İnfak ama nasıl?!

Öznur Çolakoğlu Cam

SABAH SERİNLİĞİNDE bir vakit..

Bursa’nın en güzel mekanlarından biri olan tophane meydanındayım. Vakit henüz sabah serinliğinde.. Ecdadımızdan miras kaldığı belli olan asırlık çınar, kestane, söğüt ağaçları altında, serin bir gölgede huzur ve huşu içinde oturamamaktayım. Zira her 10-15 dk’da bir muhtelif para isterler tarafından zorunlu bir vicdan muhasebesi yapmaya maruz kalıyorum.

Önce konuşamadığını iddia eden orta boylu, orta yaşlı gençten bir bey yaklaşıyor banklara ve konuşamadığını ima ederek kağıtlar tutturuyor ellere. İnsanlar ellerinde kağıtlar şaşkınca birbirlerine bakıyorlar bir müddet.. Zira o müddetin bitimini müteakip aynı beyefendi görünüyor yeniden meydanda bu sefer bir taraftan hem verdiği kartvizit şeklindeki kağıtları topluyor hem de ellere vicdan delen gözlerle bakıyor..

Tam bunu atlattık derken, üzerinde pijamalar olan bir teyze yine üzerinde pijamalar olan bir çocuğu elinden tutarak yaklaşıyor banklara. Çocuğun ağzında nefes alıp vermesini kolaylaştırması için takılı sözüm ona bazı cihazlar. Çocuğun suratından rolünden sıkıldığının emareleri bariz bir şekilde görünse de yine de, elini morartırcasına tutmuş kadının oyununu terk edemiyor. Kendimi böyle huzurlu ve nadide bir ortamda sabah serinliğinde bir vakitte değil de açık hava tiyatrosunda dram seyretmeye gelmiş mecburi bir seyirci gibi hissetmeye başlıyorum. Yada daha abiyane bir tabirle, diğer mecburi seyircilerle beraber sömürülmeye hazır potansiyel para makinesi.

En son sergilenen bu dramında ardından oh be diyecekken, bu seferde gayet yaşlı üzeri diğerlerine nazaran biraz daha temiz giyimli yaşlı bir amca yaklaşıyor bastonuyla banklara onunda gayesi ne yazık ki diğerlerinden farklı değil. Bu amcada yolda kaldığını iddia ediyor ve yardım dileniyor derin çizgilerle dolu ellerini açarak ulu çınar ağaçlarının altında..

Banklara yeni gelen açık hava tiyatrosunun yeni seyircileri henüz bilmedikleri için daha evvel sergilenenleri birkaç kuruş veriyorlar amcanın eline. Amcanın gözleri hafiften nemli.. Bankta seyrediyorum tüm bu olup bitenleri. Özellikle amca temiz giyimi ve traşı ile dikkatimi çektiği için amcayı gözlüyorum uzunca. Bu şekilde birkaç bank daha dolaştıktan sonra amcamız. Biraz daha uzaktaki bir banka oturuyor bastonunu kenara dayayarak.. Sonra ceketinin iç cebinden sabahki hasılatı da çıkarıp ekliyor yeni hasılatın üzerine ve sayıp, istifledikten sonra paraları yeniden aynı itina ile koyuyor cebine..

Anlı şanlı Osmanlı ile özdeşleşmiş çınarlar mahcup, ben mahcup kalkıyorum banktan. Vicdan muhasebem devam ediyor halen. Nasıl bir tutum sergilemek gerektiğine dair. Dinimiz dilenmeyi hoş görmüyor benim bildiğim. Çalışın diye emrediyor Rabbi Rahim.. Oku!! Diyor daha ilk ayetlerinde. İhtiyacı olanlara da yardımı teşvik ediyor ve kimsenin bilmediği hayalarından dolayı dertlerini söylemeyen muhtaçlara yine kimselere bildirmeden yapılacak yardımları da övüyor Kutsal kitabımızda.

6666 ayet içinde en çok infak kavramı geçiyor hatta. Namazdan bile daha çok tekrarlanıyor insanlara faydalı olma, yardımcı olma. Kur’an-ı Kerim’i rehber edinen Osmanlı ihtiyaç sahipleri için nasıl ince ve latiflikler yaşatıyor kendi zamanında..

Her mahallenin birkaç zengini ve konağı oluyor muhakkak. Bir nevi zimmetlenmiş oluyor diğer mahalleli bu zenginlere. Sağ elin verdiğini sol el dahi duymuyor böyle ince ayar bir yerleşimde. Şimdiki gibi zenginler bir muhitte, fakirler bir muhitte oturmuyorlar. Zengin ve fakir iç içe, hasetsiz ve kardeşçe yaşıyor o günlerde. Mahalleli daha duyarlı komşunun yokluğuna ve sıkıntılarına karşı.

Mahalledeki konak sahibi iftar verince ihtiyaç sahibi komşularına, dişlerini kendi yemeklerini yemek için kullandıkları için teşekkür babında diş kirası veriyor misafirlerine, hem yardım ediyor hem de onurlarını incitmiyor böylece. Sonra misafirlerin eski ayakkabıları, misafirler içeride ağırlanırken, konak hizmetlileri tarafından onarılıp boyanarak bırakılıyor eski yerlerine..

Şimdi bunca ince ayar infakları yaşamış Osmanlı başkenti bu güzel şehirde insanların bu halleri acıtıyor içimi. Kalplerdeki kandırılma kaygısından kaynaklı acaba ne yapsam sancısı. İnfak ama nasıl?!! En iyisi bilinen bir kuruma yardım etmek yada en başta kendi çevremizde gerçekten ihtiyaç sahibi olarak tespit ettiğimiz insanların elinden tutabilmek olsa gerek..

Tophane meydanının hemen yukarısında bulunan Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi ve Orhan Gazi’ye fatihalar okuyorum bolca ve Rabbim diyorum dedelerimiz gibi senin kulluğuna layık olabilmeyi nasip eyle bizlere..

Çınar ağaçlarının sabah serinliğindeki, hafif nemli rüzgar ile söyledikleri binler amin ve dua ile..

  27.03.2008

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut