KÂİNATIN YARATILIŞI ve bu âlemdeki düzen, kendisini misafir etmekte olduğu insanla şeref kazanarak, imtihan sırrıyla birçok hikmetleri barındırıyor. Zıtlıklar arasına gizlenen ipuçları, insanın tasavvurunu doğru şeklinde kurması için her an onu uyarıyor. İnsan hak etmek istediği yüce bir ahiret hayatını kazanmak için, hazırlık adına yolculuğunu kendine bahşedilen zamanla dünyada sürdürüyor.
Yaşadığımız zaman dilimlerinin ahir zaman olması ise, asırlardır dünyada misafir olan bizlerin zihinlerinde ciddi karmaşalara yol açıyor.
Siyahla beyazın, birbirine bu kadar karıştığı bir dönem, insanlık tarihinde bu yoğunlukta hiç hissedilmemişti.
Haksızlığı içinde haklı olanlar, haklılığı içinde haksız konuma konulanlar aynı gök kubbe altında, insanlık adına denge oluşturuyor bugün.
İslam dininin teklif ettiği iman, ilk günden bugüne kadar insanı özgürleştirme gayesi güdüyor. Özgürlüğün bedelini taşıyamayan, insanlık bunun yerine kendisini köleleştiren sahte sistemler arasındaki gelgitleriyle huzuru arıyor.
Bir akşamüstü, iş dönüşü uğradığım markette, görüntülerinden ortaokula gittikleri anlaşılan iki kız çocuğunun konuşmaları kulağıma çalındı. Birbirleriyle konuşurken biri diğerine fazla kiloya sahip olduğunu ve acilen zayıflamak için rejime girmesi gerektiğini söylüyordu.
Daha hayatın ne anlama geldiğinin bile farkında olmayan bir kızcağızın belki de her gün defalarca televizyon ekranında gösterilen modern tanrıçalara benzemek isteyişi beni hayrete düşürmüştü.
Özgürlüğün anlamını bilmeden ve tatmadan modern zamanın kölesi olmuş binlerce insandan birisiydi o. Ailesine emanet edilen bu yavrunun, yaşadığı çağın değerleriyle teması zihninde boşluklar oluşturarak iradesini belki de felç etmişti ki, kendisini görünür olmanın cazibesine kaptırmıştı.
Kadın ve erkek birbirini tamamlayan, biri diğerinin yerine tercih edilemeyen ve her ikisi de kendi yaradılış gayeleriyle imtihan edilen varlıklardır. Görünürlük temelinde değerlendirildiğinde, beğenilme kaygısından dolayı biri diğerine gönüllü kul olmayı seçmiş olur.
Allah, yarattığı kullarının cinsiyetlerine göre değil, kalplerindeki imanla oluşturduğu takvaya göre değer verecektir.
Günümüzde üstün görülen dünyamızın bir parçasının değer yargıları, yaradılışa muhalif ne varsa hepsinin fikir babalığını yapmaktadır. Kutsal kitaplarda misal verilen peygamberler yerine kendi oluşturduğu sanal kahramanları alternatif göstererek mutlu olacağımızı fısıldar kulaklarımıza.
Kutsala ait her değerin düşman görüldüğü ve muhakkak alternatiflerinin üretildiği günümüzde, modern iletişim aletleriyle her gün mesaj bombardımanına uğruyoruz. Ahireti hatırlatan ne varsa, tek tek ve sessizce yok oluyor gözlerimizin önünden.
Önce her gün yaşadığımız hayatın bir gün son bulacağını hatırlatan mezarlıklar terketti bizi. Onun yerine yaşadığımız hayatın hiç bitmeyeceğini iddia eden kampanyalar var yanıbaşımızda.
Eskilerin tecrübenin hülasası dedikleri ve hürmet görmeyi hak ediş olan yaşlılık bugün istenmeyen virüs gibi görülüyor.
Tüm algımız, genç olmak ve genç kalmak.
Yaşlanmak o kadar kötü ki, eski filmlerinde gördüğümüz, torununun elinden tutmuş, tonton ve bir o kadar da sevimli ihtiyarlar yok artık. Onların yerine torunlarına benzemeye çalışan genç görünümlü ihtiyarlar gezmekte modern zamanların tapınakları olan alışveriş merkezlerinde.
Kanaatin en büyük hazine olduğu bildiğimiz halde hırsla, nasıl zengin olacağımızı hayal ederek geçiriyoruz günlerimizi.
Hayallerimizdeki paraları kazanamadığımız için huzursuzuz.
Hayatımızı Allah’ın gönderdiklerine uydurmakta zorlandıkça ne dünyanın imtihan sırrını kavrayabiliyoruz, ne de ahiretin geri dönüşü olmayan yanını. Dünya hayatını ahiretin tarlası yapmak mü’minlerin en önemli yükümlülüklerinden biridir oysa.
Saatin saniyeleri birbiri ardınca biri diğerinin yerine geçmeden bir düzen içerisinde akmakta.
Dünyada hiçbir şey keşmekeşin çıldırtıcı atmosferinde değil. Yaratılan âlem, tesadüfün eseri olmadan bir düzen içerisinde yolculuğuna devam ediyor.
Cüz’i irade insana verilmiş. Zaman bizsiz de akıyordu, biz yokken de akacak. Öyleyse önceliklerimizi, kendi hayat tarzımıza göre değiştirmeye kalkmadan hayatımızı Hakk'a uydurmalı, irademizi O’nun iradesine bağlamalı.
“Tasavvurunu kim inşa ederse, o senin rabbindir” diyen düşünür ne kadar da haklı...