Nursi hanedanlığı?

Osman Yılmaz*

BİR SÜRE önce bir gazetede birkaç gündür yayınlanan “Nursi Hanedanı” isimli yazı dizisiyle ilgili birkaç kelam etmek istedim. Bunun bir eleştiri, bir tenkid olduğu kadar, aynı zamanda bir muhavere olarak kabul edilmesini arzu ederim.

Benim bu satırları karalamamdaki maksad, yazı dizisinin içeriğinden ziyade, yazının başlığı için kullanılan ifadelerle ilgili aklıma takılan birkaç şeyi sizinle paylaşmak.

Böyle uzunca bir yazı dizisinin “Nursi Hanedanı” başlığıyla, hem de büyük puntolarla yayınlanması, bana bu ifadelerin özellikle seçildiği izlenimini vermiş olmakla beraber, etimolojinin kıymetini anlamama da yardımcı olduğunu ifade etmek isterim.

Yazıların başlıkları, o yazının içeriği ile ilgili çok net bilgiler verir. Hatta yazı başlığı çok çarpıcı olmalıdır ki, yazı daha çok müşteri bulsun.

Hanedan kelimesinin sözlükteki anlamı; soyca dindar ve asil aile, Peygamber (a.s.m.) sülalesi anlamına geliyor. Diğer taraftan mükrim, misafirperver, kapısı açık anlamı taşımakla beraber, Farsça bir kelime olarak lügat manası soy, ocak; asil ve necip aile demektir.

Benim kafamın karışmasına sebep olan şey ise ise, bu kelime ile Risale-i Nur arasında bağlantı kurmakta zorlanmam ve aklıma düşen anlam kargaşalığı. Bu yüzden aklıma takılan birkaç soru var.

Yazı dizisini hazırlayan yazara ilk sorum şu: Acaba herkes için, her ortamda kullandığımız ifadeleri Risale-i Nur ve müellifi ile ilgili de kullanabilir miyiz?

İkinci sorum: Yazı dizisinde, delili kuvvetlendirmek için kullandığınız resim benzetmelerinde, ola ki birbirlerine yüzleri ve parmakları benzememiş olsaydı, meseleye nasıl bir gözle bakacaktınız? Mesela mezarları açıp DNA testi yaptırmayı düşünür müydünüz?

Ben, sözü geçen yazıda anlatılmaya çalışılan “hanedanın” her okuyucu açısından bu şekilde kafa karışıklığına sebep olduğunu düşünmek istemiyorum. Ancak Risale-i Nur’u teenni ile okuyan herkesin sadece ‘Kastamonu Lahikası’nda karşılaştığı şu sözler benim üçüncü sorumu oluşturuyor: “Hakkım olmadan bana verilen ziyade ehemmiyetiniz inşallah size zararı olmaz, fakat Risale-i Nur’un hüsn-ü cereyanına zarar ihtimali var”.

Ve son sorum. Müellifin sırf bu konu ile ilgili kaleme aldığı şu mektubun başlangıcı ve içeriğindeki birkaç söz ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

(Ehemmiyetlidir)

“Risale-i Nur Talebelerinden Bir Kısım Kardeşlerimin Benim Haddimin Çok Fevkinde Hüsn-ü Zanlarını ve İfratlarını Ta’dil Etmek için İhtar Edilen Bir Muhaveredir.”

“Ey Risale-i Nur’un kıymettar talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakar kardeşlerim ! Şahsiyetim itibariyle sizin ziyade hüsn-ü zannınız belki size zarar vermez. Fakat sizin gibi hakikatbin zatlar vazifeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız”.

“Ben size nisbeten kardeşim, mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım.” “Benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var.”

“Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalade hüsn-ü zan ve müfritane ali makam vermek yerine, fevkalade sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lazımdır. Onda terakki etmeliyiz.”

Kusur ettiysem lütfen bağışlayın. Ancak ne yaparsınız, şu sözü serdeden zatı anlamaya çalışıyorum: “Biz ehl-i haliz, namzed-i istikbaliz. Tasvir ve tezyin-i müddea zihnimizi işba etmiyor. Bürhan isteriz”

  27.05.2008

© 2021 karakalem.net, Osman Yılmaz



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut