Hangi Kitapta Yazar?

Mehmed Boyacıoğlu

ANADOLU, GEÇEN hafta, her sene olduğu gibi ucube bir töreni daha geride bıraktı.

Diğer devlet dairelerinde ne olup bittiğini pek bilemem ama okullarda sergilenen tam bir garabettir: Okul açık ise eğer, öğrenciler zamansız bir zille sınıflardan alınır. Hava yağmurlu ise bir salona tıkış tıkış doldurulurlar, değilse onlara okul önünde sıraya dizilmeleri emredilir. Bu sene olduğu gibi tören hafta sonunda yapılıyor ise öğrencilerin neşesi epeyce kaçar, değilse tek sevinçleri sevmedikleri bir veya iki ders saatinin “kaynama”sıdır.

Edebiyat öğretmenleri günün anlam ve önemine dair bildik sıkıcı nutuklar çekmeye hazırlanırken, nöbetçi öğretmenler çocukları “hizaya getirme”ye çalışırlar.

“Çelik” iradeli bakanımız öğretmenlerin usta ve baş olma kriterleri arasında millî günlerde nutuk çekme gibi mühim bir ölçüyü de koyduğundan, böyle zamanlarda görev almaya istekli olanların sayısı artmış olmalıdır.

Tören çoğunca acemi bir ti sesi ile start alır. Bu sırada öğrencilerin bazıları kıkırdamaya başlar ise de, bir arkadaşı ihbar etmezse bu “hınzır”ların kim oldukları pek bilinmez. Zira herkes put gibi sabittir... Gerisini biliyorsunuz...

Bu olup bitenlerden memnun muyuz, değil miyiz?

Hayalen her kesime soralım ve onlardan cevaplar almaya çalışalım. Her kesimle, kendi akılları iktizasınca konuşacağım. Tek şartım gerçeklerin açıklanmasından sonra ‘ama…’ ile başlayan cümlelerin kurulmaması. Anlaştık mı?

Bu yapılanları, öncelikle; vesileyi, iki nimetin birlikte gelmesi demek olan iktiranı, illetle iltibas etmeyin; kullara bir mabud derecesini vermeyin; incir çekirdeğinden koskoca incir ağacını yaratan Allah’dır; şükranınızı O’na verin, vesileye de hakkı varsa dua edin; bir ordunun şerefi yanlıca kumandanına verilmez, verilirse zulüm olur mealindeki vurguyu çoklukla yapmış olan Bediüzzaman ve onun ders aldığı Kur’an ve Sünnete bağlı gelenek doğru bulmuyor. Ama, Risaleleri, kiminiz üçüncü sınıf bir vaaz kitabı, kiminiz “gericiliğe” çağıran bir kitap bildiğiniz için kale almıyorsunuz. Kiminiz ise Nursi’yi; “Ayasofya’yı puthane, meşihat dairesini de kızların lisesi yapan bir kumandanı sevmek mecburiyetinde miyim?” dediği için dinlemiyorsunuz.

Peki ya diğer kitapları ve mensuplarını ne kadar ciddiye alıyorsunuz?

Mesela, “Ben batıcıyım, liberalim, modern dünyanın tüm değerlerini benimsiyorum” diyenlere sorsam: bu törenlerin benzerine hangi Batı ülkesinde rastlanır? Mesela, Anglo-Sakson kültürlerde böyle bir şey var mıdır? Kaç İngiliz Churchill’i ölüm gününde hatırlar? Geçtik, liberal Anglo-Saksonları, bu tür törenler acaba, yakın tarihlerinde faşizm bulunan ülkelerde var mıdır?

“Ben dünyayı iyi biliyorum; Arabı Acemi, Çin ü Maçin’i gördüm” diyenlere soralım: Acaba kaç Mısırlı, Arap Birliğinin, sonuç itibariyle başarısız da olsa iddialı lideri Abdunnasır’ı ölüm gününde hatırladı? Yarı resmî El-Ahram gazetesi bu sene onun anıldığına dair bir sütunluk da olsa bir haber neşretti mi acaba? Kaç Çinli Mao’yu hatırlıyor?

“Ben insandan; antropolojiden, eğitimden anlarım” iddiasında olanlara kulak kabartalım: Dünyanın neresinde olursa olsun nüfus, yüzde beş civarında zekâ düzeyi düşük, bir o kadar da zeka seviyesi deha çapında olan insanlardan müteşekkildir. Diğerleri vasat seviyededir. Acaba, Türk ulusu denilen topluluk içinde M. Kemal ayarında bir zekâ çıkmaz mı? Niye bir tek adam on yıllardır yüceltilir durur?

“Ben çareyi akılda ve onun gereklerini yapmada görüyorum” savını öne sürenlere soralım: Hiçbir felsefî doktrin sunmayan sadece çeşitli felsefî sistemlerden aldıklarını bir eklektizmle uygulayan, prensiplerinin hiçbirisinin günlük hayatta kimsenin, mesela, manavdan alışveriş yapan Ayşe teyzenin uygulamadığı bir fani niye adeta yarı ilah muamelesi görür?

“Türk Milletinin bin yılları bulan tarihi vardır. Bu süre içinde bu ulus binlerce dahi bilim insanı, siyasetçi ve komutan yetiştirmiştir” diyenlere kulak verelim: Acaba bütün bu şahsiyetlerin hepsi anılacak olsa yılın her gününün bayram, yine her gününün anma günü olması gerekmeyecek midir?

Kısacası, bu garip uygulamanın yerin tarihinde ve coğrafyasında yeri yoktur.

Yine de, ben onu (o’yu büyük yazıp apostrof ile ayırsa mıydım?) anmak istiyorum, unutulmasına gönlüm razı olmuyor denilirse; derim ki, herkes istediğini istediği şekilde anma ve anlama hakkına sahiptir. Ama, bu özgürlükler asrında insanları zorla bir yerlere toplamanın adı ne çağdaşlıktır, ne modernliktir, ne ilericiliktir. Bu bir zorlamadır, onun altında gizlenen iki yüzlülüktür, kimsenin kendi hüviyeti ile ortaya çıkmasına vermeyen bir tektipçiliktir.

İlla da anma yapılacaksa, bu gönüllü olmalı ve kimse zorla meydanlara toplanmadan yapılmalıdır. Hem o zaman kimin özde kimin sözde Atatürkçü olduğunu öğrenmek için akla hayale gelmedik kriterlere müracaat edilmek zorunda kalınmaz, vesselam.

  14.11.2007

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut