Kalbi olan kalpten ölür

Mona İslam

“Hayatı öğrenmenin iki yolu vardır. Uzun olanı kitaplardan, kısa olanı aşktan geçer.”


HAYAT İNSANI HALDEN hale çevirir, bir gününüz bir diğer gününüzle asla bir olmaz. Ancak kimi zaman insan bu hakikatten gaflet eder de, tesbih taneleri gibi birbirinin eşi benzeri günler yaşıyorum sanır. Yoksa gökte ay nasıl her gün değişirse, insan da her gün hayatının başka bir sayfasını okur. Her günün dersi ayrı, ibreti ayrı, nimeti ayrı, külfeti ayrıdır. Allah günleri çevirir.

Aşk çok keskin bir tat bırakır insanın ağzında. Su içseniz, ekmek yeseniz, konuşsanız, sussanız geçmeyen bir acı tattır aşkın tadı. Ancak bu acı iştahı arttırır olsa gerek ki, insan yedikçe doymadığı lezzetler gibi aşktan lezzet alır. Aşk canınızdan bezdirir, aşk canınızı alır, yine de onu seversiniz, çünkü sizi Yüce maksudunuza ulaştırır. Aşk keskin acıyı, bayıltan bir tatlıyla karıştırmış bir sihirli macun, ızdırap verdikçe yetkinleştiren bir nimettir.

Bazen aşk bahçelerinde seyran eder insan, meyvelerine dokunur, koparır ve yer, bazen meyveleri sadece seyreder. Zira başkasının bahçesindedir onlar, izinsiz yenemezler. İzinsiz meyve koparmanın acısını ta içimizde, ceddimizde, genlerimizde biliriz. Atamız Adem’i bize verdiği bu ders için rahmetle yad ederiz. Hasretle iç çekerek seyrederiz hayatın memnu meyvelerini, tükenen güzelliklerini, batan güneşlerini. Dünya memnu meyvenin ta kendisidir. Hem verilmiş hem alınmıştır. Her önümüzdedir, hem yasaklanmıştır. O sadece gerçek Sevgiliyi anlatmak için kurulmuş bir film platosudur. Filmi perdeden izler ama perdeye dokunmazsınız. Mecazi aşklar da böyledir. Kavuşursanız son bulur, ayrı kalırsanız ebedi olurlar.

Bazen bir zindan olur aşk insanın bağrında, sizi yukarıda bir delikten içeri bırakır, karanlık bir dehlizde tutar, güneşi sizden kıskanır, en hayat dolu olduğunuz evrede sizi iç dünyanıza diri diri gömer. Taş kırdırır, duvar ördürür, iş yaptırır, Aynı yerde tekrar tekrar volta attırır. Bu tutukluluk hali sevdiğiniz sizi azad edinceye dek sürer. Azatname daima maşukun belinde durur. Maşuk uzaklardadır. Maşuk her gün bir iş başındadır. Maşuk sizi kalbinden bir kementle bağlamıştır, nereye giderse hayalinizi de beraber sürükler. Ta ki siz o, o siz olun da ipin çekilişindeki sızı bitiversin ister. Kölelik o vakit gönüllü olur, köle o zaman kul olur. Aşk insanı abd kılar. Tüm meyillerinize sevgilinin arzusunu takar. Tüm yönelişlerinizi O yönlendirir. Atarsanız O atar, bakarsanız Onun basiretidir size eşyanın hakikatini gösteren. İşittiğiniz her ses ona söylenmiş kasidelerdir. Bildiğiniz her şey onun öğrettikleridir. Yüzünüzdeki her çizgi onun çiziktirdikleridir. Ağzınızdan dökülen her isim Onun ismidir.

Ayrılık ölümden daha acıdır. Sevgilinizden bedenen ayrı, mekanen ayrı, zihnen ayrı olursunuz. Ayrılık tevhid etmek isteyen kalbe çok ağır gelir. Hiçbir şey size onun rızası hakkında bir delil getirmez. Hiçbir şey onun hoşnutluğundan haber vermez. Kalbiniz umutla doludur. Ancak kalbinizi ısıtacak bir ses yoktur. Zan üzere beklersiniz, kapıda diz çökersiniz. Zan ki asla bilginin yerini tutmaz. Siz sevildiğinizi emniyetle bilmek istersiniz. Bu senet size verilmez. Reddedilseniz de gidecek başka yer olmadığının derin sarsıntısı ile secde edersiniz. Beden kafesiniz, gözler körlüğünüz, akıl pranganız olur. Görmek istediğinizi göstermedikten sonra gözü neyleyesiniz? Ayaklarınızla yerde, kalbinizle gökte olmaktır aşk. Kanatlarınız olmadığı için çekilen bir “ah”tır. Amansız bir bekleyiştir.

Her vesile Ona yol bulur. Her cümle Ona işaret eder. Her nesne Onu gösterir. Her bahane Ona yöneltir. Göz başkasını görmez, kalp başkasına yönelmez. Zira Ondan başka bakılmaya değer bir şey bulamazsınız. Yıldızlar Onun gözleridir. Çiçekler Onun kokusu. Huzur Onun göğsüne yaslanmaktan ibarettir. Zikir Onu aklından bir an dahi çıkaramamaktır. Her anın mektubu Ondan bir şey söyler. Her haliniz Onu anlatır. O sizinle konuşmazsa, helak olursunuz. Peçe kalkmaz Cemal görünmezse kahrolursunuz. Bazen O güzel cemalinden bir cilve gönderir de sizi sarhoş eder. Umudunuzu tazeler. Tebessümü ile sizi helaketten naim cennetlerine çıkarır. Cennet Sevgilinin yüzünüze bakmasıdır. O bir bakışı ile sizi sonsuzlaştırır. O bir bakışı ile seve seve yok olduğunuz Zat’tır. Aşıkın yokluğu sonsuzluğunun mukaddimesidir.

“Ayrılığı bulsaydık ona kendi acısını tattırırdık” der ya İbn Arabi. Hakikaten bu zehir can alır, sevgili canınızı ister sizden, can bedeli olarak size muhabbetini bahşeder. Hayatınızdan hiçbir şeyi Ondan esirgeyemezsiniz. Onu küstüremezsiniz. Ayrı kalmakla insan kemal bulur. Ayrılıkla müştak olduğunun hakikatine vakıf olur. Vuslat, ayrılıkla mana bulur. İnsan kavuşabilsin diye şu ruhu sıkıştıran arza terk edilmiştir. Kavuşmak da ancak terk ile mümkündür. Hayat insana tam kavuşacağım derken engel çıkaran, önüne taş koyan bir muammadır. Duvarın önünde kalakalırsınız, her imkansızlık aslında Ona sevginizi ispat için bir imkandır. O tam bir acz içinde olanlara gülümser. Onu kucaklayamayacağınızı idrak ettiğiniz ve gözyaşlarınızı tükettiğiniz an kucaklandığınız andır.

“Yusuf’um gelse Kenan bulunmaz” diyen şair ne güzel söylemiş. Yusuf’a kavuşmak Kenan diyarında değildir. Yusuf cennet misal Mısır’a gittikten sonra bir daha Kenan’a dönmez. Yusuf Kenan çöllerine yakışmaz. İnsan dünya çölünde vuslatı bulamaz. Yusuf’a kavuşmak Mısır’a gitmekle olur. Sevgiliye kavuşmak için dergahına gidilir. Aşık sevgilisini ayağına çağırmaya, kendi dar dünyasına hapsetmeye, zindanına sokmaya ar eder. Sevgili edepsizin yüzüne bakmaz. Zira edepsiz adamdan aşık olmaz. Züleyha’ların biricik engeli edepsizlikleridir. Yusuf’a “Gel” denilmez. Yusuf’un ayağına gidilir. Zira o cemalin azam tecellisidir. Yakup’ların biricik sığınağı ise sabırları ve edepleridir. Yusuf’a kavuşmak ancak Yakub gibi gözleri kapanana dek ağlasa da umudu korumakladır. Cemalin Celalle birlikte tecelli ettiğini bilmekle, gözyaşlarını çorak toprağına salmakla çöl katlanılır bir yer olur.

Sevgilinin hakikatine varanlar onun toprak koktuğunu bilirler. Faniliğini, gidişini, ayrılışını, gurubunu daha yanlarında iken hisseder hüzünlenirler. Toprak candır. Toprak nefsin ve cesedin kuruduğu mekandır. Toprak gerçek hayata açılan bir menfezdir. Toprak isimlerin fışkırdığı mekandır. Toprak aşıkların her yerlerine bulamadan geçemeyecekleri biricik gerçektir. Ebu Turab(toprak babası) Ali’nin sıfatıdır. Nasıl ki cemal-i Mustafa’ya Ali kapısından vasıl olunur, cemal-i ilahiye de toprak kapısından dahil olunur. Toprak Esma-ül hüsnanın giriş kapısıdır. Bunun için toprak da, topraktan olan da, toprakta olan da güzeldir. Bu yüzden ölenlere “ölmüş” demeyiz, “alem-i cemale gitmiş” deriz. Toprak insanın fazlaca ayrı kalmaya dayanamadığı başlangıç noktasıdır. Aşkını gömenlerin gelip gelip konuştukları yarleridir toprak. Abidlerin alınlarındaki secde izidir toprak. Efendimizin(sav) bizi tanıması alametidir yüzümüzdeki toprak. Aşkın ateşi toprağa gömülmeden nura dönmez. Hiç kimse toprakla barışmadan sevgilisine kavuşamaz.

Kalbi olan kalpten ölür. Kalbi olanlar ölmeden ölürler zaten. Ayrılıktır kalbin sızısı. Her tecellide bir daha dirilir, her gurubda bir daha ölür aşık. Şehid gibi doymaz yari için yeniden yeniye ölmeye. Sahib-ül kalb sevgilisini kalbine gömer, başında bir ömür mezar taşı olup bekler. Alnında yazılı olan sevgilisinin adıdır. Onun kendine mahsus bir adı yoktur artık. Leyla peşinde ömür tüketenlerin adına Mecnun derler. Kimse Kays’ı hatırlamaz. Kays verilirse ancak Leyla alınabilir. Kalp topraktandır, akıl sudan, nefis ateşten. Kalbine aşkının ateşini tastamam gömebilenler “Aşıklar ölmez” sırrına vakıf olurlar. Aşk çekirdek dahi olsa sahibini kurtarır. Rabbi onu rahmetle sular, mağfiretle yıkar, cemali ile süsler, sevgisi ile kucaklar, büyütür. Kökü derinlerde, dalları semada intişar eden bir ağaç yapar. Sevgili kalpte kök salınca uzak-yakın bilinmez olur. Ben kalmaz O olur. Nefis çürür, cennet yeşerir. Cennetim beyaz çiçekleri güneşe dönük bir badem ağacıdır. Arzum sevgilinin vechine bakmaktır. Aşık için yüzünü nereye çevirse Sevgilinin vechi oradadır. Gerçekten değerli olan her şey acı ile pişerek elde edilir. Nur nardan, cemal celalden daha ziyade yakar. Ölümle tezkiye edilmiş bir aşk gözleri kör eden bir nurdur. Sadece insan bile bile pervane gibi yanmaya ve aşka talip olur. Aşıklara selam olsun…


Not 1: “Limen kane lehu kalb…” (KALBİ OLANLAR…) Kaf 37. ayetinin tefekküründen kalbe düşenler.

Not 2: “Kalbi olan kalpten ölür” sözünü ilk kez babamın vefatında onu anlatmak için söylemiştim.

  28.10.2008

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut