Sorular ve yangınlar

Özlem Uluğ*

NE ZAMAN içim acısa, yapraklar kopuyor dallarımdan. Kulaklarımı kapatıp içeriyi dinlediğimde, çok ürker oluyorum kendimden. Ne kadar azımsıyoruz bedenimizi... Oysa her hücrede ayrı bir fabrika hiç durmadan, hiç dinlenmeden çalışmakta. Milyonlarca fabrika sırf Rabbimin emriyle kusursuz seyirde.

Peki biz ne yapıyoruz bu seyir için; hakikaten ne yapıyoruz? Yediklerimize mi dikkat ediyoruz? Az yemeğe mi? Tüm bedenimizi, hiç bekletmeden, namaza mı teslim ediyoruz? Parmağımızın tekini oynatabilmemize dahi ne kadar şükrettik? Her gün anlamlar fırlattığımız, herşeyi beynimize, ruhumuza ileten gözlerimizi haramla kirlenmekten ne derece koruduk?

Beynimizde birleştirdiğimiz harflerden ne kadarı güzel ve hayır dolu kelimelere dönüştü? Günün ne kadarında başkalarının, ne kadarında kendi hayatımızı düşünüp konuştuk? Ne kadar konuştuk, ne kadar dinledik? Ya da konuşulanların ne kadarı dert, ne kadarı çözüm üzerineydi?

Dertlerimiz bir ipin ucundaysa, teslimiyetsizliğimiz diğer ucu. Sanırız ki dertlerimiz çeker götürür hayat ipini; oysa çeken diğer uçtur... Ne zaman teslimiyet geçer uca, öyle bir hızla ve haşmetle sürükler ki hayat ipini, diğer uçta hangi dert tutunabilmiştir ki?

Yine soğuk kışın şehrimizin sokaklarını sarma zamanı geldi. Peki kapımızı kapattığımızda, ardında kalan soğuğun içindeki yalnızlıklar? Onları soğuktan, kardan, çamurdan başka ne sarar? Bunca zengin varken, neden ve nasıl bunca fakir var? Yüreği zenginler neden bu kadar birbirlerinden uzaklar?

Ey aynı peygambere sevdalananlar, tekrar soruyorum: Allah aşkına, neden bu kadar fakir, bu kadar gözyaşı var? Sokakta, yanıbaşınızda 1 ekmek parası olmayanlar var. Kapalı kapıların ardında nice yürek yangınları var. Aramak mı zor, vermek mi zor, paylaşmak mı? Dert dinlemek, derde çare aramak da mı zor? Kanayan yaralara bir mendil vermek de mi?

Merhamet etmezken, merhamet bekler. Affetmezken, af diler. Vermezken, ister olmuşuz. “Yaşadınız mı?” diye sormazlar mı? “Ne için yaşadınız?” diye sormazlar mı sanırsınız?

Bakmayın çoğul konuştuğuma, ben bir tek kendime sorar, haykırırım: Affet Allahım! Nasip eden Sensin; soru yangınlarıma hayırlar nasip et. Ömrümü heba etmeme izin verme. Senin yolunda kıl ki, Senin sorularının vakti geldiğinde karanlıklarımdan kurtulmuş olayım...

  03.01.2008

© 2021 karakalem.net, Özlem Uluğ



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut