Sobalar parçalanmasın!

M. Tahir Uçkun*

RİSALE-İ NURLARIN sayfaları arasında dolaşan pek çok insan daha ilk anda fark eder ki, Risale-i Nurlar gerçekten büyük ve önemli şeylerden bahsetmektedir. Kainatın yaratılışının sebep ve hikmetlerinden, peygamberlerin gönderiliş sebeplerine, meleklerin varlığının ispatından, cennet ve cehennemin varlığına insan için pek çok önemli ve büyük konu Risale-i Nurlarda kendine has bir üslûpla işlenmiştir.

Ancak, bazen bu büyük olaylara ve önemli kavramlara nispeten çok önemsiz gibi görünen hadiseler de göze çarpar. Pek çoğumuzun günlük hayatında karşılaşabileceği türden olaylar da zikredilir. Bu durum Risale-i Nurların hayattan kopuk olmadığının da bir göstergesidir.

Kainatta tesadüfe tesadüf edilmediğine tam manasıyla inanmış ve hayatının her anını bu şuurla donatmış bir insan olarak Bediüzzaman Said Nursî, hayatındaki bazı ufak ve cüzî hadiseleri de eserlerine taşımıştır. Bu ufak ve cüzi hadiselerin altından çok büyük hikmetler çıkartmıştır. Risale-i Nurların Hakîm ismine mazhariyetinden olsa gerek bu hikmetlerde bir yanılma da olmamıştır.

Örneğin pek çoğumuzun, belki de üzerinde hiç durmayacağı bir hadise olarak, bir kuşun Bediüzzaman’ın bulunduğu odanın penceresine gelip orada oyalanması, müellif için bir müjdenin habercisi olmuştur. Risalenin bir başka yerinde (Emirdağ Lahikası) odaya hiçbir zahirî sebep yokken, her taraf kapalıyken giren ve aynı tuhaf biçimde odadan çıkan bir kuş pek çok şeyin habercisi ve müjdecisi olarak zikredilmiştir. Ve hakikaten bu müjde ve haberler doğru çıkmıştır.

Son zamanlarda okuduğum 14. Şua isimli eserinin içinde de Bediüzzaman Afyon hapsinde iken başından geçen küçük bir hadiseden bahsetmektedir. Bediüzzaman’ın tek başına kaldığı koğuşta bir sobası vardır. Ve soba bir gün büyük bir gürültüyle parçalanır. Pencere kenarına gelen bir kuştan hikmetler devşiren Risale-i Nur müellifi elbette bu olaya da hikmet nazarıyla bakacaktır. Ve bakar da…

Sobasının parçalanmasını, bir kuşun içeri girmesi gibi yorumlamaz Bediüzzaman. Çünkü ortada bir parçalanma vardır. Bu sefer soba bir tehlikenin habercisi olur. Risale-i Nurun nurunu söndürmek için uğraşanların planlarını haber vermektedir. 14. Şua’yı okumaya devam edince daha açık bir mektupla durum izah edilir:

“…Ben kaç gündür dehşetli bir sıkıntı ve meyusiyet hissettiğimden, ‘Düşmanlarımız bizi mağlûp edecek bir çare bulmuşlar’ diye çok telâş ederdim. Hem sobam, hem hayalî ayn-ı hakikat müşahedem doğru haber vermişler. Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi, bu hadisenin bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur'ân ve iman hizmetimize-hususan bu sırada-zarar vermek ihtimali kavîdir.”

Anlaşılmıştır ki, Bediüzzaman’ın sobası Risale-i Nur’un hapiste bulunan talebelerinin arasına düşürülen bir ihtilafı bir kırgınlığı haber vermektedir. Bu ihtilafın ne kadar zararlı olabileceğini Bediüzzaman açık açık ifade etmiştir. Ve çok şiddetli bir biçimde uyarısını yapar… O kadar ki nadir kullandığı “Vallahi” yeminini de kullanır.

İlginçtir, Bediüzzaman’ın sobası parçalanmıştır. Neden başka bir şey değil de ‘soba’ parçalanarak Bediüzzaman’a bir tehlikeyi haber vermiştir. Çünkü “soba” burada bir semboldür:

Soba farklı parçalardan meydana gelmiş bir bütündür. Tıpkı Risale-i Nur talebeleri gibi… Sobanın bütün parçaları aynı amaca hizmet ederler, ve herhangi bir parçanın bir diğerine üstünlüğü yoktur. Tıpkı uhuvvet bağıyla bağlanmış Nur şakirtleri gibi. Sobanın borusu olmakla, gövdesi olmak arasında bir fark yoktur. Çünkü gövdesiz bir soba bir işe yaramadığı gibi, borusuz bir soba da yanmaz. Tıpkı farklı fıtratlarda olan ve birbirine muhtaç olan Nur talebeleri gibi… Soba kendisi yanarken, dışarısını ısıtmakla vazifelidir. Tıpkı bu vakıada hapis musibetiyle yanarken, dışarıdaki gönülleri iman nuruyla ısıtmakla vazifeli olan Risale-i Nur talebelerinin durumu gibi!

Lakin soba parçalandığında, yani soba olmaktan çıktığında artık yanmasının bir anlamı kalmamıştır. Tıpkı Risale-i Nur talebelerinin arasına giren dargınlıkların ve ihtilafların onların vazifelerine büyük zarar vermesi gibi. Hatta sobanın parçalandıktan sonra yanması bazen tehlikelidir, yangın çıkarabilir. Tıpkı Risale-i Nur’a gönül veren insanların arasında cereyan eden kötü hallerin manevi yangınlara sebep olması gibi…

Bediüzzaman’ın Afyon hapsindeki sobasının parçalanmasının üzerinden altmış seneye yakın bir zaman geçmiştir. Lakin görünen odur ki, sobalar parçalanmaya devam etmektedir. Evet! Maalesef Risale-i Nur’a gönül vermiş pek çok insan hatta bugün dahi birbirine sıcak bakamamaktadır. Risalelerdeki onca ihlâs, uhuvvet dersine rağmen, Üstadlarının onca uyarısına rağmen, bugün hala birbirini incitebilen tutumlar gösterebilmektedir. Hatta daha da garibi, bu tutumlarını hizmet için yaptığını söyleyebilen kardeşler bile çıkabilmektedir.

Halbuki, vakıa bunun tam tersidir. Bırakın hizmet için yarar sağlamayı, bu tür tutumlar bütün Nur talebelerinin hapse girmesinden bile daha zararlıdır. Bediüzzaman’ın maddi cihetle başka bir sobası parçalanmamış olabilir, fakat biz onun nice manevi sobasını parçalamış bulunmaktayız. Hala da ne küçük şeyler uğruna ne büyük maksatları parça parça ediyoruz. Bu dersi hakkıyla anlayabilmemiz için kaç soba daha gerekmektedir, doğrusu bilemiyorum…

Oysa, “Sakın, sakın, sakın!” demiyor mu Bediüzzaman? Pek çok mektubunda da “çabuk barışmak lazımdır” demiyor mu?

Çünkü; sobalar ısınmak ve ısıtmak içindir, parçalamak ve parçalanmak için değil!


Notlar:

Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 4 - s.1810:

Üçüncü hadise: O mübarek hediyeler odama geldiği zamandan on dakika evvel, serçe kuşuna benzer bir kuş yatağımın ayağı altında gördüm. Halbuki pencereler ve kapı kapalı, hiçbir delik yok ki, o kuş girebilsin. Baktım, benden kaçmıyor. Bir parça ekmek verdim; yemedi. Kalben dedim: "Üç dört sene evvel aynı burada kuşların müjde vermesi gibi, bu da müjde veriyor."

Hakikaten aynı zamanda o mübarek nurlu hediye geldiği gibi, üç senedir haber almadığım müftü kardeşim Abdülmecid'den güzel bir mektup aldım. Bana hizmet eden Halil geldi. "Bu kuşa bak, bu da eski kuşlar gibi bir müjdecidir" dedim. Sonra pencereyi açtık, gitsin; gitmiyordu. Yukarıda beş altı defa uçtu, gitmedi.

14. Şua’dan…

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sobamın ve Feyzi'lerin ve Sabri ve Hüsrev'in iki su bardakları parça parça olması, dehşetli bir musibet geldiğini haber vermiştiler. Evet, bizim en kuvvetli nokta-i istinadımız olan hakikî tesanüt ve birbirinin kusuruna bakmamak ve Hüsrev gibi Nur kahramanlarından-benim yerimde ve Nurun şahs-ı mânevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından-hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir. Ben kaç gündür dehşetli bir sıkıntı ve meyusiyet hissettiğimden, "Düşmanlarımız bizi mağlûp edecek bir çare bulmuşlar" diye çok telâş ederdim. Hem sobam, hem hayalî ayn-ı hakikat müşahedem doğru haber vermişler. Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi, bu hadisenin bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur'ân ve iman hizmetimize-hususan bu sırada-zarar vermek ihtimali kavîdir.

Said Nursî

  17.09.2008

© 2021 karakalem.net, M. Tahir Uçkun



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut