Melekler sorar

Derya Güney

MELEKLER SORAR: Rabbiniz ne indirdi?

Cevap verirler: Katıksız iyiliği!

İnsanoğlu imtihan ehli. Dünyaya gönderilişimiz, kimin daha iyi iş işlediğinin görülüp, iyilerle kötülerin ayrılması için. O nedenle, kisveden kisveye girmiş bir imtihanlar yumağının dokuduğu tezgâhı seyredip duruyoruz âdeta. Her defasında, rengi ve deseni ile bir başka dokunmuş bu kumaşa dair bir fikir beyân ediyor ve kumaşı kesip biçerek kendi anlayışımıza uygun bir libas dikiyoruz. Terzinin elindeki parçayı değerlendirişi misâli, tezgâhın o gün bize sunduğu kumaşla işe yarar bir eser ortaya koymaya çalışıyoruz. Ben bu kumaşı beğenmedim, bu renk ve deseni uygun bulmadım demek ve sunulan kumaş ile elimizden gelenin en iyisini yapmaktan vazgeçmek, bizim için seçip göndermiş Zâta karşı haddini bilmezlik.

Veya bakışımızdaki yamukluk yüzünden, elimize aldığımız makasla hayatımız üzerinde yamuk kesimler yapmak; yamukluğu farkettikçe, düzelteyim derken işe yarar bir mendil bile biçememek... Oysa en başta bakışımızı, duruşumuzu doğru tayin etmeliydik. Elimizdeki makasla hayatımıza attığımız kesikleri doğrultmanın yolu, tez zamanda doğru hiza almak olmalıydı.

Tanıdığımız öyle insanlar vardır ki, hayat tezgâhının gönderdiği kumaşı eleştirmek konusunda uzmanlaşmışlardır. Kimbilir, biz de onlardan biriyizdir belki de. İnsanların ve olayların kendi aleyhlerine çalıştıklarını düşünürler âdeta. “Bu iş yolunda gitseydi şaşardım zaten” diye söze başlayıp, olanla olamasını istedikleri arasındaki uçurumu anlatmakla geçirirler günlerini. Bütün gece uyusalar bile, kazara uyanmaya görsünler bir ara, “doğru düzgün uyuyamamaktan” yakınırlar bütün gün. Saatler boyu uyudukları gecenin şükrü yerine, bir anlık uyanışın zikri dillerindedir.

Çok meşhur örnekte olduğu üzere, yarım bardak suyum var demek yerine, bu bardağın yarısı boş diye yakınırlar. “Daimî bir şikâyet ve gizli bir ukalâlık hastalığı”na yakalanmış gibidirler. Bakışlarını yamultan, zihinlerini çarpıtan ve nimetin lezzetini ziyân eden bir hâl üzere, kıvranıp dururlar hastalık yüzünden. Hastalık, farkedilmezse öyle hızlı yayılır ki, hayatlarının her ânına sirâyet eder. Hatta yanında yakınında olanlara dahi bulaşır.

Her şeyden önce imanî bir problemdir bu durum. Hayatı yaratan ve yaşatan Zât’a karşı bir nankörlüktür. Rahmetini ithâm ediştir. Gizli bir kibir vardır içinde. O, ne hayatın sorduğu soruları beğenir, ne de aldığı cevapları. Şeytanın cennetten kovulduğu andaki bakışı ile bakar hayata. Ne Âdem’in yaratılması doğrudur, ne de “ona secde edin” emrine uymak.

Yıllar önce, ölüm ânının şiddeti üzerine anlatılanlar yüzünden içimin yandığı bir vakit, ölümü bir müjdeye dönüştüren aşağıdaki ayetlerle karşılaşmıştım. Cenneti, haşri, mü’minlerin mahzun olmayacağını anlatan onca ayete rağmen, ebedî âleme doğru yola çıktığı ilk anda, ölümün dehşetiyle kavrulan mü’minin halini düşünür, o ânı da cennet bahçesi kılacak bir ümit beklerdim. Nahl Suresi’nin bu ayetleri, işte tam o günlerde bu ümidi getirmişti bana. Bu günlerde ise, ölüm ânında kendisini karşılayan meleklerin “Rabbiniz ne indirdi?” sorusuna cevap veren mü’minleri düşünüyorum. Ve ölüm ânında, Rablerinden sadece iyilik gördüklerini söyleten hayatlarını.

Ama Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda, onlar ‘Katıksız iyiliği!’ diye cevap verirler. İyilikte devamlı olanlar bu dünyada iyilik bulacaklardır; böylelerinin öte dünyada tutacakları yurt çok daha hayırlı olacaktır. Ne güzel bir yurt, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yurdu! İçlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı ebedi mutluluk, esenlik bahçelerine girecekler ve orada gönüllerinin çektiği her şeyi bulabilecekler. Allah, kendisine sorumluluk bilinciyle bağlananları işte böyle ödüllendirecektir. Onlar ki, bir arınmışlık hali içindeyken melekler, ‘Size selam olsun, (hayattayken) yaptıklarınızdan ötürü girin cennete!’ diyerek canlarını alırlar.(Nahl Suresi, 30-31-32)

  13.10.2008

© 2021 karakalem.net, Derya Güney



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut