Çünkü Ramazan

Nuriye Çakmak

BÜYÜK BİR kayboluştur şehir çoğu zaman. Aynı hareketleri yapıyor olmanın kimseyi “bir”lemediği bir ortam. Tek kelime ile “yabancı”lık vurgusu yayan bir atmosfer. Söz gelimi bir şehir ne kadar modernse o kadar düzenlidir. Ne kadar düzenliyse o denli soğuktur belki. Şehre kıyısından tutunmaya çalışanların kızışan hayat mücadeleleri, artan özensizlikleri. Gezmeye gelmişlerin orantısız rahatlıklarının verdiği rahatsızlık. Ve şartlar ne olursa olsun her daim kendi keyfini düşünenlerin bencilliğinin getirdiği gerilim. Ortam birbirine sürtünerek hızlanan ve ateş çıkaran topaçlar gibi dönüp duran insanlardan ibaret sanki. Bu atmosferin içinde ruhi teneffüse ihtiyaç duyanlar yok değil elbet. Ama yaşamın, yozlaşmanın, modernleşmenin, hayat şartlarının hızı her defasında durduruyor onların topaçlarını. Ta ki Ramazan hilali görününceye kadar.

Her gün bindiğiniz toplu taşıma araçları, varlığını bildiğiniz ama hiç fark etmediğiniz şoförler, belki sık sık aynı otobüse bindiğiniz ama göz göze gelmemek için kaçtığınız kişiler, ya da başka zaman olsa konuşmaya pek de niyetli olmayacağınız başkaları... Tipik bir şehir günü yaşantısı yani. Ama Ramazansa aylardan, vakit iftar vaktiyse, birden değişir sahne ve kalkıverir bir perde! Mesela araçlardan ayırt edilmeyen şoförü fark edersiniz bir anda, o sizi fark eder. Hisseder, otobüsünüz iftar trafiği içinde seyrederken. Yol her günkü yoldur ve kalabalık her zaman sorundur. Ama Ramazan’dır, onlar da sizin gibi iftar telaşındadır. Aynı haletin içinde olmak nasıl da yumuşatır kalbinizi. Daha önce kurmadığınız empatileri bir bir sıralarsınız. Çünkü Ramazan’dır.

İlerlediğiniz yola düşen sarı ışıklar muhteşem bir sahne dekorudur. Her evden özellikle mutfak bölümünden bir sarı sıcaklık yayılır dışarıdan bakınca. O ışıkların gölgesinde ilerlersiniz ve iftar yaklaştıkça otobüste bir hareketlilik sezersiniz. Sesini daha önce hiç duymadığınız otobüs şoförü sorar vakit oldu mu diye. Sonra sık sık karşılaştığınız ama tanımadığınız kişinin elinden bir iftariyelik gelir önünüze. Ezanın okunmasıyla birlikte boşalan yollar kimsenin pek umurunda değildir artık. Öndeki teyze çantasına kim bilir ne zaman ne niyetle koyduğu hurmayı dağıtmıştır. Taa önlerden dağıtıla dağıtıla size gelir. Şaşırırsınız. Başka bir amca mahcup bir sevinçle pazar torbasını döker ortaya ve elma ikram eder. Sonra küçük bir pide parçası görürsünüz, ardından inen kişinin elinde boş bir fırın kesesi. Pideyi ev için aldığı malum, birkaç dakika içinde evde olacağı da. Ama görürsünüz ki, pide artık bitmiştir. İnfak etmiştir bir Müslüman, bir Ramazan pidesini, bir Ramazan günü, iftar vakti, otobüsteki ‘yabancı’ kardeşleri için. Gözleriniz dolar bu manzaradan, ‘çünkü Ramazan’ dersiniz...

Bir anda Ramazanlaşan otobüsten iner, az önce onlarca kişinin olduğu çarşıdan geçersiniz; tek hareket eden sizsinizdir. Her yerden sızan o sarı sıcaklığın eşliğinde evinize gelirsiniz. Sizin evinizde de vardır aynı renk, aynı ısı karşılar sizi. Geç de olsa oturursunuz iftar sofrasına. Oysa çoktan doymuşsunuzdur; iftarı “kardeşlerle” yapmışsınızdır çünkü, her gün yabancı olanlardan oluşan bir kardeş grubuyla.. Karnınız doymasa yabancılığınız ve fıtratınız doymuştur. Ruhunuz ünsiyetli bir nefes almıştır.

Çünkü Ramazandır.

  30.09.2008

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut