Siyah-beyaz ve çocuk

Nuriye Çakmak

RENKLERİN VARLIĞI çok şey anlatmalı. Başta Allah’ın ehadiyetini. Siyah-beyaz olsaydı herşey, biz ondan bu kadar peşin hüküm sahibi olsaydık, daha anlaşılabilir bir hal alırdık zannımca. Ortada bu kadar renk varken neden hep siyah ve beyaz arasında gidip geliyoruz ki... Keskin çizgiler çiziyor ve sonra boyuyoruz birilerini, içlerini dolduruyoruz.

Yıllarca suçlandı çalışan anneler. Dinî açıdan yargılandılar. Siyah.

Çocuklarına iyi annelik yapamıyorlar. Siyah.

Ev hanımı olmak iyi anne olmak demek oluyordu böylece. Çalışan anneler siyahı alınca, diğerlerine beyaz kalıyordu. Onlar dinî bir hayat yaşıyordu, bembeyaz.

Oysa günaha girmek için, ona gitmeye gerek yoktu. Evlerimizin içinde geziniyordu.

İşe gitmek için girmiyorlardı; nâmahremlerin içine, günlere gidiyorlardı, her gün alışverişe çıkıyorlardı. Komşularına gidiyor, her gün aynı konuları konuşuyorlardı. Televizyon izleyerek, gıybet ederek de günaha girilebiliyor. Bu şekilde de çocuklar ihmal edilebiliyor oysa.

Büyük sitelerin, zenginlere ayrılan villa kısımlarına gidiyorum ne zamandır. Dinî kesimin tercih ettiği siteler çoğunlukta. Her sokakta bir kreş var. Neden bu kadar çoklar diyorum. Bir tanesinin içine giriyorum. Sabah gelip akşam giden çocuklar. Kaç tanesinin annesi çalışıyor diyorum. “Hiçbiri.”

Kimisi ayakbağı olmasın diye vermiş, kimi eğitilsin diye. Çalışmayan bir annenin sözü yankılandı kulaklarımda: “Keşke ilkokullar da yatılı olsa!” Çok yaramazdı çocuğu; yazın kampa gönderiyordu, kışın okula, tam gün olanına.

Oysa bütün gün çalışıp yavrusuna yemek hazırlama telaşına düşen, geç geldiğinde yavrusu uyumuş diye gözyaşı döken çalışan anneler de görmüştüm. Çalışması gerek miydi, değil miydi, hesabını yapmak benim görevim değildi, ama nasıl derdim ona iyi bir anne olmadığını. O yaşlar sevgiden, şefkatten akmıştı.

Sonra her hafta sohbete gelen annelerin neden saat beşe doğru telefonlarına sarıldıklarını düşündüm. Servise tarif veriliyordu, çünkü çocuk her akşam başka bir eve bırakılıyordu. Yorgun argın gelen çocukların o düzensiz hayatlarını gözlemliyorum şimdilerde. Onların bakıcıları okulları...

Çizgiyi çizmek ve birini siyaha boyamak değil amacım. Çalışma taraftarı olduğumdan da değil. Fakat değişti bazı şeyler, artık kalıplar eskidi. Birilerini suçlamadan önce bunları görmek gerek. Ev hanımı olup tüm vaktini çocuğuna ve gelişimine ayıran anneler var, kendinden fedakârlık yapan. Kendini sakınan ve azimetle amel eden. Ve çocuğunu gerçekten eğitim alsın, kabiliyetleri gelişsin diye eğitime gönderen, kendine düşeni unutmadan...

Bir yanda da, çalışan anneler var. Onların içinde de çok fedakâr olanları, çocuğunun eğitimini, maddî-manevî gelişimini aksatmayanları.

Eksiklikler, bilinçli veya bilinçsiz ihmaller ve sonu hepimizin geleceğini etkileyen hatalar mevcut. Ama bu hatalara düşmek için bir gruba dahil olmak gerekmiyor. Siyahı ya da beyazı seçmek.

Şimdi siyahı ve beyazı ortada bırakıyorum. Şefkat kahramanı, çocuğun ilk ve en önemli hocası olan ayağı cennet kokulu fedakâr annelere beyazı bırakıyorum. Allah sayılarınızı arttırsın ki, renkler hep beyaza dursun diliyorum.

  01.02.2008

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut