BU KOCA kâinatta ve dünyada sadece bizim görebildiğimiz kadarı ile neden o kadar çok çeşitlilik var diye insan sormadan edemiyor. Bir bahar mevsiminde bu kadar çok çiçek ve gül çeşidi niçin var? Bir tanesi insana cemal-i ilâhîyi anlatmak için yeterli olmaz mıydı? O’nun sınırsız zenginliği, hesapsız dolu hazineleri bir biberin bile çeşit çeşidini bizlere sunuyor. Bir beyaz zambak yaratıyor ki, gözlere şenlik. Üstelik, burundan kalbe giden güzel kokusu doyumsuz. Bu da yetmiyor; köküne, kalb hastalıklarına şifa veren özellik koyuyor. Gecelerin karanlığında, ondördünün güzelliği ile Ay’a ve sonsuzluk hissini tattıran yıldızlar geçidine hayran bıraktırıyor bizi. Gün oluyor, yaz yağmuru ile her mahluka şifa ve rızık, bağırlarımıza ve kalblerimize ferahlık veriyor. Bahar rüzgarı ile, tohumlara vazife gördürürken işitenlerin kulaklarına ne sırlar fısıldıyor? Ya her an, her dakika çok önemli işleri varmışçasına hareket eden bulutlara ne demeli? İnsanın gözü bir takılmaya görsün, bizi nerelere götürür kimbilir? Bütün bu güzellikler sadece hoş ve güzel değil. Aynı zamanda içinde mükemmeliyet barındırmakta ve en kâmil bir şekilde var edilmekte. Yani içinde bizi her yönüyle hayrete düşüren sonsuz hikmet var. Ama ölüm ile herşey bitecekse, bütün bu cemal ve kemal geçici ise, bütün bu zahmet, bu masraf, bu zenginlik anlamsızlaşır, abes olur, hiçe iner. Herşey çirkinleşir. Çünkü bu kadar güzellik ve mükemmellik fena ve zevale razı değildir. Demek bir seyrangâh-ı daimîyi ister ve istetir.