Bir Mersiye ve Bir Çağrı

Mehmed Boyacıoğlu

YAŞADIĞIMIZ ÇAĞDA sosyal birçok gösterge ailenin çöküşünü adeta haykırıyor. Bu çöküşü sebepleri ile birlikte fark edip aileyi bütün levazımı ile birlikte yeniden diriltmenin çarelerini araştırmak düşünen herkesin görevi olmalıdır.

Bu çöküş belirgindir. Ancak, acınası haldir ki, sosyal hadiseleri ve gerçekleri birilerinin gözü ile görmek zorunda kalan bizler bu çöküşü tam anlamıyla fark edemeyebiliyoruz.

Bu meyanda, medyanın bizden görmemizi istediği ya erken yaşta zorla evlendirilen genç kızlardır ya da töre cinayetine kurban gidenlerdir. Fotoğrafın tamamını görmemize müsaade edilmez. Bu yüzden, sanılır ki, “zamanında”, mesela otuz otuz beş yaşında evlenenler mutludur. Töreleri kale almayan anlayışla kurulan bütün evlilikler saadet getirir sanki.

Oysaki sosyal hadiselerde kuraldır; önce tehlikenin büyüğü fark edilir, evvelemirde zararın katmerlisinin çaresine bakılır. Önce insanların çok meylettiği kötülüklerin üstesinden gelinmeye çalışılır. Nerede lakaytlık varsa orada kurallar sertleştirilir. Aksine, sıkı bir uyma ve hatta zorlaştırma hali varsa orada kurallar kolaylaştırıp gevşetilebilir. Söz gelişi, vergi kaçırmak sıradanlaşmış ise, orada yetkililerin içinden vergi kanunlarını kolaylaştırmak geçmez, ama herkes vergi vermede yarış halinde ise orada bazı vergi mevzuatı hafifletilebilir. Tarihte İsa ve Musa (as) şeriatları arasındaki fark da konumuza işaret eder.

Öyle de, evlenme her tür yol ve vesile kullanılarak hafife alınıyor, geciktirilmesi tavsiye ediliyor ve bu gecikmeden dolayı insanlar belli zararlar görüyorsa, orada asıl yapılması gereken, on beş on altı yaşındaki kızların evlen(diril)melerinin felaket olduğunu söylemek değil gecikmiş evliliklerin etkilerini ifade etmek olmalıdır.

İmdi, Avrupa evliliği ve aileyi hafife almanın birçok sonuçlarını her gün gözler önüne seren olaylar yaşıyor. Söz gelişi, eğitimin içinde bulunduğu dökülmüşlük, bu hali gözler önüne seriyor. Eğitimi daha istendik hale getirmek için ayrılan muazzam kaynaklar gözle görülür bir iyileştirme sağlayamıyor. Basılan bunca kitap, yayınlanan onca makale sadra şifa olamıyor.

Bu ailevi çöküşün birkaç önemli sebebi var.

Ferdiyetçilik, kendini gerçekleştirme hayatını yaşama adları altında, serbest bir hayat tarzı her türlü vasıtayla teşvik edilmektedir. Bu sebeple insanlar, evliklerini otuzlu yaşlarının ortalarına kadar geciktirmektedirler. Bu vakitten sonra da her istediğini yapmaya alışmış eşler arasında arzu edilen imtizaç hâsıl olamamaktadır. O yaşa kadar bağımsızlığın “tadını çıkaran” eşler, alıştıkları serbestîyi evlilik içinde sürdüremediklerinden istendik bir imtizaç ve uyumu yakalayamamaktadırlar.

Mutluluğu tüketimde arayan yaşama tarzı, eve ayrılan zamanı önemli ölçüde kısıtlamıştır. Anneler bakıcı bulamama endişesi ile çocuğuna zaman ayırabileceği bir konuma terfi etmeden çocuk sahibi olmayı düşünememektedirler. Eve geç gelmeler, sık sık şehir dışına yapılan iş seyahatlerinden dolayı, ebeveynler; özelde babalar çocuklarını ancak uyurken görebilir hale gelmişlerdir.

Boşanmalardan veya boşanmamış olsalar bile yaşayış tarzının elverişsizliğinden dolayı, ebeveyninden yalnızca biri ile yaşamak zorunda olan çocukların (single-parent children) sayısı oldukça kabarıktır.

Gelir durumları iyi olan “aile”lerde yemekler ya dışarıda yenmekte, böyle değilse öğünler buzdolabından veya mikrodalga fırından çıkarılan hazır yiyeceklerle, yalnız olarak geçiştirilmektedir.

Bütün bunlardan ötürü, evler birer mesken; sükûnet bulunan yerler olmaktan çıkmış, konulup göçülen, kimsenin kimseyle irtibatının olmadığı mekânlar haline gelmiştir.

Düşülen bu durumdan kalkılacaksa eğer, işe benlik probleminin çözülmesiyle başlanmalıdır. Her muhtemel eş kulluğu ve biricikliği içindeki hürriyetinin farkında olmalıdır. Her konuda tıpatıp aynı düşünüp hissedemeyen eşler, benliklerinin emrindeki kaprislerine değil O’nun iradesine uymalıdırlar.

Buna bağlı olarak, dünyanın bir cennet olamayacağını, her işin hevâ ve hevesimize göre gitmeyeceğini; eşimizin ve beraberimizdeki diğerlerinin kusurlarına karşı sabır kuvvetine dayanmamız gerektiğini izan etmemiz gerekiyor.

Tüketim alışkanlıklarımızı kontrol etmemiz de işin bir başka önemli veçhesidir. İktisadı temel alan bir hayat tarzını inşa etmemiz gerekiyor.

Böyle olduğu takdirde, muhtemel komşularımız George, Mary ve Ivan’ın hayat tarzı içinde eriyip gitmemiz değil, onlara örnek bile olmamız mümkün olabilir.

Böyle bir projemiz var mı?

  07.11.2007

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut