BEDİÜZZAMAN GİBİ büyük simaların her namazdan sonra namaz tesbihatında okumayı itiyad haline getirdikleri bir Ahzâb sûresi âyeti, mü’minleri Resûlullah aleyhissalâtu vesselama salât ve selam üzere olmalarını emir buyurur. Bu emirden önce ise, âyetin verdiği manidar bir haber vardır: “Muhakkak ki, Allah ve melekleri Resûl’e salât ederler. Ey iman ederler! Siz de ona salât edin ve teslimiyetle selam edin.” (Ahzâb sûresi, 33:56)
Bu âyetin verdiği derse binaen, mü’minler Peygamber aleyhissalâtu vesselamın adı ne zaman anılsa salât ve selam getirmeyi bir vazife bilirler. Dedelerimizin, ninelerimizin onun adı anıldığında bu salât ve selâmı bir de ellerini yüreklerinin üstüne koyarak getirmeleri ise, hepimizin hayatına yer etmiş güzel hatıralardır.
Gelin görün ki, bazı zeminlerde bu elini yüreğinin üstünde tutarak salât ve selam getirmeye bir ‘gösteri’ boyutu da katan kimilerine inat, yanlış bir tepkiyle, elini ve dilini bu salât ve selamdan uzak tutabilenlere rastlanıyor aramızda.
Öte yandan, sözün içerisinde değilse bile yazının içerisinde bu salât ve selamı her defasında tekrar yazmak yerine bir hatırlatma kabilinden parantez içinde (a.s.m) yahut (s.a.v.) yazma seçeneği genel bir kabul görmüşe benziyor.
Ne var ki, ilkokulda parantez içine yazılanın ikincil derecede önemli olduğu bize öğretildiği, ilk okuma denemelerimizden itibaren cümlenin akışını korumak için parantezi atlama talimi bize yaptırıldığı için midir bilmem; parantez içindeki bu salât ve selam çağrısı ekseriya yerini bulmuyor. Bilakis, a.s.m.’yi aleyhissalâtu vesselam diye değil de a-se-me olarak; s.a.v.’yi ise sallallahu aleyhi ve sellem diye değil de se-a-ve diye okuma gibi salât ve selamın yerini doldurmayan bir alışkanlığın yaygınlık kazandığı görülüyor. Halbuki getirdiğimiz her salât ve selamda, âyetin ders verdiği üzere, bir emr-ilâhîye ittibanın şerefi ve sevabı var. Hem o kudsî nebîyi bir kez daha salât ve selamla anmanın ruhumuza ektiği bir manevî inşirah…
Bizi Resûlullah aleyhissalâtu vesselam için rahmet duası olarak salavata ve ona olan ittibamızın bir teyidi olarak selama davet eden Ahzâb âyetinin manidar bir veçhesi, öncelikle Allah ve meleklerinin nebî aleyhissalâtu vesselama salât ettiklerini; yani Allah’ın ona rahmet ettiğini, meleklerin ise onun için rahmet duası ettiklerini bildirerek, aynı şekilde mü’minleri onun için rahmet duasına ve selama davet etmesi…
Bizim Peygamber aleyhissalâtu vesselam için salât ve selam etmemizin sırrı bilhassa “Yirmisekizinci Lem’a”daki “Bu da güzeldir” kaydı düşülmüş o harikulâde salavat bahsini okuduktan sonra benim için ayân hale gelmiştir, ama ‘Allah ve meleklerinin nebîye salâtları’ndaki sırrı idrakte zihnim epey zaman zorlanmıştır.
Tâ ki, ‘elçi’liğin aşikâr olduğu halde bu âyet bağlamında dikkat edemediğim ikili veçhesine beraberce nazar edene kadar.
Peygamber aleyhissalâtu vesselam, ‘resûl,’ yani ‘elçi’ olarak ikili bir vazife üstlenmiş haldedir. O, yer ehline karşı gök ehlinin elçisidir; âlemler Rabbinin vahyini ve melekût âleminin sırlarını yer ehline bildirmektedir. Aynı şekilde, bir ‘elçi’ olarak, yer ehlinin ettiği bütün ibadet ve tesbihatların onlar namına, onların sözcüsü olarak âlemler Rabbine arzetmektedir.
Bu açıdan, sema ile arzın, gök ile yerin buluşma noktası niteliğindedir kudsî nebî. ‘Bilinmek’ murad eden ‘gizli hazine,’ onun elçiliğiyle bilinmiştir. ‘Bilmek’ isteyen yer ehli, onun getirdiği nur ile zan karanlığından çıkıp yakîn aydınlığına erişerek, bilmiştir.
Allah ona rahmet eder ve melekleri onun için rahmet duasında bulunurlar; çünkü, yerin üzerinde daha fazla insanın ilâhî hakikate râm olması ona, onun elçiliğine bakmaktadır. Yer ehli de ona rahmet duası etmelidir; çünkü, nimetlerin en büyüğü olarak imana mazhariyetleri ve hakikate erişmeleri onun elçiliği sayesindedir.
Hakkın huzurunda halkın elçisi. Halkın karşısında, Hakkı bildiren elçi… Onun elçiliğinde, yer ile gök buluşuyor; yer ehli, melekûtun sırrına ve hakikatine erişiyor.
Şükür ki, Resûlullah yaşamış şu kâinatta. Şükür ki, onun getirdiği hediye ve onun hayatıyla ettiği örneklik apaçık önümüzde. Âlemlerin Rabbi varlığını ve şu âlemler içinde bizi varetmesindeki muradı onun ile bildirdi ve şu yer ehli tarafından onun ile bilindi.
O’na salât ve selâm; onu resûl olarak seçen âlemler Rabbine hamd ü senalar olsun.