İslam ve Demokratik Cumhuriyet

ALLAH (C.C),
Zerrelerden galaksilere kadar,
Her şeyin kader programını,
İnsanın cüz’i iradesini rencide etmeden,
Yazmaktadır ve yapmaktadır..
İşte şu hakikatte;
Sonsuz bir ilmin,
Muazzam bir iradenin ucu görünmektedir.
İslam dini insanın kaderini,
Özgürce tercih edebildiği için,
Kendisinin yönlendireceğini salık vermektedir. [1]
Hayat çizgilerinin,
İnsanın kendi kalemiyle çizilmekte olduğunu belirtmektedir.. [2]

*

Peygamberimiz (s.a.v);
“Nasılsanız öyle idare edilirsiniz..” buyurur. [3]
Demokrasinin temelini,
Halkın kendi kaderini kendisinin tayin etmesi oluşturur.
Bu açıdan bakınca,
İslam ile demokrasi arasında,
Bir doku uyuşmazlığından bahsetmek mümkün değildir.
Kısaca bahsetmek gerekirse;
İslam’a uygun bir devletin,
Tam adaleti hedef tutan bir hukuk devleti olması,
Temel hak ve özgürlükleri güvence altına almış bulunması,
Sosyal devlet niteliği taşıması gereklidir.
Böyle bir devlette,
Yasaların ve yönetim şeklinin halka dayanması şarttır.
Demokrasi,
Halkın doğrudan yada seçtiği temsilciler aracılığıyla,
Egemenliği elinde tuttuğu yönetim biçimi..olduğuna göre,
Demokrasi ile İslam,
Özünde birbirlerini destekleyen yönetim şekilleridir.. dememiz,
Pekâlâ mümkün gözükmektedir..
Hatta İslam,
Demokrasiyi de içine alan / içeren,
Çok daha geniş bir hayat şeklinin adıdır..

*

‘Halk yönetimi’ diyebileceğimiz cumhuriyete gelince..
‘Egemenliğin halka ait olduğu hükümet biçimi’
Demek olan cumhuriyet,
Eğer seçkinlerin / belli bir sınıfın elinde bulunursa,
‘Aristokratik cumhuriyet’,
Bütün halkın elinde bulunursa,
‘Demokratik cumhuriyet” adını alır.
Son yıllarda ülkemiz demokratikleştikçe,
Cumhuriyetimiz de,
Daha çok halka dayanmayı öğrenmektedir.
Kurulduğu ilk yıllarda,
Çoğunlukla ‘isim ve resimden ibaret’ kalan cumhuriyet, [4]
Belli bir sınıfın / seçkinlerin elinde bulunuyordu. [5]
Bugün için de,
Üstünden neredeyse bir asır geçmesine rağmen,
Tam bir demokratik cumhuriyetten söz etmek,
Hâlâ mümkün değildir.
Zira yaşadığımız seçim atmosferlerinde,
Cumhuriyetimiz ne yazık ki,
‘Halka rağmen cumhuriyet’ profili çizmeye devam etmektedir.
Oysa İslam,
Yönetimsel açıdan tam bir halk cumhuriyetidir. [6]
‘Cumhur’ Arapça kökenli bir kelimedir,
Ve ‘halk, toplum’ anlamına gelmektedir.
Zaman;
İslam ve cumhuriyetin,
Nasıl da yakın akraba olduklarını herkese gösterecektir..

*

Burada bizlere düşen görev,
Önce kendimizi düzeltmektir. [7]
Temel kuralımız,
“Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” prensibidir.
Kendimizi düzelttikten sonra,
Sıra,
Toplumun manevî açlığını giderme yolunda,
Samimiyetle çaba göstermeye gelecektir.
Allah rızası için,
İman hizmetini devam ettirdiğimiz sürece,
Yönetimsel açıdan ülkemiz,
Arzuladığımız,
Demokratik bir cumhuriyet olmaya hızla ulaşacaktır..




Dip Notlar:

[1]. Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak,
O zayıf, cüzî irâdeyi (insanın tercihlerini),
İrâde-i külliyesinin taallûkuna (bağlantısına)
Bir şart-ı âdi (gerekçe) yapmıştır.
Yani, mânen der:
“Ey abdim (kulum),
İhtiyârınla (tercihlerinle) hangi yolu istersen,
Seni o yolda götürürüm.
Öyle ise mesuliyet (sorumluluk) sana âittir.”
Sözler / 26. Söz – Kader Risalesi / 2. Mebhas / syf: 431

[2]. “İnsan için ancak çalıştığı vardır..”
Necm Suresi / Ayet: 39

[3]. İbn Cemî' / Mu'cemü'ş-şüyûh / syf: 149
Deylemî / Müsned, 3/305
Ali el-Müttakî / Kenzu’l-Ummâl, 6/89

[4]. Hulefâ-i Râşidîn (dört halife);
Hem halife, hem reisicumhur (cumhurbaşkanı) idiler.
Sıddîk-ı Ekber (r.a.),
Aşere-i Mübeşşereye (Cennetle müjdelenen on sahabeye )
Ve Sahabe-i Kirama elbette reisicumhur hükmünde idi.
Fakat mânâsız isim ve resim değil,
Belki hakikat-i adaleti (tam adaleti)
Ve hürriyet-i şer’iyeyi (gerçek hürriyeti) taşıyan
Mânâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri (başkanları) idiler..
Şualar / 14. Şua / syf: 317,
Tarihçe-i Hayat / syf: 357,
Beyanat ve Tenvirler / syf: 276

[5]. “..İstibdad-ı mutlaka (diktatörlüğe) cumhuriyet namını vermekle,
İrtidad-ı mutlakı (dinsizliği) rejim altına almakla,
Sefahet-i mutlaka (rezilliğin her çeşidine)
Medeniyet (çağdaşlık) namını takmakla,
Cebr-i keyfî-i küfrîye (yasalara aykırı uygulamalara) kanun namını vermekle,
Hem bizi perişan,
Hem hükûmeti iğfal (aldatmak),
Hem adliyeyi bizimle mânâsız meşgul eylediler..”
Şualar / 14. Şua / syf: 329

[6]. “İşlerde onlarla (halkla) istişare et (fikir alış – verişinde bulun)..”
Ali İmran Suresi / Ayet: 159

“Onlar (İslam toplumu),
Meseleleri kendi aralarında istişare ederler (birbirlerine danışırlar)..”
Şura Suresi / Ayet: 38

[7]. “Şüphesiz ki,
Bir kavim (topluluk) kendi durumunu değiştirmedikçe,
Allah onların durumunu değiştirmez..”
Ra’d Suresi / Ayet: 11

  23.09.2007

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut