Maddî ve manevî temizlik: Abdest

Zehra Sarı

DERSLERİNE DEVAM ettiğim bir vakıfta; bir önceki sene dersini aldığım hocanın, o sene de aynı isimle dersi olduğunu görünce—hocanın dersinin de takipçisi olduğumdan—arkadaşı olan başka bir hocaya, tüm sınıfın içinde şöyle bir soru sorma gafletinde bulunmuştum. Hiç düşünmeden, akla ilk geldiğinde sorulan bir soruydu bu. Aslında soruş niyetim; o ders saatinde başka bir dersi de almak istiyor olmamdı, ama soru hiç tasarlamadığım tarzda dilimden dökülmüştü: “Hocam, falanca hoca bu sene de geçen sene anlattıklarını mı anlatacak?” Karşımda duran hoca herkesin içinde bana bugün de hatırladığım şu cevabı vermişti: “Öyle hocalar için geçen sene anlattığının aynısını mı anlatacak denmez, onlar her an kendilerine yeni şeyler katarlar ve hiçbir zaman şimdi anlattıkları az önce anlattıklarının aynısı olmaz.”

Önce herkesin içinde söylenen bu cevap karşısında yüzümün kızardığını hissettiğimi hatırlıyorum. Ama sonraları hocanın söylediği bu sözün hakikatini daha iyi anladım. Hatta Risale-i Nurlarla tanıştıktan sonra kendime göre bu sözü şöyle bile yormuştum: “Velev ki aynı şeyi az sonra da aynı şekilde söylesin, ama kesinlikle aynı ruh haliyle söylenmediğinden aynı olmaz ve karşısındaki kişilerde de muhakkak farklı etkiler yapar.”

Bu gerçeği hafta sonu da hissettim. Kitabı çıkan bir yazarın, kitabının ismini taşıyan seminere giderken... Bir arkadaşın “Ne de olsa kitaptakileri anlatacak, kitabı okursun” demesi üzerine gittiğim seminerde! Kitabı henüz okumadığım için seminerdeki herşey benim için yeniydi, ama eminim ki kitabın yazarının hali, kitabını anlatırkenki samimiyeti, kitabını okumuş olsaydım da beni etkileyecekti. Şimdi ise kitabını okurken istifademi arttıracak.

Ve asıl gelmek istediğim nokta... Bir grup arkadaşla beraber kendisiyle söyleşiye gittiğimiz Ümit Meriç Hanımefendi... Kitabını okuyunca, hele bir de kendisiyle tanışma fırsatına erince, insan başta anlattığım hislerin içine giriyor. Evet, insanlığa yön çizmeye niyetli olan, böyle bir duası olan insanlara ya bizzat ya da eserleriyle yarenlik etmek; kişinin düşünce, tefekkür, tezekkür ufkunu açıyor. Tabii bu silsile büyük zâtlardan, eserlerini okuduğumuz Said Nursi’den, evliyalardan, asfiyalardan, enbiyalardan, Peygamberimize kadar gidiyor.

Ümit Hanımın son kitabı İçimdeki Cennete Yolculuk’u okuyanlar,onun kendi ifadesiyle hayatını secdeden öncesi ve secdeden sonrası diye ikiye ayırdığını; hayatının miladının bir sabah ezanıyla kıldığı ilk namazının günü olarak ifade ettiğini bilirler. Kitabında ayrıca tam bir ‘dua delisi’ (kendi ifadesi) olduğunu, semavatta devamlı ‘amin’ diyen melekler olduğu için ettiğimiz dualarda dikkatli olmamız gerektiğini, insanın şahsiyetinin sınırlarını dualarının çizdiğine inandığını, insanın dualarıyla beraber büyüdüğünü ve Afrika’da bidondan bir evde oturan zenciden Boston’daki malikanesinde oturan yaşlı kadına kadar bütün Âdem oğullarının ve Havva kızlarının İslâm’la şereflenmesini istediğini okumuşlardır.

Misafirliğimiz esnasında da şahit olduğumuz üzere, Ümit Hanım her an ağzı dualı bir insan. O kadar şumullü dualar ediyor ki; insan kendi ettiği duaları hatırlayınca kendisi için üzülüyor. Hatta sohbetimiz esnasında hepimizce malum bazı kimseler için ettiği duaları duysaydınız, amin derken, tebessüm ederek ‘maşaallah’ demekten kendinizi alamazdınız. O, o kadar emin ki İslamiyetin Allah'ın kullarına son armağanı olduğundan, onsuz mutlu olunamayacağından. O yüzden de, istisnasız her kulun bu dünyadan müslüman olarak gitmesini istiyor ve benim içimden söylediğim “Ama o kişi, insanlara bu kadar zulmediyor, ona da mı?” sözüne karşı Ümit Hanım duymuşcasına “Mü’minin intikamı ancak böyle olur” deyiveriyor.

Aslında Ümit Hanımda değinmek istediğim asıl konu, abdesti çok önemsemesiydi. Abdeste çok fazla ehemmiyet verdiğini söyledi, bir arkadaşımızın cildiyle ilgili sorduğu bir soru üzerine. Abdestsiz yere adım atmamaya çalıştığını, bunun insanın üzerinde maddi-manevi birçok etkilerinin olduğunu söyledi. Kitabında abdestle ilgili öyle bir cümlesi var ki, beni çok etkiledi: “Kur’an bize bizi bedbaht etmek için indirilmedi. Belki içimizdeki cehennemden, içimizdeki cennete, huzura ve mutluluğa doğru sefer etmemiz, yol almamız, yolculuk yapmamız için lutfedildi. O cennet içimizde hep var. Ama biz bir türlü deruni cennetin yolunu bulamıyoruz. Dünya labirentlerinde dolaşıp, boş yere ışık arıyoruz, dolandıkça da çıkmaz sokaklarda binbir maske takıp çıkaran şeytan-ı racimle karşılaşıyoruz. Oysa cennet ne kadar yakınımızda, göz açıp-kapama mesafesinde. Pişmanlıkların, gafletlerin, yalnızlıkların gözyaşıyla bir ABDEST alabilsek, rahm-i maderden dünyaya yeni gelmiş bir bebek kadar saf ve temiz olacağız.”

Evet, bu cümle beni çok etkiledi. Okuduktan sonra abdest hakkında Ümit Hanımın söylediklerini hatırladım; ama bunların zihnimde, duygu dünyamda daha çok yerleşmesi için abdest hakkında biraz araştırma yaptım. Elbette ki, bir müslüman ibadetlerini salt faydası için yapmaz. Allah'ın emri olmasıdır bizi o ibadeti yapmaya asıl sevkeden. Bu şuurla birlikte faydalarını da bilmesi, kişinin o ibadeti daha bir şevkle yapmasına vesile olur diye düşünüyorum. Öncelikle Maide sûresi âyet: 6’yı hatırlayalım ve ardından da abdest ile ilgili bazı hadislere bir göz atalım.

Maide 6: “Ey iman edenler, namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzünüzü, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı mesh edip, topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın... Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor. Fakat sizi temiz kılmak size olan nimetlerini tamamlamak istiyor. Umulur ki şükredesiniz".

Peygamberimiz (s.a.v.)’in abdest hakkındaki hadislerinden bazılarına bakarsak: “Abdeste devam et ve güzel abdest al ki, ömrün uzasın.” “Güzel abdest alıp camiye giren, Allah’ın misafiri olur. Allahu Teala da misafirine mutlaka ikram eder.” “İlk sorgu abdestten olacaktır, abdesti güzel ise sıra namaza gelir.” “Hiçbir günahkar yoktur ki, güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılarak mağfiret dilesin de, affedilmiş olmasın.” “Güzelce abdest alan, günahlarından sıyrılmış olur.” “Soğukta sıcakta güzelce abdest almak, günahlara kefaret olur.” “Güzelce abdest alıp, huşu içinde namaz kılmak, küçük günahlara kefaret olur. Bu durum ömür boyu devam eder.” “Kim güzel bir abdest alır, sonra kalkıp farz namazını kılarsa, ayağıyla yürüdüğü, eliyle tuttuğu, kulaklarıyla dinlediği, gözleriyle baktığı ve içinden geçirdiği günahları bağışlanır.” “Yüzleriniz ve kollarınız abdesti iyi almaktan ötürü kıyamet gününde pırıl pırıl parlayacaktır. Gücü yeten, bu pırıltıyı artırsın.” “Bir kimse abdeste başlarken Allah’ı anarsa, vücudunun tümü temizlenir. Allah’ın adını anmazsa, yalnız abdestte yıkanan yerler tamizlenir.” “Mü’min bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile—veya suyun son damlasıyla—yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte—veya suyun son damlasıyla—ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile—veya suyun son damlasıyla—dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar.” “Kim abdestli olduğu halde abdest tazelerse, Allah bu sebeple kendisine on (misli) sevap yazar.”

Haluk Nurbaki Hoca da bu konuda şunları söylüyor: “Abdest alınan su sıcaksa damarı genişleterek, soğuksa daraltarak, özellikle kalpten uzak damarların esnekliğini ve zindeliğini sağlamaktadır. Su bu arada yine ısı farkı sebebiyle dokularda yavaşlamış dolaşımdan ortaya çıkan besin birikimlerini de genel dolaşıma katarak, damar sertliğine ve hem de bu olayın beyin dolaşımına yansıması demek olan bunamaya karşı korumaktadır. Vücudun korunma sistemi olan lenf dolaşımı, abdest uygulamasıyla sağlıklı bir işlerlik kazanmaktadır. Çünkü abdset esnasında temas kurulan uzuvlar, lenf sisteminin en önemli uyarılma noktalarını (burun arkası ve bademcikler, boyun yanları) içine almaktadır. Böylece abdest, vücudun hastalıklara karşı korunmasında ve dayanıklılık kazanmasında önemli bir etkide bulunmaktadır. Aynı şekilde vücudun tümüne ait statik elektrik dengesinin çeşitli sebeplerle zaman zaman artması sonucu bir çok psiko-somatik hastalık oluşmaktadır. Statik elektriğin en olumsuz etkisi; deri altındaki minik kaslardır. Bu kaslardaki gerginlik sebebiyle, yüzde ve bütün vücutta erken kırışmalar ortaya çıkar. Abdest vasıtasıyla bütün bu olumsuzlukların etkisinden sıyrılmak mümkün olabilmektedir. Nitekim, devamlı namaz kılanların ciltlerinde, abdestin sağladığı parlaklık ve güzellik kolayca farkedilmektedir.”

İnternette “Abdestin faydaları3 diye araştırdığınızda o kadar çok bilgiyle karşılaşıyorsunuz ki; günde en az beş kere ifa ettiğiniz bu ibadeti daha da fazla yapmaya niyetleniyorsunuz. Bir sitede abdest alırken ya da sonrasında okunacak dualar hakkında şöyle bir bilgi geçiyordu: “Abdest alırken her uzvu yıkarken okunacak duaları var ancak abdest dualarını bilmeyen, her uzvu yıkarken Kelime-i Şehadet okumalıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki; ‘Her kim abdest aldıktan sonra İnna enzelnahu suresini bir kere okursa Hak Teala Hazretleri o kimseyi sıddıklardan yazar. İki kere okursa şehidlerden yazar. Üç kere okursa peygamberler ile haşrolur..’ Başka bir hadis de şu: ‘Her kim abdest aldıktan sonra, benim üzerime on kere salat-u selam getirirse, Hak Teala Hazretleri o kişinin hüznünü giderip mesrur eder, duasını kabul eder.’”

Anlayacağınız üzere abdestin maddi manevi faydaları bir yazıda sayılamayacak kadar çok. Ben, yazımı Ümit Meriç'in abdesti farklı bir biçimde kullandığı satırlarıyla bitirmek istiyorum; bir insanın değil, bir ülkenin abdestinden bahsediyor Ümit Hanım:

“Bir süre önce Norveç’teydim. O kadar ahlak sahibiler ki; aynen gayr-i müslim mümin. Son derece zenginler; hiçbir maddi problemleri yok, fakat Allah öyle bir vicdan vermiş ki, o dört milyon dört yüz bin insana, dünyanın bütün problemleri onların problemi olmuş. Bu kadar beşeriyet adına düşünen, araştıran, ciddiyetle soruşturan ve ıstırap çeken bir millet görmedim hayatımda. ‘Ben problemimi hallettim, dünyadan bana ne’ demiyorlar. ‘Ben problemimi hallettim, şimdi başkaları için ne yapabilirim’ diyorlar. Lisan-ı hal ile bunu diyorlar. Paralarını, kendilerini geliştirmek ve başka insanların problemlerine yardımcı olmak için harcıyorlar. Sivil toplum örgütleri kurup, ellerinden geldiği kadar başkaları için de çözüm üretmeye çalışıyorlar. Mümin budur kardeşim; gayr-ı müslim mümin. Asr-ı Saadet öncesindeki muvahhidlere benziyorlar. İnsan olmuşlar, İslam olmayı bekliyorlar. Ben hayatımda Norveç kadar temiz bir ülke görmedim. Şehrin bende bıraktığı izlenim şu; ABDEST almış, namaz kılmayı bekleyen bir şehir. Bir şehir ABDEST almış olabilir mi? Evet. ABDESTLİ bir şehir... İnsanlar da öyle... Tertemizler. Giysileri, bakışları, ruhları herşeyleriyle tertemizler. Hayatımda bu kadar saf, pür, gerçek manasıyla insan olmuş bir millet ilk defa görüyorum. Norveç'te gözlerim dolarak, bu kavmin İslam'la müşerref olması için özel teheccüd namazı kıldım. Söylenmez ama söylüyorum. Niye söylemeyeyim? Herkes duysun. Evet Norveç'in İslam'la müşerref olması için gece kalktım Trondheim’de ve secde-i Rahman’a varıp gözyaşları içinde dua ettim. Niye etmeyeyim? O kadar sevdim onları. O kadar İslamiyet'e layık gördüm.”

Daha fazla söze ne hacet.....

  23.04.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut