Tarassut…

TARASSUT HİSSİNİ iyi bilirim. İnsanı tedirgin eder, adımlarını şaşırtır, düz yolda ayağını dolandırır.

Öyle bir yükü vardır ki gözlerin insanın üzerinde, bir tarassut halinin yıkımından azade olabilmek için, on aylık bir çocuk bile, gider, kimsenin olmadığı bir odada yürüme talimi yapar; göz önünde olmak, göz önünde yapmak istemez.

Öyle bir yükü vardır ki gözlerin, yolda öylesine yürüyen biri, bir pencereden ona odaklanmış iki göz görünce rahatsız olur, o latif kendi halindelik kalkıp gider yürüyüşünden.

Öyle bir yük ki bu, bilgisayarın başında on parmak yazıyor iken, bakan gözlerin varlığı ve hele ki sayıca çoğalışı parmaklarınızı dolaştırır, harflerin sırasını karıştırırsınız.

Ve işte yirmi gündür, bilgisayarıma, defterime, not kağıtlarına kaydedilmiş bir yığın başlık… Yazılmasında hayır umulan bir dizi konu başlığı…

Buna karşılık, bilgisayarın başına her oturuşta parmakları gerisin geri çeken o duygu…

Günler haftalar sonra bu duyguyu yenip birbiri ardı sıra yazılar yazabilme. Bundan sonra hiç aksatmadan yazma cehdini kuşanış…

Ama yine bir geri çekilme, yine bir uzak duruş…

Bu hali nicedir yaşıyorum sitemizde. Parmaklarım bir ileri gidiyor, bir geri. Öyle ki, Ramazan’a girerken yazmış olmayı umduğum onca yazıya karşılık, tebrik kabilinden küçük bir yazıyla dahi karşılayamadım gönül ve fikir dostlarımızın Ramazan’ını.

Sebebi nedir derseniz, tek bir sebebi vardı hep; bir ‘tarassut’ hissi… Gözünü bu sitede yazılanlara dikmiş, ama son derece teyakkuzda, her an sahaya atlayacak kadar tetikte kimi gözlerin mevcudiyeti… Hep bir bityeniği aramaya meyyal, hep öküzün altında buzağı olma ihtimaline açık bir ruh haline eşlik eden gözlerin…

Yazar, yazar. Doğru olduğuna inandığınız şeyleri yazarsınız; ama insansınız, yanılabilirsiniz. Doğru gördüğünüz şey, başka bir açıdan bakınca başka türlü görünüyordur. O yüzden, eleştiriye açık olması gerekir yazarın; eleştiriyi bir zenginlik olarak görmesi gerekir.

Ama yazarın yazdığı doğru anlaşılmıyor, dahası yanlış anlaşılıyor, dahası meramı anlaşılmamış cümleler yüzünden önünden arkasından onca laf ediliyorsa?

Hz. Musa’nın ilk duasını hatırlarsak; en evvel, ‘gönül genişliği’ istemişti âlemlerin Rabbinden; üçüncü duası ise ‘sözünün dosdoğru anlaşılması için, dilindeki düğümün çözülmesi’ydi.

Sizi yanlış anlayan, doğru anlamayan itikadı itikadınıza ters biri ise, yine daralıyorsunuz ama, biraz da hazırlıklı oluyorsunuz. Kâfirle imtihan, bu sebepten, daha kolay geliyor bana; birbirinize ait bir tanımınız var, gardınızı alıyorsunuz bir kere, bir kaza yaşasanız da uykuda değil uyanık iken yaşadığınız bir kaza oluyor bu…

Ama itikadı itikadınızla aynı olduğu halde sizi doğru anlamayıp bir de sürekli yanlış anlıyorsa birileri; ve bunu bir ‘müzakere zemini’ olsun diye açılmış yorum sayfasını lâf yetiştirme, niyet okuma ve lâf sokma zeminine dönüştürme pahasına yapıyorsa, gayretiniz törpüleniyor.

Bulunduğunuz yeri, bu yerde sizin varlığınızı sorgular hale geliyorsunuz.

Bu sitenin editörü olarak ben bu hale gelmişsem, varın hesap ediverin diğer yazarların, hele ki yeni istidadların durumunu…

Doğrusu, nicedir sıkılmıştık. Sabır taşını sonuna kadar zorladık, ama nicedir bezgin haldeydik. Sitemizi yoruma açık bir hale getirirken, ‘söyleşip paylaşarak çoğalmak’ idi amacımız: bir eleştiri ve özeleştiri zemini sağlamaktı. Gelin görün ki, bu zemini bir ‘propaganda’ mecraı, bir itişme-kakışma zemini gibi algılayan az sayıda ama faal bir zümre zuhur etti. Kimi o taraftan, kimi bu taraftan… Üstte bir hakikatin tercümanlığına niyet etmiş bir yazı; altta o yazıdan belki bir cümleyi çekip çıkarmış, birbiriyle dalaşan ‘müfrit fırka mutaassıpları.’

Ve bu toz-duman arasında kaybolup gidenler; yazının mesajının arada buharlaşması, yazıya hakikaten ‘eleştiri’nin veya ‘takdir’in hakkını veren bir üslupla getirilen yorumların da arada buharlaşması…

Bu durumdan kalem sahipleri de muzdaripti, yorumları yayınlanmadan önce değerlendirme durumundaki arkadaşımız da, sitemizi düzenli takip eden ‘sessiz ‘çoğunluk’ da. Ve, bu doz-duman arasında iz’an ve insaf kıvamında yorumları arada kaynayıp giden gönül dostları da bu durumdan muzdaripti…

O yüzden, kaç defa düşünüp bir kez daha sabra karar verip ertelediğimiz şeyi yaptık. ‘Yorum’ sayfasının bir itişme-kakışma zeminine dönüştürenlerin; farklı tonlarıyla gri diye bir ara rengin varlığından haberdar olmayanların; kim olursa olsun bir insanın gökte ve yerin dibinde değil bilakis orta bir yerde, ‘yeryüzünde’ yaşadığını bilmeyenlerin, ille de gök veya ille de yerin dibi diye diretenlerin bulandırdığı bir zeminin sadece ‘yorum’ sayfasının değil, bir bütün olarak sitenin de varoluş amacını baltalar hale geldiğini nicedir hissettiğimiz için, ‘şimdilik’ yorum sayfasını kapattık.

Sıkılmıştık…

Alâkasız bir yazıdan bile alınganlık üretenlerden…

Alâkasız bir yazıdan bile propaganda fırsatı devşirenlerden…

Fethullah Gülen Hocaefendiyi kusurdan münezzeh görerek habire yorum yazanlardan…

Fethullah Gülen Hocaefendiyi kusurdan ibaret görerek habire yorum yazanlardan…

Fethullah Gülen Hocaefendiyle ilgili herkesi ve her şeyi de ‘kusurdan münezzeh/kusurdan ibaret’ ifrat-tefritine sıkıştıranlardan…

Üç cümleyi düzgün kuramadığı, bir cümleyi yanlışsız yazamadığı halde her yazılanda kusur, günah, hinoğlu hinlik arayanlardan…

Böyle marazi bir ilgi, inanın, bizim gibi insanlarda yazma şevkini söndürüyor. Çünkü, kavga etmek, gürültü koparmak, öyle ya da böyle hakkında konuşulmak için yazıyor değiliz. Ama yanlış anlayanların yazılarımızın altında upuzun sıralanmış yanlış anlamaları öylece dururken, yazma isteği gelmiyor insanın içinden.

Biz, eleştirinin erdemine, müzakerenin değerine inanıyoruz.

Ama suizan, husumet, tarassut; bunlar başka şey…

Suyumuz bulandırılmıştı. Biz de vanalarımızı kapattık şimdilik…

Çünkü itişe-kakışa bulandırılmış bir suyu içirme niyetinde değiliz okuyucularımıza…

Günü gelince, vanalarımız tekrar açılacak muhtemelen.

Şimdilik şu kadarını söyleyelim: Yorum sayfaları, teknik altyapısı hazırlanıp açıldığında dahi, yalnızca dergimizin, Karakalem Dergisinin abonelerine mahsus olacak.

Sebebi mi?

Bir dizi sebebi var da, ikisini sanırım siz de tahmin edebilirsiniz…

  08.09.2008

© 2021 karakalem.net, Editör



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut