Deprem

ESMA GÜNEY*

ÖĞRETMENLERİM VE arkadaşlarımla Atlı Köşk’teki Picasso sergisine gideceğiz o gün. Hava soğuk, biliyorum; ama işte yaşıma has o ‘ulvi’ duygular içerisinde ince bir ceketi üstüme geçirip anneme gözükmeden dışarı çıkıyorum. Babam ayakkabılarını giyerken beni şöyle bir süzüp, kaşını kaldırarak iki numaralı bakışını atıyor: “Geç kaldık!” Özür dilercesine sırıtıyorum ve perde kapanıyor…

İkinci sahne: Büyük bekleyiş.

Heyecanlıyım.Okulun bahçesinde herkesin gelmesini bekliyoruz. Ve…’herkes’ geliyor, annesiyle beraber… Nedense, bekleten erkek. Yüzünüzün ifadesini görür gibiyim: “Sormayın, ben de şaşırdım.” Neyse ben konuya döneyim.

Üçüncü sahne: Beyazıt.

Oh! Sıra azmış… Erken öten horoz durumuna düşmek fena… Off off … Bakmayın, aslında her gün giderim Sabancı Müzesi’ne ama,, işte insanlık hali, bahçesinin ne kadar küçük(!) olduğunu untuvermişim!

Dile kolay, 3 saat sıra bekledik ama amacımıza ulaştık. Amcamın resimleride güzel hani. Tabloların önünde durup renklerin ahenkle dans edip etmediklerine düşünüyormuş havası vermeye çalışıyorum yüzüme. Rol kesmek zor iş. Dolayısıyla ressamın 6 yaşında yaptığı resimleri kendime daha yakın hissedip ,yanlarına gidiyorum.

Dördüncü sahne: Çıkış.

Çıkış kapısına yakın tek bankta oturanlar kalkınca, arkadaşlarla sandalye kapmaca oynuyoruz. Muvaffak olanlar, Rabia, İffet, ben ve Hacer. Hacer’in yanında da yaşlı bir hanım var.

Bir süre sonra teyzem ayağa kalkıyor. Doğrusu, o bana laf atana dek, varlığından haberdar değildim. Elini bariz bir şeye işaret ediyormuş gibi sallayarak:

“Siz İran’a, Arabistan’a gidin bari; daha rahat edrsiniz.,” diyor.

Bize hitap ettiğini anlamam için 1 saniye gerekiyor. Haydi kızım Esma, çalıştır saksıyı, ver ağzının payını! Kötü duruma düşmemek için aklıma ilk geleni söylüyorum:

“Biz burada rahatız hanımefendi, sağolun.”

Teyzem ağır işitiyor besbelli, duymadığımı sanarak tekrarlıyor sözünü. Kanımca, bu arkadaş oyun hamuruyla alakadar olmayı seviyor. Zira, binbir çeşit boyayı, yüzünü eğe büke göstermekte pek başarılı. Cevabım net bu sefer ama sinirden, dans edercesine titriyorum:

“Biz burada rahatız hanımefendi sağolun, burası benim memleketim!”

Teyzem şokta. Bağırıyor bu sefer:

“Senin memleketin ama, benim memleketimde yok böyle senin gibi! Osmanlısın sen!”

Bu söz ile vurgun yemişe dönüyorum. Teyzem sayıklıyor hala… Ama yatsın kalksın şükretsin o, İffet bir kolumdan, Rabia öbüründen tutmuş, yaşadığım depremin şiddetini ölçüyor. O sırada öğretmenlerimiz geliyor, bizi dışarı çıkarıyor.

Biraz sakinleşince düşünüyorum:

“Ah be teyzeciğim, ben Osmanlı isem, sen necisin?”

  05.09.2008

© 2021 karakalem.net, ESMA GÜNEY



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut