Yaz günleri

Zehra Sarı

YAZ MEVSİMİNİN insanda uyandırdığı hercailik midir nedir bilemiyorum ama, bitkilerin sabah ve akşam üstü sulanmaya ihtiyaç hissettiği şu yaz günlerinde, insanın gönlü de farklı farklı şeyler istiyor.

Dinlenirken sıkılıyor; "istediğim bu değil" diyor; çalışırken "bu sıcakta da çalışılır mı?" oluyor; kitap okurken "şöyle çerez nev'inden olsun da, sıcakların rehavetini üzerimizden alsın" tavırları takınılıyor.

Yılın her günü yaşanılan memnuniyet-memnuniyetsizlik halleri, özellikle yaz günlerinde daha bir kendini gösteriyor. "Dışarı şu saatte çıkmayın, güneşin en tepede olduğu andır, rahatsızlanabilirsiniz" deniyor. Yemeyi çok istediğiniz birşeyi o, şu, bu şöyle tavsiyelerde bulundu, "bu yaz günlerinde sakın ha, aman şu tarz şeyler yemeyin" dedi diye yemiyorsunuz.

Ve içiniz de de farklı kıpırdanmaların olduğunu fark ediyorsunuz. Sabah saatlerinde, bilgisayarınızdan, çok beğendiğiniz yazarların yazılarını okuyup; araştırmak istediğiniz birkaç konuyu araştırdıktan ve bunların eşliğinde çayınızı yudumladıktan sonra, size dünya toz pembe gözükebilirken; bir işinizi halletmek, bir arkadaşınızla, dostunuzla buluşmak için dışarıya çıkıp geri döndüğünüzde, sabahki halet-i ruhiyenizden eser bile kalmıyor. Dışarısının sıcağından mıdır, yoksa yaz olduğu için azalır zannettiğiniz insanların hala hiç kimse tatile gitmemiş gibiymişcesine aynen kaldığını düşündüğünüzden midir, yoksa beklediğiniz sakin trafiğin hiç de beklediğiniz kadar sakin olmamasından mıdır, nedendir bilinmez; dışarı çıkan siz ile, içeri giren siz çok farklıdır.

Bu sıcak yaz günlerini "fırsata" dönüştürenler de yok değil. Gittiği tatil beldelerinde veyahut tatile gitmemişse, yaşadığı yerde; evini adeta bir kütüphane gibi kullananların sayısı da epeyce fazla. Seyretmediği ama önemli göndermelerin yapıldığını bildiği filmleri seyredenler; okulundan ya da işinden dolayı okuyamayıp isimlerini yıl içerisinde bir kağıtta topladığı romanları satın alıp okuyanlar; her tatilde, yaşıdığı şehirden, başka bir şehre ya da başka bir ülkeye gitmeyi gelenek haline getirip, yeni bir maceraya doğru adım adım ilerleyenler; sıla-i rahim yapanlar; yoğunluktan vakit bulamadığı için okuyamadığı İslam tarihini, Peygamberimizin hayatını, hadislerini, Kuran-ı Kerim tefsir ve mealini okuyanlar; okuduğu kitaplarda karşısına çıkan o an için araştıramayıp sonraya ertelediği kavramları, durumları, tarihi olayları-kişileri, birtakım mekanları araştıranlar; ya da sevdiklerinin çoğu ile aynı döneme getirdikleri tatil günlerinin tadını çıkaranlar...

Ve tüm bunlarla birlikte; içinde bulunduğumuz manevi günleri de dolu dolu geçirmeye çalışanlar; bu günleri "normal günlerden" farklı hale getirmenin gayretinde olanlar...

Ve benim gibi, bu sıcak yaz günlerinde, Kerim olan Rabbimizin biz kulları için lutfettiği, nimet olarak yarattığı "karpuz" için neredeyse her yediğinde şükür secdesi yapmayı düşünenler..."Kirazın Tadı" filminden kopya olacak ama, evet "Karpuzun Tadı" ile yazı çıkarmaya çalışanlar...

Adı geçen "Kirazın Tadı" (İran-Abbas Kiarostami) filminden, merak edenler için sadece birkaç cümle bahsetmek istiyorum, zira bence bahsedilesi değil, izlenilesi bir yol filmi. Filmde, intiharı düşünen baş karaktere; şiirsel bir tarzda; ölümle yaşam arasındaki geçişi anlatan; ümidi temsil eden Azeri amca şöyle söylüyor:

‘Bütün umutlarını mı kaybettin? Sabah uyandığında, hiç gökyüzüne baktın mı? Şafakta, güneşin doğuşunu görmek istemez misin? Günbatımında, güneşin kırmızısını ve sarısını artık daha fazla görmek istemiyor musun? Sen ay'ı gördün mü? Yıldızları görmeyi istemez misin? Dolunaylı geceyi yeniden görmeyi istemez misin? Gözlerini kapatmak mı istiyorsun? Bir kez daha ırmaktan su içmeyi istemez misin ya da yüzünü yıkamak istemez misin bu suyla? Tüm bunlardan vazgeçmek mi istiyorsun? Allah kulları için dört mevsim başka başka meyveler verir, bunları red mi edeceksin; Kirazın tadından da mı geçeceksin?’

Uzun bir bahsediş oldu farkındayım ama, bu sıcaklarda hayatı, yaşadıklarımızı, önümüze sebeplerin zorla koyduğu ve bizim bir duruş sergilemekte yalpaladığımız durumları tekrar tekrar, geriye dönüp dönüp tefekkür ettiğimiz bu günlerde; dışarısının sıcağına, içimizin daha da fazla olan sıcaklığının eklendiği bu düşünmeye vaktimizin olduğu zamanlarda, Halıkımızın bize bahşettiği en büyük nimet olan "hayat" nimetinin kirazın tadı için bile olsa korunmaya değer olduğunu hatırlatan bir filmdi; bu yüzden bana ne kadar bahsetsem az gibi geliyor.

Evet, yaz mevsiminin bu sıcağına rağmen, bu günlerimizi de kazançlı hale getirmenin yolları bize düşüyor; bunu serinlemek için girilen denizden sonraki şükrümüzle yapabiliriz ya da bir ağacın altındaki gölgelikte, sevdiğimiz bir kitabı okuyarak ya da sevdiklerin diktiği fasulyeleri, dalından tek tek toplayıp, herbirisi ile ellerimizin temasını sağlayarak, pazardan kilo kilo almakla, dalından teker teker toplayarak, elindeki kabı doldurmaya çalışmanın ayrımına ve kişide bıraktığı hissiyata yoğunlaşarak ya da karpuzun tadına bakarak; şeftalinin de; kayısının da; kavunun da; eriğin de; armutun da; üzümün de ve tabii ki kirazın da....

  24.07.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut