Kişisel Gelişim Neden Çıktı?

Burak Aydın*

SON ON BEŞ YILDIR dünyada yayılan ve 4–5 yıldır da ülkemizde insanların ilgisini fazlasıyla çeken bir alan; kişisel gelişim ve bu isim altındaki hızlı okuma, nlp, başarılı olma yolları, toplam kalite, insan kaynakları, hafıza teknikleri...

Kişinin gelişimi İslam Kaynaklarında “tekâmül-ü insaniye” ismiyle geçiyor. Aslında insanın özelliği değil mi bu? Kemale ermek, mükemmele yelken açmak. Bir balarısı doğar doğmaz bal yapmaya başlarken, ya da bir balık doğar doğmaz yüzerken, insan yürümeyi ancak 3–4 sene de öğrenebiliyor. Konuşmayı hâkeza. Beşikten mezara kadar gelişmekte olan insan gelişirken kişisel gelişim de gelişiyor.

Öncelikle kişisel gelişim ve bu isim altındakilerin çıkış sebepleri nelerdir, bunları incelemeye çalışalım. Çağımızın bu rüzgârlarının ilk temelleri 1950’lerde atıldı. 1970 de nlp (sinir dili programlaması) ortaya çıktı. Genel olarak bakıldığında bu akımların çok daha önceden ortaya çıkmaları mümkündü, ama çıkmadılar. Sözgelimi bilgisayar olmadan internet yoktu, ya da hesap makinesinden önce bilgisayar olamazdı, çünkü bunlar bir süreçti ve teknolojik olarak öncesi gerekliydi. Ama yukarıda sayılan kişisel gelişim ve saz arkadaşlarının öncesine gerek yoktu. Ortaya çıkmaları için tek şey gerekliydi, o da ihtiyaç hissedilmeleri!

***

İnsanlık olarak hafıza tekniklerine çok ilgi duyuyoruz. Yukarıda dediğimiz gibi bu hafıza teknikleri hafıza kaybımızın aşırı derecede artması üzerine çıktı. Hafıza kaybı ise tıbben de tespit edildiği üzere “harama bakma” sebebiyle ciddi artış gösterir. “Evet, ehl-i İslâm da, nazar-ı haram ziyâdeleştikçe hevesât-ı nefsâniye heyecana gelip, vücudunda sû-i istimâlât ile israfa girer; haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hâfızasına zaaf gelir. Evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, husûsan bu memâlik-i hârrede o sû-i nazardan sû-i istimâlât, umûmi bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlıyor. Herkes, cüz'î-küllî o şekvâdadır. (Kastamonu Lâhikası, s. 92.)”

Herkesin az çok şikayette bulunduğu bu unutkanlık hastalığı için “hafıza teknikleri” geliştirilmiş ve böylece unutkanlık azalmaya, daha çok bilginin hafızada tutulması sağlanmaya çalışılmıştır. Ama “unutkanlık sebebi harama bakmaktır, bu yüzden haramdan uzak duralım” şeklinde bir düşünce içine girilmemiştir. Namahreme bakılmaya devam edilmiş ve bunun sonucu artan unutkanlık hastalığına karşı “hafıza teknikleri” geliştirilmiştir!

***

Hafıza teknikleri gibi hızlı okuma da aynı ilgiyi görüyor. Bunun da sebebine inildiğine görülecek olan şudur; okumak isteniliyor ama okumak için dünyevî meşguliyetlerden zaman kalmıyor. Akşama kadar işiyle meşgul olan bir baba eve yorgun argın geldiğinde çocuklarıyla zaten zor ilgilenirken okumaya günde yarım saat ancak ayırabiliyor. Bunun sonucu olarak o yarım saat içerisinde ancak okunabilen 15–20 sayfa yerine 30–40 hatta 50 sayfa okuyabilmek kulağa o kadar hoş geliyor ki…

Ancak burada da bir problem var, o da okunan kitaptaki bilgilerin algılanabildiği halde yaşanamıyor olmasıdır. Sözgelimi bir film 3–4 kat hızlı oynatıldığında filmde olan biteni algılayacak bir beyin bize Allah tarafından verilmiş, ama film sırasında hissedilen duygular bu şekilde anlaşılamaz, yaşanamaz. Aynen bunun gibi hızlı okuduğunuzda olayları anlayabilir (algılayabilir) ama yaşayamazsınız!

Bir roman okuduğunuzu farz edin, okuduğunuz o romanda onlarca yüzlerce karakter var. Bunlardan biri başrolde, bu durumda sizde başroldeki kahramanın ya da hoşunuza en çok giden kahramanın yaşadıklarını yaşamak durumundasınızdır. Zaten bu yüzden roman okuruz değil mi? Okunan roman sırasında hızlı okuyarak olan biteni anladınız ama olayları kahramanlarla birlikte an be an yaşamadınız. Bu kulağa hiç de hoş gelmiyor!

***

İlgi gören bir diğer kişisel gelişim alanı ise toplam kalite. Bu alan ile ilgili şöyle bir eleştiri getirilebilir; bunun özünde anlatılmak istenen daha doğrusu var olduğu söylenenler “istişare” adıyla İslamiyet’te zaten var. Ama arada dağlar kadar fark var; Kur’an hakikatleri ile batı felsefesi arasındaki kadar fark var. Felsefenin başı Kur’an hakikatlerinin ayağına erişemeyeceğine göre kıyas dahi edilmez. Ki bunun yanında içindeki hakikatler dışında saçmalıkları da içeriyor.

Bir örnek: Eskişehir’de internet cafe işleten iki işletmeci tanıyorum. Bunlar birbirine komşu. Aralarında rekabet var. Bunlardan biri en son teknolojideki bilgisayarları getirmiş. Öteki diğerine nazaran daha düşük özellikli bilgisayarlara sahip. Fakat dükkanında çalıştırdığı iki işçiye de aynı elbiseden almış. Bir “şikayet kutusu” almış ve onu girişe asmış. Bunlar toplam kalitenin gerekliliğiymiş. Diğer internet cafeye bu tür toplam kalite gerekliliklerini neden yapmadığını sordum;

“Şikayet kutusuna yazı yazan olmaz ki, bizim müşterimiz dilek ve şikayetlerini anında bildirir. İnternet hızı çok düşük, şu oyunu nasıl oynayabilirim, şu programı nasıl kurarım şeklinde soruları şikayet kutusuna atmak olur mu hiç? Herkesin tanıdığı burada çalışan arkadaşlara ayrı kıyafet giydirmenin bir anlamı olmaz. Tanımayan –ilk defa gelen- kişiler bile sorusu olduğunda soracak birisini hemen buluyor ve soruyor.” şeklinde konuştu. Yani şikayet kutusu koyma tek tip giyinme gibi işin özünden uzak “kabuk” konularla uğraşmak hiçbir katkı sağlamayacaktır. Ama her işini sorunsuz yapan düzenli bir işletme ise zaten bu gibi kabuklara ihtiyaç duymayacaktır. Yani aklın yolu bile bunu saçma buluyor!

***

Bir diğer kişisel gelişim alanı ise “başarının elde edilmesi”. Aslında bunun tam adı yok. Bu tarz çalışmaların hepsi “başarılı olma” adına paralel isimlerle piyasada. Burada çok net bir problem var, o da piyasadaki kitapların 1–2 tanesi hariç hepsinin başarıyı sonuç olarak görmeleri ve sonucu elde etmenin yollarını çizmeleridir. Onlara göre 4d kuralı ya da 5i kuralını yerine getiren herkes başarıyor. Hatta bu işi en mubah yaptığı iddia edilen bir grubun çıkardığı başarı kitabının başlığı çok manidar: “Mutlaka Başarılı Olmanın Yolları”.

Başarıyı elde etmeye bir mutlakıyet koyuluyor. Hemen akla bir örnek geliyor: Derslerine düzenli çalışan ve sınav öncesi gereken çalışmayı gösteren bir öğrenci sabah kalktığında hastalanabiliyor ve sınava giremeyebiliyor ya da sınavdan iyi sonuç alamayabiliyor. Bu durumda mutlakıyetten söz etmek mümkün mü?

***

Kişisel gelişim alanlarından en ilgi çekeni ise NLP. Sinir ya da beyin dili programlaması diye tanımlanıyor. Bu alanda en bariz tehlike ise insana “Her şeyi yapabilirsin” “Aklın sınırsız bir güç kaynağıdır”, “İçinde sınırsız bir güç vardır”, “Kendi kendine maliksin” “Dünyada bir tek kişi bir işi başarabiliyorsa bunu herkes başarabilir” vb telkinlerdir. Bu ifadeler NLP adı altında anlatılan öğretilerdendir. Hatta bu tür ifadelerin bir kısmı bir çok kitaba isim dahi olmuştur. Bu ifadelerin ne kadar yanlış olduğu insanı nerelere sürüklediği o kadar açıktır ki... Yani insanın kendisini İlah kabulüne kadar sürükleyecek kadar tehlikelidir.

NLP aracılığıyla Türkiye’ye girmekte olan Uzakdoğu öğretileri ise yukarıda sayılanlar kadar olmasa da bir tehlike meydana getiriyor. Yapılan hipnoz, meditasyon vb konularda seanslar insanların sadece bunalıma girmiş, ya da ciddi bir arayışa girmiş ve bir alternatif arayan boşluktaki insanları etkileyebiliyor. Ama işin daha tehlikeli hatta en tehlikeli boyutu ise elindeki hazinenin kıymetini bilmeyenleri etkiliyor olmasıdır. Bu konuda bir fikir sunuyor olması hem de işin en tehlikeli kısmına vurgu yapıyor olması sebebiyle bir alıntı yapmak istiyorum:

“İnsanı, Yaratıcıdan koparan, onun acziyetini ve Yaratıcıya mutlak surette muhtaç olduğu gerçeğini yok sayan inanç yahut düşünceler, doğrudan insan fıtratına ters anlayışlardır. İnsana hak etmediği ve kaldıramayacağı bir yükü yükleyerek, onun her şeyi yapabileceği varsayımıyla yola çıkan dünya görüşleri, insanı mutlu kılmak yerine, ona daha çok istek ve talep yükü yükleyerek mutsuzluğuna yol açmaktadırlar. Böylece bu tür yaklaşımlar, insana adeta bir ilahlık rolü de isnat etmektedirler. Modern dünyanın mutsuz insanı, kendisini mutlu kılacak kaynaklara âdeta bir içgüdüyle yönelirken, farkında olmadan önüne çıkan her çareye başvurmaktadır. Eğitim sisteminden kaynaklanan arızalardan ve bilgi kaynaklarından yoksun olmanın verdiği boşluklardan istifade eden birtakım çevreler, arayış içerisindeki insanımızı yoğun bir yayın ve bilgi bombardımanına maruz bırakmışlardır. Dinî inanç ve kabulleri dışlayan ve insana aradığı her şeyin kendisinde bulunduğu vehmiyle, hiç de kültürel kabullerimize uymayan anlayış ve ritüelleri dayatanlar, "yalnız insan"ın zihnini bulandırmayı, her geçen gün daha büyük bir iştahla sürdürmektedirler. Bu hususta bize düşen en önemli vazife, öncelikle insanımızı millî ve manevî değerlerinden kaynaklanan ve bilgi kaynağı itibariyle tamamen kendi kültürümüze ait olan bilgilerle donatmaktır. Bu anlamda, Kuran-ı

Kerim, Hadis-i Şerifler ve tefsir, kelam, fıkıh vb. temel kaynakların ışığında insanımıza muhtaç olduğu moral değerleri kazandırmak büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde gerçekleştirilecek kişisel gelişim çalışmalarında, Batı kaynaklı ve Uzakdoğu kökenli yayınların şablonlarına itibar etmeden, her kültürün kendine özgü ifade biçimi ve insan-kâinat telakkisinin varlığına inanarak "millî kültür değerlerimize bağlı bir bilgi temelinden hareket etme hususuna" dikkat edilmelidir.

Kendi kültürel kabullerimizden hareketle, Batı'daki güzellikleri ve insanlığın temel değerlerini de göz ardı etmeyerek kişisel gelişim alanında bir örnek çalışma gerçekleştirmenin zaruretine inanıyoruz. Bu tür çalışmaları geliştirmek ve bunları, mantığını ve şematik yapısını kendi gerçeklerinden alan bir alternatif arayış olarak ortaya koymak, insanımızın öz güven duygusunu da pekiştirecektir. Biz, "sende gözet sendedir" anlayışıyla, insanı merkez kabul eden bir kabuller dünyasının çocuklarıyız. Bu kabuller dünyasında insan "zübde-i âlem" (âlemin özü) ve "merdüm-i dîde-i ekvân" (kâinâtın gözbebeği)dir. Öyleyse evimizin temelindeki hazineyi binlerce kilometre uzakta aramak neden?” (Doç. Dr. Ali Fuat BİLKAN, www.egitimplatformu.net)

  08.12.2007

© 2021 karakalem.net, Burak Aydın



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut