Bir âyet olarak gece

Murat Kuru*

GÖZÜMÜZÜ HİKMETLE açıp ibretle etrafımıza baktığımızda Rabbimizin nice âyetlerini görürüz. Çiçekler, böcekler, dağlar, denizler, denizde akıp giden gemiler, yağmurlar, bulutlar…

Gece de bu âyetlerden biridir. Bizatihi Kur’ân “Gece de onlar için bir âyettir” (bkz. Yâsîn sûresi, âyet: 37) buyurur ve bizleri gece üzerine düşünmeye, tefekküre çağırır. Maişet vakti kılınan gündüzün keşmekeş ve koşuşturmacasından sonra ilâhî bir lütuf olarak dinlenme vakti kılınan gece, kendimizi dinleyebileceğimiz bir vakittir de aynı zamanda. Gece nasıl gündüze perde kılındıysa, biz de gecelerimizi günümüzün sahte ışıklarına, parlaklıklarına perde kılabiliriz. Bürünmek, örtünmek biraz da kendi içimize, özümüze, enfüsî âlemimize dönmekse, gecelerimizde Rabbimizin âyetleri üzerine yapacağımız tefekkür ve ibadetlerimiz mülkten melekût, maddeden mânâ alemlerine açılan pencerelerimiz olabilir. Çünkü Kur’ân’ın ifadesi ile “Gece kalkışı, (Kur’ân’ı anlamada kalbe) alabildiğine uygun ve kıraate daha elverişlidir” (bkz. Müzzemmil sûresi). Bir âyet olarak gecenin, gecelerin bizlere söylediği nice ders olsa gerektir.

Gece rububiyet dersi verir. Kişi dünyayı kendi ayinesinden görürmüş. Monotonlaşan hayatımız çoğu zaman etrafımızdaki nice ‘olağanüstü’lükleri ‘olağan’laştırır. Tüm kâinatı elinde tutan birinin ancak gündüzün ardından bir örtü ve dinlenme vakti olan geceyi getirebileceğini unutur oluruz. Gecede yazılan nice âyetleri ve dersleri de tabiî. Nisyan ile mâlûl olduğumuzu bilen Rabbimiz hatırlatır ve ikaz eder bizi. “De ki: Söyleyin bakayım! Eğer Allah, geceyi üzerinizde kıyamete kadar devamlı kılacak olsa, Allah’tan başka size bir ışık getirecek ilâh kimdir? Hiç (söz) dinlemez misiniz? De ki: Söyleyin bakayım! Eğer Allah gündüzü üzerinizde kıyamete kadar daimî kılacak olsa, içinde istirahat edeceğiniz bir geceyi size getirecek ilâh kimdir? Hiç (hakkı) görmez misiniz?” (Bkz. Kasas sûresi, âyet: 71-72).

Gece faniliğimizi ve misafirliğimizi anlatır bize. Gündüzün göz kamaştırıcı ışık ve aydınlığının gece ile zeval bulması her kemalin bir zevali olduğunu hatırlatır. Gündüz nasıl zevale akıyorsa dünyanın da gözümüzü kamaştıran mal, mülk, şan, şöhret, şehvet, makam, mevki gibi nesi varsa hepsi gece ve gündüzün dönmesi ile zevale koşar. Yaşadığımız her gece ölümümüze bir gece daha yaklaşmak, yaşamak ölümümüze yanaşmak demektir aslında. Rabbimiz de bu dersi verir nice âyette. “Yerin üstünde olan herkes fanidir. Ancak senin azamet ve kerem sahibi Rabbinin Zatı baki kalır” (Bkz. Rahmân sûresi, âyet: 26-27). Biz o kadar alışmışız ve ülfet etmişizdir ki geceye, bu mânâlar pek yankı bulmaz kalp ve ruhlarımızda.

Gecede ümit de vardır. Günümüzün sel gibi akan günahları karşısında her bir günahla biraz daha yaralanan ve karalanan kalblerimiz, nazar-ı gafletle Yunus aleyhisselamın gecesinden yüz derece daha karanlık olan istikbalimiz vardır. Çevreden yardım yerine çoğu zaman binbir günahın kışkırtıcı çağrıları gelir kulaklarımıza ve gözlerimize. Benliğimizin sahte ışıkları karanlıklarımızı koyulaştırmaktan başka birşeye yaramaz. Biz böyle ümitsiz iken, gecede imanın nuru daha da parlar. Zira artık anlarız ki, sebepler faydasızdır. Yoktur Müsebbibü’l-Esbab’dan başka yardımcımız. Yunus aleyhisselam gibi “Lâ ilâhe illâ ente” deriz en koyu karanlıklarımızda. “Yâ Rabbi! Bizim durumumuz ne kadar karanlık olursa olsun, sen gecenin karanlığından sabahı yarıp çıkaransın (bkz. En’am sûresi, âyet: 96); bizim de karanlıklarımızdan imanın hidayet nurlarını çıkar. Yoktur senden başka bize eman verecek” diye yalvarırız.

Farklı yön ve boyutları olsa da hidayet nuru bir taneyken, dalâletin karanlıkları binlercedir. Nefsimiz, enaniyetimiz, mal-mülk tutkumuz, makam-mevki sevgimiz, şehvetimiz, karanlıklarımızdan sadece birkaç tanesidir. Ve bizi bütün karanlıklardan kurtaracak Rabbimize olan iman, dua ve istiğfarlarımızdır. Çünkü “Allah iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından hidayet nuruna kavuşturur” (bkz. Bakara sûresi, âyet: 257).

Peygamberimizin (s.a.v.) gece yatmadan önce okumamızı önemle tavsiye ettiği Bakara sûresinin son iki âyetinde geçen “Allah kimseyi gücünün yetmeyeceği birşeyle mükellef tutmaz” da gece de bize verilen bir ümit ve müjde değil midir? “Her ne kadar gündüz harama ve günaha düşmüş ve girmiş olsan da ümitsizliğe düşme! Bunlar senin geçebileceğin imtihanlardır. Çünkü senin şefkatli ve merhametli Rabbin, sana geçemeyeceğin sorumluluklar yüklemez” gibi mânâlar da söylemez mi? Şeytanın “Zaman kötü, bu kadar günah var; inancını yaşaman imkânsız. Bak, insanların çoğu harama dalmış durumda. Bundan kurtulman imkânsız” gibi binbir desisesine karşı bu âyetler birer ümit değil midir? Şeytanın bu desiselerine karşı “Hayır, Rabbim bana kaldıramayacağım yükü ve sorumluluğu yüklemez” diye bilmek, bir destek ve teşvik olsa gerek bizler için.

Gecenin verdiği dersler ve mânâlar bunlarla sınırlı değildir elbette. Ve herkes geceden aynı dersi de almaz. Gece böler, gece çarpar, gece arttırır, gece eksiltir, gece parçalar, gece toplar, gece iter, gece çeker… Sonuçta geceden alacağımız dersler kendi aynamızın rengine göre olacaktır.

Ne mutlu geceyi Rabbimizin bir âyeti olarak görüp bu nazarla okuyabilenlere. Onlar gecenin, gece de onların dostudur!

  16.12.2007

© 2021 karakalem.net, Murat Kuru



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut