Ahlâk, İlim ve Sanattan Bağımsız mı?

Mehmed Boyacıoğlu

İKİ YÜZYILDIR çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz bir argümanı meşhur bir büyüğümüzden bir kez daha duyduk: ‘Biz Batının ilmini, sanatını almadık. Maalesef değerlerimize ters düşen ahlâksızlıklarını aldık. Biz Batı'nın ilmini, sanatını almakta bir yarışa girmeliyiz.’

Acaba, bilim, teknoloji ve sanat ahlâktan ne kadar bağımsız?

Yaşadıklarımın, görüp okuduklarımın bazısı bağımsız olmadığını gösteriyor.

Bir süre çalıştığım bir yatılı okulda kapıları dikkatsizce, çarparak kapatan öğrencilerime ‘kapı yapmak teknolojidir, kapı kapatmak ise medeniyettir’ derdim. Sanıyorum, “kapı açma” anlayışı da medeniyetin bir cüz’ü.

Bir büyüğümüzü, işim gereği havalimanından karşılamak icap etmişti. Bir taksiye bindik. O, takside şoför ile yolcu kabinlerinin çok sağlam camlar ile ayrılmış olduğunu görünce ‘bizim böyle taksilerimiz olsa ne iyi olur!’ gibi bir cümle sarf etmişti. Ona o zaman, böyle bir tasarımın; imrenilecek bir yönü olmadığını; bunun güvenlik endişesinden kaynaklandığını, bizde güvenin bu derece sarsılmamış olduğunu söyledim mi hatırlamıyorum.

Kapılarla başladım; onlarla devam edeyim: Kapıların çok ileri teknolojilerle yapıldığı bir ülkede yaşıyorum. Kapılar çok özenli, ikişer üçer kilitli ve sürgülü yapılmakla kalınmıyor, bir de kamu kuruluşlarından evlere kadar her binaya alarm sistemleri yerleştiriliyor.

Geçimlerini alarm sistemlerini imal edip satarak, bakım ve tamirlerini yaparak sağlayan kişi ve şirketler var.

Kilitleme ve alarmlarla koruma teknolojilerinin bu denli gelişmesinde, bazı hayır kapılarını kapatma gibi bir medeniyetin (!) payının var olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki:

Evlerin kapıları önce kutsala; mabede kapatıldı. Artık mahallelerin, kentlerin merkezlerinde mabetler değil, onların seküler muadilleri olan devasa alışveriş merkezleri var. Kutsala kapatılan kapılar akrabaya; küçüğe büyüğe de kapatıldı. Küçükler kreşlere, büyükler de huzurevlerine gönderildi. Kapılar komşulara da kapalıdır artık. Bir Noelden diğerine kart alan veya gönderenler, hediyeleşenler kendilerini mutlu hissediyor.

Artık bazılarının kapıları fakire, sefile, yolda kalmışa da kapalıdır.

Hafîz isminden gaflet eden hasîsler, yastık altında da güvenli olmadığını vehmettikleri paracıklarını, faizin kapları ve kapıları olan bankalara emanet ediyorlar. Kredi faizleri ile bankalar “ihya” oluyor, ancak kredi faizlerinin ürün maliyetlerini yükseltmesi herkesin; özellikle dar ve orta gelirlinin canına okuyor. Güç kanaat geçinen dar gelirlinin imdadına ek hesapların kapıları açılıyor. Onlar da yetmezse, her ay ödenecek tutarın asgari limitini ödeme imkânı “sunan”, böylece müşteriyi aylarca, hatta yıllarca faizle cebelleştiren kredi kartları çare olarak öne sürülüyor.

İşte açılması gerekli bazı kapıları kapatan İkinci Avrupa’nın ulaştığı bankacılık teknolojisi ve kapı yapma ilmi ve teknolojisi. Şimdi biz, cimriliğin ve diğer kötülüklerin beslediği bu teknolojiye hayran kalıp onu mu aynen almaya çalışacağız, yoksa bu kötülükleri baştan kesmeye, en azından azaltmaya yarayacak yol ve çareler mi araştıracağız?

Kapı kapatma medeniyetinin, diğer bazı teknolojilerin gelişmesine de büyük katkısı olmuştur. Şehirler, Yerin içini sömüren enerji kaynakları sayesinde ışıl ışıldır. Oralarda, cereyanlar birkaç saatliğine kesilse ne mi olur? Binlere dükkânın camları kırılır, milyonlarca dolarlık yağma ve talan gerçekleşir. ABD’de bir kasabada, fırtınadan dolayı elektrikler kesildiğinde, bir süpermarkette bütün müşterilerin anında dışarı çıkarıldığına şahit olmuştuk.

Kapıları muhkem yapanlar, hâlâ da onların kırılmasından korktukları için, güvenlik kameralarının sayısını gün be gün artırıyorlar: Servetinde faizin önemli yer tuttuğu Londra’da on bir kişiye bir kamera düşüyor. Buna rağmen, hırsızlık başta olmak üzere suçların önü alınamıyor. Hâkim ve savcılara, suçlulara hafif cezalar vermeleri hususunda tavsiyeler yapılıyor.

Bizim bu durumda, iyilik kapılarının kapanması sonucu gelişen bu teknolojiyi övüp de göklere çıkarmamız mı gerekir, yoksa ona yol açan cimriliği, zekâtı menetmeyi, faizi teşvik etmeyi, bencilliği kötülememiz mi icap eder?

Demem o ki, gözümüzü kamaştıran bazı teknolojiler, insanın bazı gerçek ihtiyaçlarının doyurulamamasından ortaya çıkan bir vahşeti kamufle etmektedir. Şüphesi olanlar, göklere çıkartılan mortgage usulüne ve bu sitemin işlediği ülkelerde çığ gibi büyüyen evsiz sayısına bakabilir…

Elbette, her teknolojiyi; insanların vehmî değil gerçek ihtiyaçlarına cevap veren her buluşu bu kategoriye koyamayız.

Ancak, söz konusu olan; insan telakkisinde, kâinata bakışında, Hâlık-ı Kerîm ile olan münasebetlerinde problemler olan bir medeniyetin ürünleri ise, ‘bilim ve sanatını alırız, ahlâksızlığını almayız’ demek gerçekten güçleşiyor.

Kısacası, bu hususlarda Gümrük Birliğine değil, yükseltilmiş ve sağlamlaştırılmış manevi duvarlara ihtiyaç var.

  13.03.2008

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut