Hikâyeler yazın!

DERYA GÜNEY

YALNIZ OLDUĞUNUZ sessiz bir mekânda etrafı dikkatlice inceleyin. Mutfak masanızın hemen yanında oturuyorken, oturma odanızdayken ya da evinizin bulunmaktan hoşlandığınız herhangi bir köşesindeyken bu sessiz gözleminizi yapabilirsiniz. Gözlerinizi çevirdiğiniz her nesnenin sizde oluşturduğu duygu ve düşünceleri, bir öykü yazarı gibi, zihninizde biraraya getirin. Mesela, salonunuzdaki asil duruşlu, hafif yıpranmış koltuğun size söyledikleri, çağrıştırdıkları olsun hikayelerinizden biri. Bordo-yeşil, yarı açmış goncaların cümbüşüne dalın koltuğun üzerindeki yastığın yakınlığıyla. Ya da mutfak tezgahı üzerinde, tüm zerafeti ile duran, ince uzun, sırma kapaklı, yarıya inmiş zeytinyağı şişesine bir bakın. Yeşil-sarı zeytinyağının doğallığının, şişenin zerafetiyle buluşmasını seyredin. Vazodaki beyaz karanfillerin neden her baktığınızda içinizi açtığını düşünün. Yeşil zarif dalların ucundaki bu beyaz topların, vazonun dört bir yanına hafifçe kendini bırakışı mı, yoksa beyazın temiz ve masum yüzü mü veya cam vazonun bu yeşil-beyaz zarafeti hiçbir şey esirgemeksizin cömertçe yansıtışı mı? Nedir, varlığı ile sizi mutlu kılışının sebebi?

Gece, uyuyan çocuklarınızın üzerlerini örtmek için yanlarına gittiğinizde dikkatlice bakın yüzlerine... Çok uzun bir zamana ihtiyaç yok. Uzun kirpiklerin altında, yarı aralanmış pembe dudakların, nezlenin yorgunu küçük başın ve yastığın üzerine iki yana doğru açılmış ellerin masumiyetinin yüreğinizi sızlatması an meselesi. Ya da öbür yatakta, boylu boyunca uzanan, yakında ayakları yatağın dışına çıkacak diye düşündüğünüz, çocuk kalmak için çırpınan ama her geçen gün büyüyen bir diğerinin uykuda bulduğu sükunetin seyri, yavrunuzun çıktığı yolculukta sağ salim ilerlemesi için duyduğunuz endişeleri içinize doldurmaz mı?

Herşey onları seyretmekle başlar. Baktığımız şeyleri görmek için bir anlık niyet, mutfağımızdaki zeytinyağı şişesinin, odamızdaki koltuğun bile yazılacak hikayeleri olduğunu farkettirir bize. Bize mahsus, bizim geçmişimizden gelen kelimelerin kurduğu cümlelerle tasvir ederiz her nesneyi.

Her hikayede, kahraman ne kadar anlatılırsa anlatılsın, bir “son” yazılır. Öyleyse küçük hikayeciklerinize bakın tek tek. Hepsine olası sonlar yazın. Vazodaki çiçeğe, belki de yıllardır üzerinde oturduğunuz asil duruşlu koltuğa ait hikayelerinizin sonlarına bir bakın. Ya odada uyuyan çocuklarınızın yüzleri size nasıl bir son çağrıştırıyor?

Kimi oval, kimi yuvarlak yüzlerin, toprağın bağrında duruşları gelmiyor mu gözlerinizin önüne? Ve en çok sevdiklerinizin “son”larının hayali sızlatmıyor mu içinizi? Zaman zaman yazdığınız kendi sonunuzdan bile çok. O zaman bir daha bakın o yüzlere. Korkmayın! Bakın! Bir an yüreğiniz kaldırmayacak gibi olsa da bakın! Çünkü ardından yüreğinize dolan rahmetin tecellisi ile kalbinizin yumuşadığını ve daha güzel hikayeler yazmak için yaşamanız gerektiğini farkedeceksiniz. Zarif zeytinyağı şişesinin durduğu mutfağın, asil ve yıpranmış koltuğun, solmaya mahkum karanfillerin süslediği mekanınızın fani duruşu, can parçalarınızın nazik tenlerinin her daim gözünüzün önünde toprağa yol alışı...

İşte bu sizin hikayeniz.

Fani olanı ebedi olana, numuneyi hakiki nimete dönüştürecek bir duası eksik sonunda, o kadar!

  20.10.2008

© 2021 karakalem.net, DERYA GÜNEY



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut