Rüyalar

Mona İslam

“LEKELİ CAM gündüzü alacakaranlığa çeviriyor ve birileri hiç sönmeyen bir lamba bağışlamalı ki, gece hiçbir zaman kapkaranlık olmasın” der Goethe. O hiç sönmeyen lamba rüyalardır. Ne yaparsak yapalım, kendimizi daima görürken tasavvur ederiz. İsm-i Basir üzerimizde kesintisiz yansır. Gündüzün aydınlığında gördüğümüz gibi, ay ışığında, yıldızların kıpırtısında, hatta gecenin en karanlık kuytusunda, yorganın altında gözlerimizi sımsıkı yumduğumuzda bile görürüz. Daima “görür” olmamız murad edilir.

Hiç gitmediğimiz bir okyanus ayaklarımızı ıslatır, dalgaların köpüren gürültüsünü duyarız. Ayağımızı kumlara bastığımızda izler belirir, suyun serinliğini hissetmek için pabuçlarımızı çıkarırız. Bu bir rüyadır. Gerçekten ne farkı vardır? Çok daha zahmetsiz bir şekilde bir okyanus kıyısına götürülmüş ve bir tenezzüh yaşamışsınızdır. Uyandığınızda içinizdeki ferahlık bakidir, burnunuzdaki yosun ve tuz kokusu bakidir, içinizden ayaklarınızdaki kumlara bile bakmak gelir, gülümsersiniz, gezmeye giden ruhunuzdur, bedeniniz değil.

Ya da bir ağaç gövdesi olduğunuzu hayretle görürsünüz, bazı dallarınız çıkmış boy atmıştır, bazıları şimdi çıkmaktadır. Dalınız büyürken canınız yanar, dişinizi sıkarsınız, bir ses size içinizden özsuyunuzdan dallara bir şeyler damlatmanız gerektiğini ihtar eder, yüreğinizden birşeyler gönderirsiniz, dallar yeşerir, çiçeklenir. Henüz meyve vermediğinizi fark edersiniz. Sabretmeniz ve yeni dallar çıkaran acılara katlanmanız gerekir. Köklerinizi daha derin toprağa batırmanız lazımdır. Daha yeşertilecek çok dal vardır. Tüm nazarınızı toprağa, köklerinize tevcih edersiniz. Rüya son bulur. Kalkar bir bardak su içersiniz. Adeta gerçekten bir yerlere içinizdeki suyu göndermişsinizdir. Oturur, Kur’an okur; köklerinizi toprağa, olabildiğince derinlere uzatırsınız. Siz bir ağaçsınızdır, bu bir hakikattir.

Bir mescide gelirsiniz, saf saf insanlar oturmuşlar, kadınlar erkekler, birini dinlemektedirler. Burası Mescid-i Haramdır. Sütunları, halıları, insanların karışık oturmaları, hepsi aynen aslı gibidir. İleriye nazar edersiniz, Kabe’yi göremezsiniz. O çok aşağılarda bir yerdedir. Onun gökteki eşinde bulunduğunuzu anlarsınız. Yunus aleyhisselam vaaz etmektedir. Su sesi gibi ferahlatıcı bir sesle, şiir gibi melodik, aklınızla hiç anlamadığınız, ama yüreğinizle eşlik ettiğiniz bir farisi hitabedir okuduğu. Ninovalıların arasına diz çökersiniz, onlardan biri olursunuz. Topyekün iman etmiş tek ümmetten bir ferd. Geri gelirsiniz, edebiyata merak sarar şimdiye dek hiç ilginizi çekmemiş eserlerin içine dalar, bir balık tarafından yutulmuş gibi yalnızlaşır, insanlardan uzaklaşır, kaybolursunuz. Sonra sosyal bir varlık olduğunuzu hatırlar, istiğfar eder dostların arasına geri döner, gayra karşı biriktirdiğiniz tüm öfkelerinizi denizin dalgaları arasına bırakırsınız. Kim iddia edebilir ki siz gerçekten Hz. Yunus aleyhisselamla tanışmadınız? Kim diyebilir ki siz hiç Ninova’da yaşamadınız?

Arkadaşınızı görürsünüz; sıkıntıdadır, ertesi gün ararsınız, annesini hastaneye kaldırmıştır. Ya da bir ağabeyinizin evine gider, orada onun Efendimizle birşeyler konuştuğunu, kendisine bir görev verildiğini görürsünüz. Bir hafta sonra ondan duyarsınız ki Efendimizin hayatını yazmaya başlamış.

Bir tanıdığınızı görürsünüz; bacağı kırılmış, bas bas bağırmakta. Başında muzır belaların dolaştığını işitirsiniz. Demek duaya ihtiyacı var der, ona dua edersiniz. Nefesiniz yettiğince kırık bacağına şifa üflersiniz.

Vefat etmiş babanızı görürsünüz, sizi evine buyur eder, herşeyi vardır, ama bulunduğu yerin çok soğuk olduğundan şikayet eder, neyse ki burada yorganlarım var der, size kat kat dizili yorganlarını gösterir. Tek başınadır. Kalmanızı ister, bilirsiniz gitmeniz gerekir. Henüz oraya ait değilsinizdir. Veda edersiniz. Uyanırsınız; aslında bir kabri ziyaret etmişsinizdir. Mekanı uçakla gidilecek kadar uzakta da olsa…

Üstadın talebeleri lahikalarda rüyalarını “âlem-i menamda…” diye başlayan cümlelerle anlatırlar. Birbirleri ile âlem-i menamda haberleşir, sohbet ederler. Haberleşme olanakları hiçe indirilmiş bu insanlar için Basir olan Allah’ın büyük bir ikramıdır bu rüyada görme ve görüşmeler. Uyku ölümün küçük kardeşidir. Âlem-i menam da âlem-i Berzah’ın kardeşi olsa gerek.

Dünya uyku hali, rüya yakaza, ölüm ise uyanıklıktır. Rüya âleminde gördüğümüz şeyler ne olduklarını iyi seçebilirsek, orada şuurumuz yerinde gözümüz açık gezebilirsek (ki bazen bu mümkündür) bizi bu dünyada gördüklerimiz kadar aldatmadan, hakikate sevk eder. Bir nasuh olur, geç olmadan yanlış yoldan bizi döndürür, kesret içinde anlayamadıklarımızı, bize kuşbakışı yukarıdan göstererek izah eder rüyalar. Bize uzakları yakın eder, dostlarımızla, sevdiklerimizle hatarsız bir surette buluşturur. Dünyevi imkanlarımızla yapamadığımız şeyleri yaptırır. Hayallerimizi gerçekleştirir. Bizi Azrail aleyhisselamın kabzasında misal aleminde gezdirir. O alemin nimetlerinden istifade ettirir. Azrail aleyhisselam iyi bir refiktir ve sizin asla hata yapmanıza izin vermez, bu yüzden rüyalarınızda yaptıklarınızdan hesaba çekilmezsiniz.

Allah insana bilmediğini öğretir. Bu her zamanda her mekanda devam eden bir öğretme fiilidir. Hiçbir vakit israf edilmez. Rüyalarda bile gözlerimiz kapalı, kalplerimiz ve basiretimiz açık tutularak çok hakikatlere muhatap ediliriz. Sadık rüya vahiyden bir şubedir, Efendimizin ihbarıyla o vahiy şubesi halen kapanmamış, devam etmektedir. Bize Basir ismi ile göstermekte Hadi ismiyle hidayete sevk etmektedir. Bizi uykumuzda bir bilinmezin, hiçliğin koynuna atmamakta, ruhumuzu en güzel mekanlarda gezdirip, ona şefkat etmektedir.

Biz pek rüya görmüyoruz, yahut hatırlamıyoruz, diyenlere söyleyeceğim şudur: Ya rüyalara benim gibi ihtiyacınız yoktur, siz pekâlâ uyanıklık âleminde yolunuzu bulabiliyor, emin adımlarla ilerliyorsunuzdur. Ya hayatınızı fazlasıyla akılla tanzim eden bir fıtratınız vardır, rüya hassas kalp işi olduğu için göremiyorsunuzdur. Ya da rabıta-i mevtiniz azdır, Azrail aleyhisselam ile arkadaşlık etmiyorsunuzdur.

Rüyalar hakkında tüm bildiğim budur. Şeytanî rüyalar bahsimizden hariçtir. Onların hakkından birkaç tükürük ve Ayete’l-Kürsî gelir. Bahsi zaten Rasulullah’ça yasaklanmıştır. Onun dediği gibi: “Rüya bir kuştur, tabir edildiği üzere yere iner.”

Rüyalar alemini yaratan Allah’a hamd olsun…

Kendisine rüyalar aleminin anahtarları tevdi edilmiş Yusuf aleyhisselama salat-u selam olsun…

  20.04.2008

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut