Fitneyi felah bilmemek

FİTNE FIŞKIRIYOR zembereğini kaybetmiş zihinlerden… Zırhsız dimağlar sefahat zerkiyle delik deşik olmuş; fitneyi felah zannediyor… Zan zulümler işleniyor sisli düşünceler cenderesinde…

Ufunetli duygular ölüm sıcaklığını bile soğutuyor; hissesizlik kol geziyor sefahat sokaklarda… Ölmeyen ölüm histerik hislerle boğulmuş; hayat can çekişiyor… Zevksizliğe sevk ediliyor latif latifeler…

Kurban hayatlar sonsuzluğu tüketiyor… Tükenmişlik kazanç gibi gösteriliyor kül rengi akşamlarda… Renklerini yitiriyor hikmet, seslerini kaybediyor ahenk…

Sonsuzluk çiçekleri soluyor sefahat rüzgârlarda… Günah bulutlar gönül ufkunu kaplamış, hikmet ışıkları geçirmiyor… Kalp kıvamını kaybetmiş tohumları çatlatmıyor…

Günah gözler göremiyor güzellikleri, sefih yüzler seyredemiyor hikmet akışı, secdesiz alınlar anlamıyor kurbuyyeti, bayağı bakışlar açamıyor ışık pencereleri… Hissizlik, sevgisizlik, hikmetsizlikte hapsolmuşluk hürriyet addediliyor…

Günahlar kurbiyyetten uzaklaştırıyor, yalnızlığa yuvarlandırıyor, ölmeden kabir karanlığına sokuyor… Sefihlik sıkıyor kalbin kaburgalarını, latifeleri yalnızlık kuyusuna itiyor…

Sıkışmışlık yaşanıyor günahların boğduğu “an”larda, zaman kabirleşiyor, kabir hazır zamana geliyor… Melek sorgusu soluklanmayınca sefihlik sıkıyor, deni dünya üzerine yıkılıyor…

Ateş çukuru gözlerimizin hizasında, ayaklarımızın parmak ucunda, kulaklarımızın duyduğunda, ellerimizin deydiğinde, zihinlerimizin erdiğinde, duygularımızın daldığında…

Cennet bahçesi gözle gönül arasındaki yakınlıkta, bedenle ruh arasındaki kalınlıkta, kalple nefis arasındaki uzaklıkta…

Ateş çukuruyla cennet bahçesi, günahla sevap arasındaki yakınlık kadar yakınlar; aynı ağaçtaki nar ve nur meyveler gibi…

Sefahatin sis perdesi, günahların kirli elbisesi, şeffaf nuraniyeti kapatıyor, melekût güzellikleri örtüyor… Hissizliğin kör kuyusundan çıkılamıyor, ağzını açmış kabir görülemiyor…

Felah, fanilik perdesi ardında gizlenen nurani genişliğe erişebilmekte… Kalpleri kabir karanlığına sokan sefahat kalınlığını, günah ağırlığını atabilmekte…

Fitne, fani zevklerin zerkinden kendinden geçerek hayatı ölümsüz zannetme, o zanla kendini zulmetme… Dimağları dumura uğratan, duyguları donduran sefahati serinlik zannetmek…

Fanilikten geçip felahı bulmak, fitneyi felah bilmemek; fitne zamanların en büyük kazancı ve kurtuluşu…

Faniyim fena olanı istemem, bir zerreyim ebedi şems isterim…

Beni dünyaya çağırma onda fena buldum diyebilmek…

  13.08.2007

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut