İKİNCİ KISIMDA gençliğin halini, gençlik nimetini bir nebze tanımladıktan sonra, bu kısımda gençlerin ve yetişkinlerin gençliğe bakışlarındaki problemleri ifade etmek yerinde olacaktır. Gençlik hevesleri ve sarhoşluğu dünyanın geçiciliğini idrak etme noksında çok gabidir. Hayatı algılamada geçici hazların peşine düşmüş, an be an zehirli bal yiyen bir biçareyi andırabilmektedir bir gencin hali. Genç, bu günün peşin kahkahalarının ardında gizlenmiş ağlamaları fark etme fakiridir bir anlamda. Hal böyle olunca tek dünyalı mutant bir gençliğin çığlığı hastanelerde, hapishanelerde, eğlence mekanlarında işitilmektedir. Yaratılış gayesi, istidat ve kabiliyetlerin neşv-ü nemalandırılması, diğer bir ifade ile Yaratıcı’nın ilahlığını Kainat, Peygamber(S.A.V.), Kur’an, Vicdan dörtlüsü ile ilanına karşılık, iman ve kulluk ile mukabele etmek iken, dış tesirler ve enfüsi gafletler neticesinde bu gaye para kazanmak, iktidar elde etmek, nefsin heveslerini tatmin etmek gibi en fazla vesile olabilecek olgulara indirgenmiştir.
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, vahiyden kopuk ‘izm’ lerle, tek tip eğitim çarklarıyla şekillendirilmiş insanlardan müteşekkil bir zaman dilimidir. Arzi ve dolayısıyla da arızi bir kolektif aklın, sınırlarını belirlediği bir yaşam tablosunun parçası olmak üzerine bir çıktı vermeye dönük kurgulanan bu küresel fabrikanın ham maddeleri ise gençliktir hiç şüphesiz. Böyle bir tablonun bir figürü olmak hedefine güdümleyen zihin mühendisliği faaliyetinin nüvesini ise, belirlenen hedefe ulaşmak ya da başarı doktrini oluşturmaktadır. Daha açık bir ifade ile hayatta kalabilmenin yegâne tezahürü olarak çizilen bu yaşam tablosu içinde bir figür olabilmenin mutlak şartı başarmaktır. Bu şartı sağlamak için şeytan ve şeytani mekanizmalar hususan gençliğin ‘vazifeperverlik’ damarını kullanırlar. Aslında üzerine vazife olmayan işlerle meşgul edip, çok kıymetli ömür sermayesini pervasızca harcatırlar. Elması cam kırıklarıyla değiştirtmek suretiyle ahireti dünyaya seve seve sattırırlar. Başaramamak, tablonun dışına itilmek ya da ‘yok’lar sınıfına dâhil olmak anlamı taşır. Var olma kaygısını ontolojik bir şekilde hissetme ve buna uygun bir gaye üzerine yaşamaya programlanmış insanın, varlık zeminini fani olan tek bir şık üzerine inşa etmeye çalışan bu indirgemeci zihniyetin ürünleri, hedonizmden nihilizm’e uzanan bir çizginin kaypak zemininde tutunmaya çalışan gençliğin durumudur.
Sonlu bir zeminde taşınan endişe-i istikbal, nihilizm referanslı bir hedonizme zemin hazırlar ki bu zemine meşruiyet kazandıran nihilizmin dayanak noktasını kuvvet oluşturur. Zira var olmak üzerine yaratılmış bir varlığın fenaya müptela bir zemindeki ‘yok’la olan savaşında en müessir silah kuvvettir. Haksızlığın hak ittihaz edildiği bir makyevelist anlayışa götüren bu tek şıklı zeminin geçer akçesinin de bu noktadan bakıldığında neden hakka bedel kuvvet olduğu kolayca anlaşılabilir. İşte tam bu noktada İlahi olanla olan dikey ilişki devreye girer ki bu insanı fani bir zeminden kurtarıp baki bir atmosfere taşır. Bu atmosfer var olabilmenin yolunu arzi ve arizi olanın fasit dairesinden çıkarıp, bu varlık yolunun semavi ve ebediyle olan bireysel ve dikey ilişkide aranmasını önceler. Bu ilişki netice odaklı, muaccel, zahiri, somut bir başarıyı da hedefe ulaşmanın yegane şartı kılmaz. Onun için semavi olanın öncelendiği dikey ilişkide, mutlak ye’sin karışmadığı bir ümit hali söz konusudur. İşte Bediüzzaman, izmlerin belirlediği yatay ve tek şıklı yaşam tablosunun yerine her fertte ayrı tezahürleri olan tek hakikatin çok yönlülüğünü barındıran dikey ilişkiyi öncelemeyi önerir. Bu öneri, dünyevi başarı ilahi olanla irtibatın öncülü olmadığı için bir gence son nefesine kadar ona gayret aşılayacak bir yaşam gücü sağlar. Elbette bu yaşam biçimi alternatifsiz bir zorunluluğun doğurduğu eklektik bir yorum değil, insanın semavi olanla irtibatını sahihleştirecek bir düşünce sisteminin ürünüdür. Bediüzzaman’ın Kur’andan devşirdiği bu muhkem yol, insani bir gerçeklik olan iman dürbünüyle, sonlu olanın yüzünde sonsuzun izlerinin selim bir akıl ile fark edilmesiyle ortaya çıkmaktadır: “Elhâsıl: Gençlik gidecek. Sefâhette gitmiş ise, hem dünyada, hem âhirette binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle sû-i istimâl ile, israfât ile gelen evhamlı hastalıkla hastahânelere ve taşkınlıklarıyla hapishânelere veya sefâlethânelere ve mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhânelere düşeceklerini anlamak isterseniz, hastahânelerden ve hapishânelerden ve kabristanlardan sorunuz”1 . Böylesi bir zamanda, bir gencin kendi algısını Risale-i Nur gibi bir Kur’ani metodoloji ile kalibre etmesi elzemdir. Bunun için İbrahim (a.s.)’ın ‘batıp gideni sevmem’ demesi gibi iç aleminden gelen sese kulak vermesi lazımdır.
Gençlerin gençlik algısındaki problemlerine eşlik eden diğer bir problem de yetişkinlerin gençlere bakışıdır. Diğer bir yönüyle ebeveynin çocuklarına bakışıdır. Birçok yetişkin bir gence olan sorumluluğunundan önce kendisine olan sorumluluğunun farkında olamayışı ile maluldur. Halbuki, hiç bir günahkarın başkasının günahını yüklenmeyeceği Ayet-i Kerime ile sabittir. Meyvenin dördüncü meselesinde ifade edilen insanın en mühim vazifesinin kendisini ilgilendiren dairede olduğu daha sonra yakınları vs. olduğu gerçeği gençler için geçerli olduğu kadar yetişkinler için de geçerlidir. Bir genci kafasındaki doğrulara göre yönlendirmeye çalışan yetişkinlerin gençleri ve dahi gençliği algılamadan nasipleri yoktur. İlmin kapısı Hz. Ali’nin “çocuklarınızı yarına hazırlayın çünkü onlar gelecek için yaratılmışlardır” olarak ifade ettiği terbiyeyi gençlere uyarlayabilmenin yegane şartı gelecek için yaratılmış bir gence arkadaş olabilmek feraseti ve feragatıdır. Yetişkinlik gençliğin deneyimlerle kavrulduğu bir kıvam olduğu düşünüldüğünde, yetişkinlerin gençlere yol gösteren, yol açan, şefkat eden konumunda olmaları beklenir. Bu anlamda yetişkinler gençleri acemi, bilgisiz, sorumsuz vs. vasıflarla muttasıf görmemelidir. Bir gencin kusurunu örtmek Settar olan Rabb-i Rahim tarafından teşfik edilmiştir: “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir” 2 . Yetişkinlerin nasihatlerinin tesir edebilmesi için gençleri dinlemeleri ve anlamaları gerekmektedir. 9. Mektup’daki “İşte, tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler, "Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme." Yani, "Fıtratını değiştir" gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, "Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz"; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.” 3 analizi yetişkinleri gençlere daire-i ihtiyarlarında teklif sunmaya çağırmaktadır.
Not: Bu yazı Osman Sertuğ Çalışkan ile birlikle yazılmıştır.
1. 13.Söz-135
2. Teğabün-14
3. 9.Mektup-38
© 2021 karakalem.net, Harun Pirim