Tarih sıfır

DÜN GECE kanallar arasında dolaşırken, CNNTürk’te 5N1K programı ile karşılaştım. Belli ki, MHP’nin başörtüsü yasağı konusundaki çıkışını Türkiye’de milliyetçi hareket ile İslâmiyet arasındaki ilişkinin tarihî arkaplanına değinerek ele almaya çalışan bir programdı sunulan. Programı bir müddet izledim; ama sonra, ekrana yansıtılan bir soruya takılıp, izlemeyi bıraktım. Soru, kelimesi kelimesine aklımda kalmış değil. Ama ana fikri şuydu: Türkiye’de yekpare bir milliyetçi hareket vardı ama, İslâmî hassasiyet son onyıllarda bu yekpare milliyetçi harekette bölünmeye yol açtı.

Sorunun beslendiği bu ana fikir, Türkiye medyası ölçeğinde açık fikirli olduğu umulan program ekibinin zihniyet dünyasının çapını ele veriyordu muhakkak. Milliyetçi hareketin başından beri yekpare olup olmadığı bir tarafa, şöyle bir arkaplana dayanıyordu soru: Milliyetçi hareketin uzun bir geçmişe dayanan kökleri vardır, ama ‘İslâmî hassasiyet’ sonradan ortaya çıkıp bu hareketi ikiye bölen nevzuhur birşeydir!

Oysa biliyoruz ki, ‘milliyetçi hareket’ temelinde tarihi elli yıl, yetmiş yıl veya yüzyıl içerisinde değerlendirdiğinizde, bu soru belki bir derece anlamlı olabilir; ama tarihi iki asır, beş asır, bin yıl geriye uzattığınızda, nevzuhur olanın kim olduğu ayan-beyan ortaya çıkar. Bu geniş adeseden bakıldığında aşikâr gerçek şudur: Nevzuhur olan, ‘milliyetçi hareket’tir. İslâmî hassasiyetin ise, bu topraklarda en az bin yıllık bir mazisi vardır!

Türkiye medyası ölçeğinde açık fikirli sayılabilecek bir program ekibinin dahi tarih algısının nasıl yüzyıl öteye kadar gidemeyecek kadar sığ olduğunu gösteren bu tabloyu, iki haftadır gündemin ilk sırasına oturan ‘başörtüsü yasağı’ tartışmaları bağlamında defaatle gözlemleme imkânı bulmuş durumdayız esasında. Sanki bu topraklarda yaşayan kadınların başlarının açıklığı asıl imiş gibi, sanki tesettür sonradan zuhur etmiş birşeymiş gibi bir algı tesettür yasağı taraftarlarının zihnini tastamam kuşatmış halde. Halbuki, Prof. Dr. Ümit Meriç’in Karakalem’in 2. sayısında yer alan söyleşide değindiği üzere, Türkiye’de sorgulanması gereken asıl husus, Ümit Meriç’in veya ondan bir sonraki kuşağın niye tesettürlü olduğu değil; bir önceki kuşağın niye tesettürsüz olduğu. Bu topraklarda bir ‘kırılma anı’ndan söz edilecekse, bunu bugünün mesture genç kızları temsil etmiyor; iki kuşak öncesinin tesettürsüz genç kızları temsil ediyor zira. Bugünün mesture genç kızları ise, her türlü sosyal-siyasal-ideolojik-kültürel dayatma ve zorlamaya rağmen bir toplumun kollektif hâfızasına avdet edişinin, kuşaklar boyu yaşanmış bir inancın ‘tarih sıfır’ mantığıyla silinip sökülemeyeceği gerçeğinin somut birer ifadesini sunuyorlar.

Ve aslında, bu topraklarda başörtüsü yasağı bağlamında bir kez daha gündeme gelen bu gerçek, tarihi kendisiyle başlatanlara inat, tarihin en derin köklerine atıfta bulunan Kur’ân âyetlerini de hatırlatıyor bize. Âlemlerin Rabbi ruhları yaratıp onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda verilen ortak cevapta saklıdır bu en derin kökler. İstisnasız bütün ruhlar, “Belâ” demiş; Allah’ın yegâne rab olduğunu kabul ve ikrar etmişlerdir.

Bu anlamda bütün bir insanlık tarihi, verdiği bu ilk Sözü unutmayanlar ile bu sözü hatırlamak istemeyenler arasındaki mücadelenin tarihidir.

Başörtüsü yasağı etrafında düğümlenen tartışmalar da, son tahlilde, bu çerçevede irdelenmelidir.

  31.01.2008

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut