Ne modern, ne klasik

Zehra Sarı

MODERN DÖNEM romanlarında sıkça gördüğümüz bir belirsizlik hali, bir bilinemezlik, olayın gidişatındaki fluluğun yanında; olayın neticesindeki kapalılık, okura bırakma hali... Bunu siz de birçok yazarda gözlemlemişsinizdir.

Klasik-geleneksel dediğimiz romanda ise yazar adeta okuyucuya kılavuz olur, nerede ne düşüneceğini okuyucuya fısıldar, hatta kitabının önsözünde böyle bir girizgah yapan yazarlara bile rastlayabilirsiniz.

İnsan biraz düşündüğünde; hayatın her anında, özellikle de ahir zaman dönemi dediğimiz, medyasıyla, televizyonuyla, gazeteleriyle, filmleriyle, alışveriş merkezleriyle, eğlence-kültür merkezi adını verdikleri yerlerdeki faaliyetleriyle bazı kirlenmeleri, zihinsel yorgunlukları, kalbi ağırlıkları hissettiği bu zamanlarda, modern dönem edebiyatının metinleri içindeki bir hale giriveriyor. O metinlerdeki kahramanlar gibi parçalanmış bir iç dünya, rüya ve gerçek arasında gidiş-geliş yaşıyor. Hayatında sanki bazı kurallar, kalıplar kırılıyor; belirli olan gerçekler belirsizleşiyor. Klasik romandaki “Tanrı yazar herşeyi bilir” imgesi kırılıyor, adeta herşeyi okura bırakan modern edebiyat devreye giriyor. Modern romandaki merceğin bulanık olması gibi, kişinin de duygu, his, akıl, kalp dünyası bulanıklaşıyor. ‘Takva’ filminin jeneriğinde gösterildiği üzere; herşey beyazdan siyaha kırılıyor, isimler parçalanıyor, dünya ile baş edemeyen bir adam; sıhhatli bir durumdan sıhhatsiz bir duruma geçiveriyor. ‘Bildiğimiz ve bilmediğimiz çiftler’ meselesi... Zıtlıklar içerisinde seçme özgürlüğü... Verilen cüz’i irade ile seçme serbestiyeti...

İnsan gerçekten düşünmeden edemiyor: Dünya belirsizliklerle mi, hikmetsiz işlerle mi dolu? Yoksa sosyal hayatta bu kadar göze çarpan zıtlıklara, kargaşaya, fluluğa rağmen, kainattaki düzenin, sanatın, intizamın "Hayır, mutlak hikmet, mutlak rahmet, mutlak intizam var" mesajına mı kulak vermeli?

Hayat, şu zamanlar da çokça zikredildiği gibi bir muamma mı, karmakarışık düğümler yumağı mı; yoksa dikkat edildiği, araştırıldığı, tefekkür edilip teslim olunduğu takdirde anlaşılacak, okunmayı bekleyen Rabbani bir mektup mu?

Cüz’i irademizle seçme serbestiyetine sahip olduğumuzu söylemiştik. Herşeyin doğrudan ilahi ilim ve iradeden indirilip yaratıldığı, Yaratıcının hiçbir şeyi bilmeden bize göndermediği bir yaratılış alemindeyiz. Cüz’i irademizle bir şey yaratmıyoruz, yaratamıyoruz ama tercihler yapıyoruz. “Ben bunu istiyorum ya da şunu istemiyorum” deyip, Yaratıcıdan neyi yaratmasını istiyorsak dua edip isteyebiliyoruz. Cüz’i, sınırlı olan irademizle, Mutlak Olanın kapısını çalıyoruz, O'nun serbestlik verdiği alanda istiyoruz ve sorumlu oluyoruz (Güneşin bugün doğmamasını isteyemeyiz, sınırlı irademiz var, herşey istediğimiz gibi olamaz). Yanlış seçim yaptıysak hikmetiyle gösteriyor yanlış yaptığımızı ve rahmetiyle bizi doğruya yönlendiriyor.

Bu alemde sadece Yaratıcıdan isteyen kullar olmamız, bunu başarabilmemiz en büyük özgürlüğümüz aslında. O halde her ne kadar bazı zamanlar modern romandaki belirsizlik hallerini yaşasak da, çoğu zaman dünyanın belirsiz bir yer olmadığını; mutlak kudretle, hikmetle, rahmetle işlerin döndüğünü, yaratılmaların bu eksende devam ettiğini fark edebiliyoruz. O bize öğretiyor; şu çekirdeği şu mevsimde şu şartlar altında ekersek, sularsak, gübrelersek, bakımını iyi yaparsak size ilerde meyva veririm diye. Hakeza, sosyal hayatınız da da şöyle şöyle yaparsanız, şu hakikatleri hayatınızda tatbik eder, şunları yapar, şunları yapmazsanız dünya gemisiyle sağ salim limana varırsınız diye.

Modern edebiyattaki açık uçluluğun; mekan-kurgu-kişi belirsizliğinin; parçalanmış kişiliklerinin yerine, hayatlarımızda çoğu zaman klasik edebiyatın insanı korkutmayan sukuneti, netliği, berraklığı, adeta olayın sonunu az çok bilme-tahmin etme rahatlığı var diye düşünüyorum. Ne herşey tam belirsiz hayatlarımız da, ne de—asıl kurallar hariç—herşey tam belirli.

Hayat bazen parantez içlerini okuduğumuzda farklı, parantez içlerini okumayıp geçtiğimizde ise bambaşka anlam ifade eden modern edebiyatın kimi metinlerini andırsa da; çoğu zaman hayatta klasik romana ait imgeler ile modern romana ait imgeler bir arada. Kimi zaman hayatının modern roman metinlerine benzeyen kısmına gelir insan. İşte eğer hayatının bu zamanında ise insan ve bu metinlere hazır bir okur değilse, düz anlamıyla bakıyorsa olaylara (bizim ifademizle bir hikmet arayışında değilse); "Ne beceriksiz bir yazar, ne saçma bir roman" diyebilir. Hayatının, yaşadıklarının ilahi olan ile bağlantısını kuramayabilir; sıkıntı, uyuyamama, ağrı, yorgunluk ikazlarına duçar olabilir.

Ama hayat bu modern metinleri enine boyuna inceleyip, çok anlam yükleyen eleştirmenlerin söylediği gibi usta dizilişlerin içiçe çokça girdiği mantıklı bir bütünlük ise? Yaratıcının herşeyi en ince teferruatıyla yazdığı bir bütünü ifade ediyorsa bize belirsiz ve birbirinden kopuk gelen bunca olay?

Hayat, iyi bir okuma bekliyor bizden...

  28.04.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut