Sofia’nın hayaleti ya da yitik hikmet

Mona İslam

Hikmet, nam-ı diğer Sofia, varlığın oluş nedenidir. Bu anlamda marifetle çok yakından ilişkili olan bu kavram, dişil olması ile dikkat çeker. Yunancasıyla Sofia, Arapçasıyla Hikmet dişidir; çünkü o herkesin aradığı, kovaladığı bir uçarı peridir. Her dönemde sevdalıları olmuştur Sofia’nın. İnsanlar onun için dağları delmiş, uzak yollar kat etmiş, minicik atom altı alemlerde bile onu aramış, ondan asla vazgeçmemiş, onu özlemiş, merak etmiş, her yerden adını sormuş, izini takip etmişlerdir. Hakikatte de kime hikmet verilmişse ona çok şey verilmiştir.

Hikmet, Greklerin başına, Arapların diline, Farisilerin kalbine, Çinlilerin ellerine inmiştir.*

Hikmet’in indirilmesi kısmen vahyin indirilmesine benzer, peygamberler eliyle insanlığa ulaştırılır. Bundan ötürü hikmetin piri Hz. İdris (as)’dır.** Onun diğer adı Hermes’dir. Sonra hikmet iki koldan tüm dünyaya yayılmıştır. Mısır üzerinden Yunanistan’a, İran üzerinden Hind ve Çin’e. Yunanistan’da ilahi, vahyi olandan koparılır. Sofia efendisini, vahyi unutur. Batı felsefecilerinin tümünü baştan çıkaran bu dilber bugünkü Batı medeniyetini doğurur. Doğuda ise hikmet Davud (as)’ın çağdaşı olan Lokman tarafından temsil edilir. Yunanlılar ona “Hakim” derler. İlk Yunanlı “Hakim” ise onun talebesi Empedokles’tir. İkinci hakim ise hikmeti Hz. Süleyman’ın takipçilerinden alan Pisagor’dur. Bu koldan devam eden hikmet vahye tâbidir. Tahrif edilen vahiy gibi, o da dejenere olmuştur, ancak Aristo’ya kadar onun üzerinde Yehova’nın damgası, Tevrat’ın esintisi daima bulunmaktadır. Bundan sonra nesebi gayr-i sahih olarak devam etmiştir.

Hikmet’in elde edilmesinin ikinci yolu çabalamaktır. O adeta demirin indirilmesine benzer bir inzalle gelir yeryüzüne ve toprağın derinliklerinden kazarak, uğruna ter dökerek çıkarılır. Kesbidir, vehbi değil. Bu tarz hikmete dünyanın her yanında rastlamak mümkündür.Yalnız eski dünyaya münhasır değildir. Bütüncül değil, parçalıdır. Aynı topluluk içinde bir meselede gayet isabetli olunurken, bir başkasında abesiyete, zulme varan uygulamalar görülebilir bu türlü hikmette. Afrika kabilelerinde, Kızılderililerde, Aztek uygarlığında, Japonya’da, İskandinavya’da , Avustralya yerlilerinde, selim fıtratın kainata baktığı, onu okumaya hakikatini anlamaya çalıştığı her vadide rastlarız Sofia’ya. Hep başka bir isimle isimlendirilir. Ama hep aynı yaklaştıkça uzaklaşan, hiçbir zaman tam manasıyla sizin olmayan bir masal kahramanı gibidir. Onun niyeti sizi daima yolda tutmaktır. İyi ki de öyledir. Asıl olan yolda olmaktır çünkü…

Arap lügatçilerinden İbn Düreyd “Hikmet mü’minin yitiğidir” hadisiyle alakalı olarak şöyle der: “İnsanı uyaran, harekete geçiren, soylu davranışa çağıran ve kötü olan her şeyden alıkoyan her söz bir hikmettir, bir hükümdür. Bazı şiirler hikmettir, bazı belagatli stilde olanlar ise sihirdir.” Burada hikmetin insanın eylemlerini değiştiren, onu harekete geçiren bir yapısı olduğundan söz edilmiştir. Onun bu vasfı sihre benzetilmiştir. Sihir gibi insanı etkileyen, önceleri yapmaya güç yetiremediği, yahut yapmaya niyetli olmadığı şeyleri yaptıran, yaptıklarından ise alıkoyan bir güç. Aradaki fark sihrin nefsi, kuvve-i şeheviye ve gadabiyeyi; hikmetin ruhu ve kalbi harekete geçirmesidir.

Hz.Peygamber (as) şöyle buyurur: “Kalpten yükselen ve dili yenen hikmet pınarları olmadan hiç kimse kırk gün kendisini yalnızca ibadete adayamaz.”

Arap dilinde h-k-m fiili, gemlemek için kullanılır. Bir canlıyı engellemek, kontrol etmek veya hakimiyeti altına alıp yönlendirmek anlamında kullanılan bu fiil insanlar için kullanıldığında yanlış eylemlerden men etmek, hakimiyet altına almak şeklinde anlaşılır. Nefsin bir binici olan ruh tarafından kontrol altına alınması, biniciyi tehlikeye sokacak her türlü aşırılıktan men edilmesi ve yola sevk edilmesi, hikmete bağlıdır. İnsan bilebilir ama yapamayabilir. Burada onu yapabilir kılan şey Sofia’nın hayaletinden başkası değildir. Ancak onun peşine düşülürse. Hikmet kovalanırsa, insan muktedir olabilir.Yolu tamamlayabilir. Bu anlamda hikmete erişme yolunun hiç bitmemesi rahmettir, eziyet verici bir şaka değil…

İlim ruhsa, hikmet bedendir. İlim insanın çıplak bedeniyse, hikmet onun elbisesidir. İlim imansa, hikmet salih ameldir. İlim bilgi ise, hikmet isabettir. Çünkü hikmet bildiğini uygulama ve maksada ulaşma halidir. İlimden marifete hikmetle geçilir. Onun için ibadet ve ahlak hikmetin cüzleridir. İnsanın varlık aleminin sırrına vakıf olması , ancak kendi nefsine dair bir cehalet içinde bulunması düşünülemez. Ayet-i kerimede der ki: “O’nun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet 41/53)

Öyleyse hikmet alemde gözlemlediği bilgiyi nefsinde uygulamaktır. Cari olan şeriat-ı fıtriyeye uygun davranmaktır. Tasavvufta bu varlığın hakikatini anlamak ve bundan hasıl olan deruni bir sezgi, şevk ve aşkla Rabbe muhatap olmak olarak algılanır.

Birbirleriyle bağlantılı kavramların anlam örgüsünü kavramak, düğümleri çözmek, her adımı yerli yerinde atmak, geçmişi, hali ve istikbali göz önünde bulundurabilmekle mümkündür. Evrende her şey birbiriyle alakadardır. Bir şeyi çözmek için, her şeyin bilgisine muhtacız. İhtiyacımız olan marifetü’l-eşya, marifetü’n-nefs, marifetullah ancak Zikr-i Hakime hakkıyla muhatap olunarak başarılabilecek bir hedeftir. Yoksa elimizde olan sadece Sofia’nın bir tutam saçı olur. Vahiy olmadan hikmete bütünüyle sahip olunamaz. Ancak kokusunu duyar, varlığını bilir, onu arar, ama bulamazsınız.

Derler ki O aramakla bulunmaz, ama O’nu ancak arayanlar bulur. Bu bir ömür peşinde koşmaya değer bir sevdadır. Hikmet sevdası, philo-sofia.

Bu, uğrunda yollara düşmeye, ter dökmeye, uykusuz kalmaya, mücadele etmeye değer bir hedeftir. Sofia’ya kavuşmak zordur. Ona ancak yolun sonuna kadar nefesi yetenler, ciğerleri sağlam olanlar kavuşur…


*İbn- i Şi’r, Tefsir-ut Tahrir, 3,63-64.

**Corbin Henry, Felsefe Tarihi, 178.

  08.08.2008

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut