Damlacıkların Ruhu..

Öznur Çolakoğlu Cam

BİNLERCE KİLOMETRE yukarıdan aşağıya doğru nazlı nazlı süzülürken damlacıklar hiçbirinin malumatı yoktu nereye konacaklarından. Kimi bomboş bir arazinin ortasına düşecekti, kaybolup gidecekti. Kimi kavurucu sıcaklardan çatlamış toprağın bağrına düşen ilk sevinç ve bereketin müjdecisi olacaktı. Hani şu kurumuş topraktan toz kaldırarak düşüveren damlacıklardan biri olacaktı kimisi de belki de..

Bazıları küçük bir çocuğun yağmurla yada karla ilk tanışıklığına şahit olacaklardı. Gözlerini kocaman açıp gökyüzüne meraklı gözlerle bakan çocuğa merhaba diyerek yollarına devam edeceklerdi ve sonra şefkat dolu bir annenin sesi sevimli çocuğa yağmur damlacıklarını yada kar damlacıklarını anlatacaktı.

Akıbetleri hayli evvelden tayin edilmişti oysa. Damlacıklara düşen tevekkeltu Ala Allah diyerek gidişata boyun eğmekti. Nitekim öylede yapıyorlardı. Hiçbir kaygı duymadan ve sonsuz bir güven içinde bırakıyorlardı kendilerini sonsuz boşluğa ve bu güven neticesinde her biri gitmesi gereken en doğru yerde buluyordu kendini.

Damlacıkların Rabb’lerine duyduğu güven, yeryüzüne teşrifleriyle beraber sükutu ve huzuru da beraberinde getiriyordu sanki. Küresel ısınmacılar yağan yağmurlara seviniyorlar mıydı bilinmez. Zira kendi kehanetleri olmayınca tahammülleri hayli azalıyordu çoğu zaman. Yeryüzünde yaşayan hangi büyük mübareklerin yüzü suyu hürmetine gönderildiği ve kainatın hangi vesile ile sevindirildiği de muammaydı aslında. Ama sebep her ne olursa olsun damlacıklar bizimleydi. Bir haftadır yeryüzüne sağanak halinde teşrif etmektelerdi.

Yağmurun kar taneciklerine dönüştüğünü genç bir yürek sevinç içinde, coşkuyla karşıladı. Pencereyi açıp camdan damlacıkları yakalamaya çalıştı. Sonra aklına yeryüzünde her geçen gün artan sıcaklıklar geldi. Belki de bir gün hiç kar yağmayacağı gerçeğini düşündü. Sonra bu müthiş lütfu çocuklarına nasıl tanımlayabileceğini düşündü. Bundan birkaç zaman sonra kar yağışı birkaç güzel hatıra ve anılarda mı kalacaktı?!!

Çocuklara bir zamanlar kar yağardı denilip ardından uzun uzun tasviri mi yapılacaktı?!! Gelecek nesiller için derin bir üzüntü hissetti. Avucuna konan kar taneciklerine baktı sonra. Kaygısını onlarla paylaştı. Taneciklerdeki sükunet, yüreğine de sükut verdi. Avucunda eriyiveren tanecikler kadar cesur olamadığını düşündü. Kendini onlar kadar güvende hissedemediğine üzüldü.

Oysa onları Yaratan Rabb, kendini de yaratan alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) değil miydi? Bol hayır dua ile tam bir tevekkül ile yaşamalıydı hayatı. Kaygılanmak çözümden ziyade çözümsüzlüğü sürüklüyordu ardında. Minik damlalar Rabblerine duydukları sonsuz güven ile nasıl iniyorlarsa yeryüzüne, aynen öylede oda kendini böylesine güvende hissetmeliydi yeryüzünde. Yaratılmışların tümü gibi yalnız değildi, bir başına bırakılmamıştı oda. Zira başını çevirdiği her yanda Rabbi kendini gösteriyordu kullarına.

Ve yaratılan tüm zerrelerde göz kamaştıran sanat şu sonsuz mesajı içeriyordu bağrında. “De ki, Rabbin seni ne unuttu ne de darıldı.[Duha-3]" Rabbin seni ne unuttu ne de darıldı!! Rabbin seni ne unuttu ne de darıldı!! Rabbi olan Allah tüm beşerin yanında olduğu gibi, onunlaydı da aslında. Bazen avuçlarına konan minik bir kar taneciğinin sanatında, bazen herkese kasvetli gelen yağmurlu bir günün sabahında..

İlk baharın müjdecisi erken patlayan aceleci tomurcuklarda. Taşta, ağaçta, yürüdüğü yollarda dört bir yandan engin bir sevgi çemberiyle kuşatıldığını fark etti. Var olduğu zamanın içindeki tüm felaket haberlerine kulaklarını tıkadı ve her şeye rağmen yeniden ümidin ritmi vururken nabızlarında Duha süresi 3.ayeti kerimesi çınlıyordu kulaklarında..

Rabbin seni ne unuttu, ne de darıldı!!

  13.12.2007

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut