateşi kor olurken yüreklerde, gayrı tüm ateşler kutsal yağmurlarla süpürülür gider. Tufan gelir tüm dünyayı alır götürür. Siz bir cevizin içinde tıngır mıngır yol alırsınız Rabbin dergahına. Duyulan sadece Mevla’nın sesidir. Kah fırtınanın celalinde, kah ay ışığının büyülü cemalinde duyarsınız yüce ve aşkın kelimeleri. Bazen okyanusun uçsuz bucaksız derinliğinin korkusunda sığınırsınız dizinin dibine, bazen gün ışığının iliklerinize işleyen sıcaklığında bulursunuz gönlünüzün Sahibini. Göz sadece O’nu görür, var olan sadece O’dur. “La meşhude illa hu” dersiniz. Karanlıklar aydın olur. Allah semavatın ve arzın nurudur.
Sonra vurursunuz savrularak bir dağın zirvesinde karaya. Ayağınızı bastığınız arz artık başka bir arza dönüşmüştür. Semaya uruc edenler için arz asla aynı kalmaz. Zira var olan her şey sizin bakışınızla biçim değiştirir. Onların sizin gözlerinizden hariç bir manaları yoktur. Mana sizin gözlerinizle anlamlıdır. Yolladığınız güvercinler asla geri dönmeyecekler bilirsiniz. Sizin vaktiniz gelmiştir. Arzı ve arzlıları yeniden inşa duasına başlarsınız. Nasıl sizi gayrın tasallutundan kurtaran gemiyi vahiyle inşa ettiyseniz, aynen öyle inşa edersiniz yeni dünyayı. Artık gönlünüzün tufanı dinmiştir. Eşyanın sadece ismini bilmezsiniz Adem babanız gibi, artık her şeyin nereye koyulması gerektiğini de öğretmiştir Rabb size ikinci babanız Nuh’a öğrettiği gibi.
Hikmet ile dokunursunuz eşyaya. Muhabbetle bakarsınız arzlılara. Artık arzlı olmak medarı iftiharınızdır. Artık semadan dönmüş, vazifeye soyunmuşsunuzdur. Vazifeniz Allah için sevmektir. Allah’ın ayetlerini gönüllere değdirmek, ulaşabildiğiniz herkesin kendi gemisini yapmasına yardım etmektir. Kelimeler sizinledir. Hikmet sizinledir. Vahiy sadrınıza bir ağaç gibi kök salmıştır artık. Arzın tüm meyvelerini bulursunuz tek bir ağaçta. Ve dahasını, arzdan olmayan sofraları. Avuçlarınızdakileri paylaştıkça çoğalır meyveler. Allah’ın kelimelerinden daha tatlı bir meyve, ne dünyada ne cennette yoktur. Artık ancak onlar sizi doyurur.
Hz.Ömer (ra)’dan rivayetle Rasulullah (sav) buyurur ki: “Allah’ın kullarından bir takım insanlar vardır ki ne peygamberdirler ve ne de şehiddirler. Lakin Allah katındaki mevkilerinden dolayı, onlara, hem peygamberler, hem de şehitler gıpta edeceklerdir. Onlar, akraba olmadıkları ve maddi yönden hiçbir çıkarları da bulunmadığı halde birbirlerini yalnız Allah için sevenlerdir. Vallahi onların yüzleri nurdur, şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmayacak, üzüldükleri zaman onlar üzülmeyeceklerdir.” Efendimiz (sav) sonra şu ayeti okudu: “Haberiniz olsun, Allah’ın dostları var ya, onlar için ne korku vardır ve ne de mahzun olacaklardır.”
Allah’ın kelimeleri her yerdedir. Onları duymak için bir çift kulak yetmez, can kulağı ile dinlemek gerekir. Allah’ın yazıları yalnız kağıdın üzerine nakş edilmiş olanlar değildir. Onları görmek için Mevlevi semaında denildiği gibi “Gözlerinizi açın!” ikazını yapmalısınız nefsinize. Ve hatırlayın ki, “Gören kafalardaki gözler değildir, kalplerdeki gözlerdir.” Kalbi olmayan hem sağırdır, hem kör. Allah gözlerimizi ve kulaklarımızı kelimelerine açsın.