Gurbetin Düşündürdükleri

Ali Dedeoğlu

GURBET KELİMESİ çoğumuzun zihninde en olumsuz çağrışımlar yaparken, gurbete ait hikâyelerimizin çoğu hüzün ve ayrılığa dairdir. Birçoğumuz rızkımızı kazanma adına yollara düşmüş, günlerimizi sevdiklerimizin hasretiyle, hiç tanımadığımız memleketlerde hayata tutunma gayreti içerisinde geçirmekteyiz. Hayat yolunda ailemizle başladığımız yolculuk, şartların bizi savurmasıyla onlardan ayrı geçmektedir.

İnsanın anne rahmine düşmesiyle başlayan dünya yolculuğu, ölümle bitene kadar gurbetler içerisinde geçer. Gurbet içinde doğrular da vardır, yanlışlar da. Biz bunlar içerisinde doğruları seçersek yaşarız. Yanlışları seçersek de yaşarız, ama ölüden farksızdır yaşamımız. Öyleyse, birşeyi doğru yapmaktansa doğru olanı yapmak yaşam boyu en önemli görevimizdir.

“Dünyada üç çeşit insan vardır: Birincisine deneyimlerden ders alan akıllı insanlar, ikincisine başkalarının deneyimlerinden faydalanan mutlu insanlar, üçüncüsüne ise ne kendisinin ne de başkalarının deneyimlerinden faydalanan zavallı insanlar diyoruz” der bir düşünce adamı.

Hz. Âdem ve Hz. Havva, Allah’ın yasakladığı meyveye el uzatmanın cezası olarak, kendileri için yurt olarak bahşedilmiş cennetten Allah’ın iradesiyle sürgüne, dünyaya gönderilmiştir. İnsanlığın ilk gurbet hadisesi dünya tarihine böylece yazılmıştır.

Cennetten ayrılmanın yanında birbirlerinden de ayrılmanın acısı, en hafif deyimle gurbeti çekilmez bir ızdıraba dönüştürmüştür.

Yaptıkları hatanın farkına varan atalarımızın Allah’a yakarmaları gurbetlerden birini bitirirken, diğer gurbetin bitişi Allah tarafından insanlık için imtihan sırrıyla gizlenmiştir; ve bu imtihanın sonucuna göre, bizler ya kazanarak ya da kaybederek ebediyete yöneleceğiz.

Allah’ın affetmesiyle Hz. Âdem ve Hz. Havva dünya denilen meydanda birbirleriyle Arafat’ta buluşmuşlar ve dünyada taş üstüne taş konularak yapılan ilk bina olan Kâbe’yi inşa etmişlerdir.

Bu insanlık adına, dünya gurbetinin bitişi adına, sembolik de olsa çok derin anlamlar ifade eder. Belki de her yıl hacda tüm mü’minler bu sembolik hatıranın anısıyla yeniden imanlarını tazelemekte ve dünya hayatındaki gurbetin acısını bu buluşmanın manevi hazzıyla hafifletmektedirler.

Atamızdan bize ilk miraslardandır gurbet ve bizler için cennet hayatının imtihansız bahşedildiği o günden, imtihan için dünyaya gelişimizin unutulmaması gerektiğini hatırlatmalıdır. Bizler dünya hayatımıza başladığımız andan itibaren bu aziz hatırayı unutmadan yaşamalı ve yaşantımızı ona göre planlamalıyız.

Sanki dünyadan hiç göçmeyecekmiş ve ebede kadar burada kalacakmış gibi yaşadığımız bu zaman dilimleri yaratılışımızdaki saffeti öldürmekte, temiz olan fıtratımızı kirletmektedir. Ölümle bitecek dünya gurbetinin sonucunda yaptıklarımızdan hesaba çekilecek olmamız hiç hatıra gelmemektedir.

Ölmemizle dünyada kalacak olan, ahiret yurduna götüremeyeceğimiz metalarla günümüzü boşa geçirmekteyiz ve bununda farkında bile değiliz.

Tüm ruhlar Elest Bezminde Allah’a kullukta bulunmak için söz vermiş ve bu sözle dünya gurbetine gönderilmişti.

İnsanların unutkanlığını bize defalarca bildiren Allah’ın, dünyada unutulmaması gerekenleri her daim hatırlamak için namazı teklif etmesi bizler için büyük bir nimettir. Dünyanın kirine pasına bulaşan insanlık, 24 saatin içerisinde tanzim edilen namazla dünya gurbetinin aziz hatırasını her daim canlı tutmalı ve verdiği sözün anlamını hiç unutmamalıdır.

Tasavvufta Mevlânâ, neyden gelen acı sesin sazlıktan ayrılışın verdiği hüzünle çıktığını söyler. Biz nereden geldik? Neyi terkederek geldik? Geldiğimiz yeri unuttuğumuzdan olacak ki, gönüllerimiz eşyaya sürgünü yaşamakta, özümüze dönüşü yapamadığımız için dünyayı fethe çıkarken onun esiri olmaktayız.

Gurbete yolu düşen insanın geldiği yere geri döneceğini, geri döndüğünde de hesap vereceğini bilmesi ve bunu her daim hatırda tutması gerekir. Yoksa son pişmanlık hiçbir zaman fayda vermez.

Herhalde şu ilâhî ikaz her zaman kulağımıza küpe olmalı.

“Görecek olsan o vakit ki, günahkârlar Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş oldukları halde, ‘Rabbimiz! Gördük ve işittik, artık bizi geri çevir. Biz sâlih amel işleyelim. Şüphe yok ki, biz kat'i sûrette inanmışlarız’ derler.” (32/12)

Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim ki, gurbete düşen yolumuz geriye dönüşte hüsrana çıkmasın.

Bediüzzaman Said Nursî, “Altıncı Mektup”ta “dünya denilen diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim” diyerek o gün kendi dairesindekilere, belki de bugün manen bizlere seslenmektedir. Devrinin en büyük dertlisi olan bu insan beş muhtelif gurbet içinde gurbetlerden bahisle gurbeti tanıtır bize. Sonunda dört bir yanımızı saran o karanlıklı gurbetlerin mahvı için tavsiyesi, “acz, tevekkül, fakr ve iltica”dır. Tavsiyelere kulak verirsek o gurbetler nuranî dairelere dönüşür ve dünya meydanında zulmetler dağılır.

Ataullah el-İskenderî’ye ait olup darbımesel hükmüne geçmiş, “Cenab-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden neyi kazanır?” sözünü, yani “O’nu bulan herşeyi bulur. O’nu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur” mesajı ne kadar büyük bir hakikattir. bunu da unutmayalım.

Öyleyse, biz de bu dünya gurbetinde başımıza ne gelirse gelsin yılmadan, ye’se düşmeden en büyük teselliyi Cenâb-ı Hakkın bize olan yakınlığında bulmalı, her halimize şükretmeliyiz. Evet, “O’nu tanıyan zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu tanımayan sarayda da olsa bedbahttır.”

Gurbeti ahireti adına kazanca çevirip, ahiret yurduna döndüğünde Rabbini hoşnut edenlere selam olsun.

  07.12.2007

© 2021 karakalem.net, Ali Dedeoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut