Orda bir yer var uzakta...

Zehra Sarı

SAVAŞIN YAŞANDIĞI yerlere gitti zihnim... İnsanların çektiği acıları, korkularını, çaresizliklerini, kimsesizliklerini, koşuşturmalarını düşündüm. Allah'ın Erhamürrahimin olduğunu bilip, onlara zulm etmediğini ve etmeyeceğini zikredip sakinleşmeye çalıştım.

Kendi yaşadığımız yerlere döndü zihnim... Buradaki, yakınlarımızla olan, dost ve arkadaşlarımızla olan savaşlarımıza; kendi içimizde yaşadığımız savaşlara, anlaşılamazlığımıza, kırgınlıklarımıza; yanımızdakilerle yanlız olmamıza gitti zihnim.

Birinci maddi savaş kadar zor geldi manevi savaşlarımız da bana.. (Her teşbih eksiktir, birebir uymaz; bu zihinlerimiz de iken okumaya devam edelim lütfen... Zira savaşlardaki tecavüzlerin ve işkencelerin hayatlarımızdaki en zor anlarımızla bile bir karşılığı olamayacağını düşünüyorum). İkisi arasında benzerlikler çoktu. Allah onlara zulmetmiyordu. Biz onlardan çok da şanslı değildik. Hepimiz; imtihan dünyasının sakinleriydik ve herkes kendi şartlarınca, kendi bulunduğu yerde sınanıyordu.

Kiminin maddi bombalarla evleri yıkılırken; kiminin de, bir arkadaşının, bir sevdiğinin, bir yakınının bir sözü bomba etkisi yapıp, manevi evini yıkıyordu. Kiminin bir kurşunla yanındaki sevdiği, çocuğu, eşi, kardeşi vefat ederken; kiminin de bir kurşuna gerek kalmadan; yapılan bir yanlış hareketle, vefasız bir davranışla, bencilce bir yaklaşımla kaybediliyordu yanındakiler...Yaşarken ölü oluyordu en sevilenler. Kimilerinin açlık içinde kıvranmalarına bedel, kimileri ise bolluk içinde aç kalıyordu; yediği halde doymuyordu; Veren'i tanımadan atıştırıp duruluyordu..

Hangi durumda olursa olsun; üzüntü, sıkıntı hangi halde gelirse gelsin, acılar insanlara çok şey öğretiyordu; kendisini ve çevresindekileri daha yakından tanımasına neden oluyordu; içsel ve dışsal derinleşme yaşatıyordu; ve en önemlisi de dünyanın geçiciliğini bizzat hissettirdiği gibi, bu fani dünyada; bizi, Rabbimizden fazla kimsenin daha çok sevemeyeceğini, daha çok anlayamayacağını, daha iyi duyup daha iyi cevap veremeyeceğini, en ayrıntılarıyla bir olaydan nasıl etkilendiğimizi O'ndan daha iyi kimsenin bilemeyeceğini anlatıyordu. Ve O'nun daima bizimle olduğunu...

Kadere hükmedemiyoruz... Dünyanın dönüşünü, istediğimiz yöne doğru değiştiremiyoruz...İstemesek de, birtakım sıkıntılara maruz kalıp, acı çekiyoruz... Hayat çizgimizde tam ümitle karşılayacağımız, bizi sevince gark eden birşeyle karşılaşıyoruz derken, hemen ardından ümidimiz sönebiliyor; durağanlık olmuyor, her an hayatımız bir yere akıyor. Akarken beraberinde; bazen bizi sevindiren, bazen bizi üzüp zorlayan olayları da getiriyor. Ama vakıa belli; sevindiren bir olay da gelse, üzüldüğümüz bir olay da gelse o akıntıyla; adı üstünde "akıntı", o da kalıcı bir hal olarak kalmıyor ve akıp gidiyor. İnsana sadece onlardan devşirmeyi başardığı hakikatler kalıyor, çıkardığı dersler, edindiği deneyimler...

İstemediğimiz haller kaderimizde varsa; bizi Yaratan o istemediğimiz durumla bize hayırlar murad etmişse (çünkü O'nun yarattığı herşey netice itibariyle mutlak hayırdır) ondan kaçınmamız mümkün olmuyor; ister bu maddi savaş olsun, ister manevi savaşlar, isterse içsel savaşlar olsun... Her an, kemale doğru yükselmesi amaçlanan insan; tüm bu haller yaşatılarak; mana alemlerine dalıp gezerken, aynı zamanda derinleşiyor... Kendi iç dünyasına dönüp, kendisi ile ve geçmişi ile hesaplaşıyor... Rabbinin yaratıcılığını seyre dalıp, tefekkür basamaklarını birer birer çıkıyor.. Rabbine ve kendisine olan saygıyı içselleştiriyor... Ve vakıasını, zamanla kabulleniyor ...

Her hal ve durum Alîm olandan, hikmetle gönderilip yaşatılıyorsa; yaşama coşkusunu, isteğini ve enerjisini kaybetmek istemeyenlere düşen de; olumlu düşünmeye konsantre olmaya çalışmaktır. Fanilikte bakilik aramaktansa; O’nun işaret ettiği yere odaklanıp; zihinlerin, sorun çözme yeteneklerini artırmaktır; sorunlara "içinden çıkılması imkansız" mührünü basmadan önce, imanımızın direnciyle onları alt etmeye çalışmaktır, çabalamaktır. Mutluluğun sükunetini ancak böyle hissedebilir insan...

Aksi halde olaylarla ve insanlarla cedelleşerek; kaderin, o istemese de önüne getirdiği sahne karşısında "ben istemiyorum" dedikçe, sadece kendisini yıpratır insan... Ve ruhunun açlığını arttırır.

Maddi ve manevi tüm savaşlarımızda; duymasak da, görmesek de bir ses ve bir yürek var yanımızda... Ve doğru davranışda bulunabilenler için orda, baki bir mekan var uzakta...

  21.07.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut