O varsa herşey var!

Zehra Sarı*

ALLAHIM; NEDİR içimdeki bu boşluk, bu anlaşılmaz duygular, anlamak için düşünmekten korktuğum ve örtmeye çalıştığım duygular?

Artık anladım ki; böyle hissettiğim çoğu anlarımda ya yanlış bir yoldayım, ya Kur’ân’ın hakikatlerinden uzaklaşmışım, ya dünyaya çok dalmışım, ya da bir zamanlar çok yoğun olarak hissettiğim duyguların fâniliğini anlamışım, onlardan sıyrılmanın acısıyla, başka yoğun duygulara giriyorum.

Evet ya, galiba bu sonuncu hali yaşıyorum bugünlerde. İyi-kötü hakikatli işler peşinde koşuyor sayılırım ya da en azından bunun çabası içindeyim. Ama bu günlerde uzun süredir kafamın tamamını, hatta duygularımın tamamını kuşatan düşüncelerden, hislerden uzaklaşıyorum ve değişimin sancıları beni yorgun düşürüyor. Bir yandan bu duygularımın değişebildiğini görmek beni mutlu ederken, bir yandan da beş paraya değmez bu duygu ve hislerle yıllardır vakit harcadığıma üzülüyorum.

Rabbime binlerce şükürler olsun ki; bana bu dünyadaki her şeyin fâni olduğunu, buradan göçmeden, bu olayla anlattı. Çünkü galiba benim en çok fâniliğini hissetmem gereken durum, bu olaydı; beni kendi doğrularımdan, içimin sızlamalarına rağmen uzaklaştıran olay buydu! Gerçekten yanlış olduğunu bildiğiniz ama nefsinizle, şeytanınızla beraber bir sürü teviller yaparak, yaptığınız şeyin o an için doğru olduğuna kendinizi ikna ederek yaptığınız o hatalar, yerini sonu gelmez elemlere, acılara bırakıyor. Bir yandan vicdanınızın hâlâ içinizde bir yerlerde, yanlış yaptığınız bu şeyden dolayı acı çektiğine sevinirken; “Elhamdülillah hâla vicdanım ölmemiş” derken, öte yandan değerlerinizi bir anlık lezzet için terketmeniz sizi yiyip bitiriyor. O yüzden ki; aynı yanlışı yapan iki insandan, inancına sahip çıkmaya çalışan insanın çektiği acı ile hiçbir değere sahip olmayanın çektiği acı aynı değildir. Birincisi zehirli bal tattığını anladığı halde, ikincisinin balın zehirli ya da tatlı olduğundan haberi bile yoktur.

Şunu her zaman hatırlamaya ihtiyacım olduğunu anladım: Şeytan, Hz. Âdem’in neslini, yoldan çıkartmaya azmetmiş; bir an bile gevşeklik göstermeyen, yorulmadan, yılmadan idealleri uğruna çalışan bir şer merkezi ve ben Allah’a yaklaştıkça şeytan benden uzaklaşacağı yerde aksine daha sıkı sarılıyor, şiddetini arttırıyor, benden asla vazgeçmiyor! İnsan büyüdükçe (Allah’a yaklaştıkça) şeytanı da büyüyor!

Peki bu durumda ben ne yapmalıyım? Tefekkür edip, ölçüp biçmeliyim, zikretmeliyim, tedbir alarak Allah yolunda gitmeye çalışmalıyım; içimden gelen her sesin kendime ait olmadığını, birçoğunu şeytanın bana fısıldadığını bilip; şeytandan Allah’a sığınmalıyım. Fikirlerimin hangisi Rahmanî, hangisi şeytanî-nefsanî dikkat etmeliyim.

Burada önemli olanın yaşadığım olay olmadığını anladığınızı biliyorum. Çünkü ben A olayında bu hisleri yaşarken, kimileri de B olayında bu hisleri yaşıyor. Yani Rabbimizin istemediği şekilde davrandığımız, yaşadığımız her an aslında görünmeyen bir cehennem içinde yaşıyoruz demektir.

Hadiste Mekke’yi özleyen sahabilere Peygamberimiz; “Ey Allahım! Mekke’yi bize sevdirdiğin gibi, Medine’yi de sevdir; hattaBfazlasıyla” duasıyla karşılık vermiş. Yani aslında “Bu dünyada bunsuz yaşayamam” demekle biz en çok kendimize acı çektiriyoruz. Dua ederken bile o şeysiz yaşayabileceğimize inanmıyoruz, Allah’ı vekil tayin edemiyoruz.

Hayır! Artık biliyor, inanıyor ve yaşıyorum ki; bu dünyada herşeysiz yaşanır, ama O’nun hakikatleri olmadan yaşanmaz. O’nun beni gördüğünü, duyduğunu, hislerimin karşılığını vereceğini bilmeden yaşanmaz! Yani kısacası, bu fani dünyada O’nsuz yaşanmaz! O varsa her şey var; O yoksa tüm dünya benim bile olsa hiçbir şey yok!

  24.12.2007

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut